DOLAR 42,5228 0.04%
GBP 56,7914 0.02%
EURO 49,5562 -0.08%
ALTIN 5.771,640,34
BIST 10.981,290,57%
BITCOIN 3869046-1.64502%
ETH 133077-1.14044%
İstanbul
16°

AÇIK

ÖZEL HABER
Türkiye, bölgesel lojistik merkezi olmaya aday
Lezzetin diline dokunan adam “Gökmen Sözen”

Lezzetin diline dokunan adam “Gökmen Sözen”

Onun hayatı gastronomiden çok daha fazlasını anlatıyor. O, lezzetin ötesinde bir kültür, bir emek ve bir kimlik arayışının temsilcisi. Kendini tek başına ne bir yayıncı ne bir organizatör ne de bir danışman olarak tanımlıyor; o, bu üç kimliği bir araya getirip Türkiye’nin gastronomi hikâyesini dünyaya tanıtmaya çalışan biri olarak belirliyor. Her adımı, toprağın, emeğin ve insanı görünür kılma çabasıyla anlam buluyor. Kimden mi bahsediyoruz? Sözen Group CEO & Gastromasa Kurucusu Gökmen Sözen’den elbet…

12/11/2025 09:56
Lezzetin diline dokunan adam “Gökmen Sözen”

1990’ların başında, henüz gastronominin “ekranlarda” ya da “sayfalarda” yer bulmadığı bir dönemde başladı yolculuğu. O günlerde belki bir medya çalışanıydı ama tabakta saklı olan hikâyeyi görebiliyordu. 2007’de kurduğu FoodinLife, bu farkındalığın ilk yankısı oldu; ardından doğan Gastromasa, Türk mutfağını dünyaya duyuran en güçlü ses hâline geldi. Bugün kurduğu bu organizasyon, bir ekosistem, bir dil ve bir kültürün dünyaya açılımı…

GÖKMEN SÖZEN’İN YOLU HİÇBİR ZAMAN KOLAY OLMADI

Türkiye’de gastronomiyi bir turizm, ekonomi ve diplomasi unsuru olarak anlatmak sabır, inanç ve vizyon gerektiriyor. Ama o, bu ülkenin mutfağına inandı. Her şefin, her üreticinin, her hikâyenin Türkiye’yi biraz daha yukarı taşıyacağına…  Onun vizyonu, iyi yemekle sınırlı değil elbet. Kadın şeflerin görünürlüğünü artırmak, genç yeteneklere alan açmak, coğrafyanın ruhunu tabaklara taşımak ve Türkiye’nin gastronomik kimliğini dünyaya tanıtmak, Sözen’in yaşam felsefesinin parçaları. “Gelenek bizim ilham kaynağımız, yenilik ise yöntemimiz” derken, aslında gastronominin özünü tanımlıyor: köklerden güç alarak geleceğe yürümek.

Gault&Millau Türkiye Gastronomi Rehberiyle Türk mutfağını uluslararası standartlara ve Gastromasa Londra ile de Türkiye’nin hikâyesini dünya sahnesine çıkarıyor.

Onun hedefi, Türkiye’yi “ağırlanan” değil, “ağırlayan” bir ülke hâline getirmek. Her proje, bu büyük vizyonun bir halkası: Taste of Istanbul, Signature Dining Experience, Salon du Chocolat İstanbul, FSummit, Gastroway, Creative People ve International Local Chef’s  Competition gibi markalarıyla Türkiye’nin lezzet üreten bir merkez olmasının yansıra lezzet yöneten bir yer olma yolunda ilerlemesine katkı sağlıyor. Onun hayali, bir gün “Yaşayan Anadolu Kütüphanesi” adıyla bu toprakların hafızasını, bilgeliğini ve lezzetini dijital bir mirasa dönüştürmek. Çünkü o, Türk mutfağını anlatan değil, anlatılan bir mutfak olması gerektiğine inanıyor.

Bence Gökmen Sözen’in Türk gastronomisine kattığı en önemli şey belki de bir felsefe: “İyi gastronomi; ürüne, insana ve doğaya saygıdır. Geçmişe sadık kalmak, ama bugünü de dönüştürmek” Onun hikâyesi bir meslek tanımıyla değil de belki bir tutkunun adıyla anılmalı…

“Türkiye’nin gastronomi hikâyesini yazan adam” Gökmen Sözen ile Gastronomiye dair bir sohbet…

Türkiye’de gastronomi denince hemen akla geliyorsunuz, bu yolculuk nerede başladı?

Benim hikâyem, 1993 yılında medyaya duyduğum merakla başladı. O yıllarda Türkiye’de gastronomi bugünkü kadar görünür değildi; yemek çoğu zaman normal bir “yemek”ti. Ancak ben her tabağın ardında bir kültür, bir emek ve bir hikâye olduğunu görüyordum. Bu bakış açısı beni 2007’de FoodinLife’ı kurmaya yöneltti; çünkü gastronominin bir sektör değil, bir ekosistem olduğunu anlatacak bir platforma ihtiyaç vardı.  Ardından Gastromasa doğdu ve bu, kariyerimde bir dönüm noktası oldu. Artık Türkiye ile birlikte dünyaya da seslenmeye başlamıştık. O günden bugüne hedefim değişmedi: Türk gastronomisini global arenada hak ettiği yere taşımak.

Gastromasa bugün “gastronominin dili” haline geldi, bunu nasıl başardınız?

İlk günden hayalim; şefleri, üreticileri, yatırımcıları, akademiyi ve medyayı aynı masada buluşturan, Türkiye’den dünyaya uzanan bir fikir sahnesi kurmaktı. Bugün Gastromasa, bu hayalin olgunlaşmış hâli: yıl boyu süren içerikler, uluslararası ağlar, şehirler arası etkinlikler ve genç yeteneklere açılan kapılarla yaşayan bir platform. On yıl önce “bir gün olur” dediğimiz şeyler, bugün takvimlerin en çok beklenen etkinliklerinden biri haline geldi. Kısacası, bir konferanstan çok daha fazlasına dönüştük: artık bir ekosisteme ve küresel dile sahibiz.

Türkiye’yi Gault&Millau ile tanıştırdınız. Peki bu sistemler, mutfağa nasıl bir bakış açısı kazandırıyor?

Gault&Millau Türkiye olarak hedefimiz, Türk gastronomisinin dünya sahnesinde hak ettiği yere ulaşmasına katkı sağlamak ve sektörün gelişimini desteklemek. Bu vizyon doğrultusunda, gastronomi dünyasının en prestijli organizasyonlarından biri olan Gault&Millau Türkiye Gastronomi Rehberi Ödül Töreni, 8 Aralık 2025’te üçüncü kez Çırağan Palace Kempinski İstanbul’da gerçekleşecek. Ayrıca Gault&Millau Türkiye Turu kapsamında düzenlediğimiz Signature Dining Experience serisiyle, Türk gastronomisinin uluslararası görünürlüğünü artırmayı amaçlıyoruz. Urla’dan Bodrum’a uzanan ilk dört etkinlikte yerli ve yabancı şefleri aynı menüde buluşturarak, Türkiye mutfağının artık dünya mutfaklarıyla eşit zeminde yer alabildiğini gösterdik.

Gault&Millau gibi rehberler, yalnızca ödül sistemleri değil; aynı zamanda disiplin, tutarlılık ve sürekli gelişim kültürü sunan birer okul. Bu anlayış, Türkiye’de kök salmaya başladı. Şeflerden servis ekiplerine, sommelier’lerden üreticilere kadar herkes artık kendini global standartlara göre konumlandırıyor.

“GELENEK BİZİM İLHAMIMIZ, YENİLİK İSE YÖNTEMİMİZ”

Coğrafyamızın ruhu Türk mutfağı menülerine yeterince yansıyor mu?

Son yıllarda Türk gastronomisinde önemli bir dönüşüm yaşanıyor. Özellikle genç şefler artık tabakta lezzet oluşturmayı önemsediği kadar coğrafyayı ve üreticiyi anlamayı da öncelik haline getiriyor. Toprağın sesini duyan, mevsimselliğe sadık kalan, ürünün hikâyesini bilen bir kuşak yetişiyor. Yine de bu süreç tamamlanmış değil; çünkü coğrafyanın ruhunu menülere taşımak süreklilik ve bilinç gerektiriyor. Yerel ürün kullanmak yeterli değil o ürünün iklimini, emeğini, hatta kokusunu tabakta hissettirebilmek gerekiyor.

Gelenek bizim ilhamımız, yenilik ise yöntemimiz.

Gastronomide “kadın dokunuşu” denildiğinde akla gelen duygu ne olmalı?

Benim için “kadın dokunuşu” zarafetten çok, denge ve derinlik anlamına geliyor. Kadın şefler mutfağa teknik becerilerinin yansıra duyarlılıkları ve detaylara verdikleri özenle de farklı bir enerji katıyorlar. Onlar için yemek bir ürün belki ama aynı zamanda bir anlatı ve duygusal bağ. Bu yüzden gastronomide “kadın dokunuşu” dendiğinde akla gelen ilk şey, empati ve özen olmalı. Bugün kadın şeflerin sayısı hem Türkiye’de hem dünyada artıyor; ancak asıl önemli olan, görünürlüklerinin güçlenmesi. Biz Sözen Group olarak bu konuyu yıllardır bir söylem değil, bir misyon olarak görüyoruz.

Gastronomi etkinlikleri ile Türk mutfağını anlatmak ne kadar başarılı?

Son yıllarda Türkiye’nin dört bir yanında düzenlenen gastronomi festivalleri hem yerel mutfakların tanıtımı hem de gastronomi turizminin gelişimi açısından büyük bir değer taşıyor. Artık her şehir kendi lezzet kimliğini sahipleniyor; yerel üreticiler sahneye çıkıyor, halk ise o kültürle yeniden bağ kuruyor. Biz Sözen Group olarak; Adana Lezzet Festivali, GastroAntep, GastroAyvalık ve FoodFest Antalya gibi etkinliklerin içerik ve strateji planlamasında bu anlayışı benimsiyoruz. Amacımız keyifli bir deneyim sunmanın yanında Türkiye’nin gastronomi mirasını doğru bir dil ve kurguyla dünyaya anlatmak. Bugün festivaller birer şölen elbette ama aynı zamanda gastronomik diplomasi platformları. Bu yaklaşım sürdükçe, Türkiye’nin her şehri kendi mutfak hikâyesiyle global gastronomi sahnesinde hak ettiği yeri alacaktır.

Gastromasa Londra, Türkiye’nin gastronomi sahnesini dünyaya taşıyacak bir adım mı?

Gastromasa Londra, bizim için Türkiye’nin gastronomi hikâyesini dünya sahnesine taşımak adına stratejik bir adım. On yıl boyunca Türkiye’de kurduğumuz güçlü ekosistemi artık global ölçekte sürdürülebilir hale getirmeyi hedefliyoruz. Bu adım, Türk gastronomisinin yalnızca “ağırlanan” değil, “ağırlayan” taraf olmasını sağlayacak. Beni en çok heyecanlandıran şey, Londra’daki bu platformun kalıcı bir diyalog alanına dönüşmesi.

Son olarak yeni projelerinizden bahseder misiniz?

2025, Sözen Group için uluslararası atılımların yılı olacak. Gastromasa 10. yılıyla artık Türkiye’nin gastronomi hikâyesini dünyaya taşıyan kalıcı bir marka hâline geliyor. Londra edisyonu bu vizyonun ilk adımıydı; sırada farklı ülkelerdeki yeni Gastromasa etkinlikleri var. Gault&Millau Türkiye Turu kapsamında düzenlenen Signature Dining Experience serisi gibi etkinliklerimiz ise hız kesmeden devam edecek. Türk şefleriyle dünyanın önde gelen mutfaklarını buluşturan bu proje, Türkiye’nin gastronomi diplomasisinin güçlü bir aracı oldu. Bir diğer heyecan verici gelişme, Taste of markasının Türkiye’ye kazandırılmasıyla gerçekleşti. Londra’daki merkez ofiste Taste Festivals Global ile yapılan imza töreniyle “Taste of Istanbul” projesi resmen başlatıldı; etkinlik Ekim 2026’da İstanbul’da gerçekleşecek. Ayrıca, Salon du Chocolat İstanbul ikinci edisyonunda “İlham Veren Lezzetler” temasıyla 10-11 Nisan 2026 tarihlerinde gerçekleşecek. Ayrıca 16-17 Ocak 2026 tarihlerinde Antalya’da NEST Kongre Merkezi’nde düzenlenecek olan 6. Uluslararası Turizm Gastronomisi Yatırımları ve Ağırlama Zirvesi FSUMMIT, bu yıl “Ağırlama Sisteminde Ekosistem” temasıyla sektöre yön veren isimleri bir araya getirecek.

En az 10 karakter gerekli