Gıda sektörünün son durumunu değerlendirmeye İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ali Kopuz ile başlayalım. Gıda enflasyonu hakkında, Türkiye’de tarımsal üretimin her geçen yıl artış gösteriyor olmasına rağmen, OECD ülkeleri içerisinde en yüksek gıda enflasyonuna sahip olmasının bir tezat oluşturduğuna vurgu yapan İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ali Kopuz, “Bu noktada, 2025 yılının özellikle tarım ve gıdada yapısal sorunlarımızın çözümünde yol alacağımız bir yıl olmasını bekliyoruz. Özellikle tarım envanteri çıkarılması konusu, bu doğrultuda sürdürülen üretim planlamasına temel oluşturması bakımından çok kritik. Burada ilerleme sağlanırsa, zaten gıda enflasyonunu çok fazla konuşmayacağımız bir sürece de girmiş oluruz” diyor.
İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ali Kopuz
Ali Kopuz, iktisadi politikaların genel enflasyonu kontrol altına almak için uygulandığını, gıda enflasyonu ile kalıcı mücadele için yapılması gerekenlerin ise öncelikle tarımsal hasılanın artması ve katma değerli hale gelmesinden geçtiğinin altını çiziyor ve şunları söylüyor: “Tarımsal hasılanın artışı, sık sık dile getirdiğim gibi ileri teknoloji kullanımı ve plandan geçiyor. Teknoloji sadece tarımsal hasılanın artışı için gereklilik değil, tarımdaki iş gücünün yaşlanması dolayısıyla, aynı zamanda bir zorunluluk da. Yani, ekilmemiş bir karış toprak bırakmamalı. Doğru yere, doğru ürünü, doğru zamanda ekmeli ve bunu yaparken de ileri teknoloji kullanmalıyız. Tabii pestisit ve israf-kayıp sorunlarımızı da çözmemiz gerekir. Bu aşamalardan geçtikten sonra gıda fiyatlarındaki kırılganlık yerini olumsuz da olsa iktisadi şartlara karşı dayanıma bırakacaktır.”
Gıda sektöründe sürdürülebilirliğin hem doğal kaynakları koruma hem de gelecek nesillerin gıdaya erişimini sağlama açısından kritik bir öneme sahip olduğunu belirten Kopuz, “Gıda, tüm insanlığı ilgilendiren ve topyekun mücadele gerektiren bir konu. Bu kapsamda, gıda israfını azaltmak, iklim değişikliğine karşı önlemler almak ve Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum sağlamak için yürütülen projeler, sektörün geleceğini ve küresel ekosistemi de doğrudan etkiliyor” şeklinde konuşuyor.
İsraf’ın boyutunun son yıllarda giderek arttığına da değinen Kopuz, “FAO’nun son raporları kayıp ve israf oranının yüzde 40’lara ulaştığını gösteriyor. En iyi ihtimalle üretilen gıdanın üçte biri kayıp ve veya israfla yok oluyor. Türkiye’deki gıda kayıp ve israfı ise yıllık gıda ihracatımıza yaklaşıyor” diyor.
İstanbul Ticaret Odası Başkan Yardımcısı Ahmet Özer
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkan Yardımcısı Ahmet Özer, son zamanlarda yaşadığımız yüksek gıda enflasyonunu 2022 yılında dövizin hızlı bir şekilde yükselmesine bağlıyor. Özer’in konu hakkındaki söylediklerini hiçbir kelimesine dokunmadan olduğu gibi aktarıyorum: “2024 yılı 2023 yılının artığı olarak geçti. 2022 yılında dövizin hızlı yükselmesiyle stoklarımızı ne yazık ki Avrupa’ya ihracata kaptırdık. Hem gıda sektöründe hem yarı mamul ürünlerimizde, dövizin hızlı yükselmesiyle birlikte içeride oluşan ucuz maliyetli ürünleri dışarı satma iştahı çok fazla oldu. Elimizdeki bütün hammaddeyi, yarı mamul maddeyi ve stok depolarını ne yazık ki ucuza kaptırdık. Çünkü o günün şartlarında bir ürün düşünelim 10 Lira, onu 12 Liraya sattığımız zaman yüzde 20 kârla satıyoruz diye müthiş derecede sevindik. Fakat o ürünleri bir sene sonra yani 2023’te yüzde 100 maliyet artışıyla yerine koymak durumunda kaldık. Bunun etkilerini şu an hala yaşıyoruz.”
Ahmet Özer, bu söyledikleriyle çok kritik bir noktaya parmak basıyor. Çünkü dövizin hızlı artmaya başlamasıyla stokların ihracat ile eritilmesi, büyük bir sorun oluşturdu. Döviz beklenilenin ötesinde yükselirken, faizler ve maliyet artışları da çok hızlı bir şekilde yükselerek gıda enflasyonunu tetikledi. Özer, fiyat artışlarını köpüğe benzeterek, “Bugüne geldiğimizde bir köpük oluştu fiyatlarda. Bu oluşan köpükle birlikte üretim gücümüz zayıfladı” diyor.
Böyle büyük bir sorunun üzerine ürün imalatında da problemler olduğunu dile getiren Özer, “Tarımsal alandaki üretim gücümüz çok zayıflamış durumda. Çünkü çiftçi yaş ortalamamız 50-55 yaş üstünde. Domatesin, elmanın toplanması çok basit gibi görünse de çok yorucu işler. Bu çerçevede ürünün imalatında da sorunlar yaşandığı için doğal olarak gıda enflasyonu en büyük sorun gibi görünüyor” ifadelerini kullanıyor.
Ancak gıda enflasyonunun şu an bir miktar durakladığını da söyleyen Özer, 2025 yılında beklentisinin özel bir durum oluşmazsa gıda fiyatlarının yatay seyredeceği yönünde.
Gıda konusunda Türkiye’nin teknolojik olarak üretemediği bir ürün kalmadığını vurgulayan Özer, ülkemizin hemen hemen tarımsal teknolojinin tamamına ulaşmış durumda olduğunun altını çiziyor. Özer, “Topraksız tarımı bile seralarımızda yapabiliyoruz. Ancak bu, tarım alanlarına baktığımızda dünyadaki ülkelerle yarışır olduğumuz göstermez. Örneğin, Ukrayna ya da Rusya ile Ayçiçek konusunda mücadele edemeyiz. Fakat Ayçiçek konusunda kendi toplumumuza yetecek kapasitemiz mevcut. Bizim öncelikle bir sorunu çözmemiz lazım. Neyi, nerede, ne zaman, ne kadar üreteceğimizi tespit etmemiz lazım” diyerek, Türkiye’nin tarımsal planlama yapmasının önemine dikkat çekiyor.
Tarım planlamasının doğru bir şekilde yapılmasının elzem olduğuna dikkat çeken Özer, şunları söylüyor: “Birincisi; üretim yapılan bölgelerde verilen teşviklerin düzgün tespit edilmesi lazım. İkincisi; acilen toplulaştırmanın yapılması lazım. Bugün herhangi bir köye gidin, bir toplulaştırmaya kalkın belki arazinin bedeli kadar bedel ödemek zorunda kalırsınız köylerde. Böyle bir şey olabilir mi? Şimdi bölük pörçük arazilerde, 10-20-50 dönümlük arazilerde tarım yapılmaya çalışılıyor. Doğal olarak bu büyük zayiata sebep veriyor ve şöyle bir çıktıya sebep oluyor: Adam 30 dönüm için bir traktör alıyor, mazot yakıyor ve iş gücü ihtiyacı oluşuyor. Tarım politikamızın bu tarafı perişan halde. Bir şekilde bu konuya hızlıca el atılması lazım.”
Devlet desteklerinin dönüm üzerine verilmesini desteklediğini dile getiren Özer, “50-100-200 dönüme destek verilmeyecek. 500 dönüm üzerine destek verilecek. Tarımsal alanda eğer bir gelişme göstereceksek bundan başka çaremiz yok” diyor.
Türkiye’de mesleki açıdan büyük bir çiftçi sorunu olduğunun altını çizen Özer, “Bizim çiftçimiz hafta sonu çiftçisi. Sadece hafta sonu ürün ekiyor, kaldırıyor. İki üç ay iş yapıyor bitti. Diğer zamanlarda başka ürünler üreteyim, başka işler yapayım o da yok. Yani aile çiftçiliği pozisyonu Türkiye’de oturmadı, oturamadı. Aile çiftçiliğinin ticari boyuta getirilmesi lazım. Şu anda biz çiftçiyi çoban olarak görüyoruz. Çobanlığı da amelelik olarak görüyoruz. Ameleliği gidip inşatta yapıyoruz ama tarlada yapmıyoruz. Bunu acil çözmek lazım. Bunun için de birilerinin bir şeyler söylemesi lazım” diyor ve konuşmasına devam ediyor: “Bir, toplulaştırma dedik. İki, toplu arazide kaldırılan ürüne göre teşvik verilmesi dedik. Politika bunu nasıl görür bilmem ama yapılması gereken doğru iş bu. O zaman biz neyi göreceğiz? Limondan örnek vereyim. Ukrayna’ya limon satıyorduk, savaş çıktı. Yani biz her şeyin planını yapmak durumundayız. Bizim tarımsal alanda planlama problemimiz var, bunu bir an önce çözmemiz lazım.”
Ahmet Özer, Türkiye’nin belli bir plan çerçevesinde hangi ürünü nerede, ne kadar üreteceğini ve ne kadarını satacağını ayarlaması gerektiğinin çok önemli olduğunu söylüyor.
Sadece tarlası olduğu için birilerine teşvik verilmesinin doğru olmadığını belirten Özer, “Tarlası olan birinin teşvik alması kadar absürd bir durum yok. Peki kimin teşvik alması lazım? Traktörde mazot yakan birinin teşvik alması lazım. Tarla süren birinin teşvik alması lazım. Hatta ve hatta mesleği bu olan birinin teşvik alması lazım. Başka işler yapan biri teşvik almayacak. Bu kadar basit. Bunun da yolu toplulaştırmadan geçiyor. Belki de en güzel yöntem kooperatif olabilir. Netice itibariyle kooperatifler usulüyle toplulaştırmalar yapılabilir” diyor.
Ahmet Özer’in gıda sektörü üzerine vermiş olduğu bilgiler çok büyük önem arz ediyor. Politika yapıcıların özellikle çiftçiye destek konusunda Ahmet Özer’e kulak vermesi büyük önem taşıyor. Çünkü bölünmüş tarımsal alanlarda, farklı ürünlerin plansız bir şekilde üretilmesi fayda açısından değer katmıyor. Aksine Özer’in dediği mutlaka bütünleşmiş tarımsal alanlarda planlı bir şekilde tarım yapılması ve çiftçiliğin ana iş olarak görülmesinin teşvik edilmesi gerekiyor.
Gıdadaki bir diğer ciddi sorun da israf. Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) yayınlamış olduğu 2024 Gıda İsrafı Endeksi Raporu’na göre hane halkları günde 1 milyar porsiyon yenilebilir gıdayı çöpe atıyor. Kısaca her yıl üretilen gıdanın yüzde 30’u israf ediliyor. Rapora göre Türkiye’de ise hane halkı, yılda kişi başı 102 kilogram, toplamda 8,7 ton gıdayı israf ediyor. Durum böyle olunca israf ekonomiyi de ciddi anlamda olumsuz etkiliyor.
Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı Alp Önder Özpamukçu
Bu konu üzerine ciddi çalışmalar yapan ve israfı azaltmak için büyük çaba gösteren Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı Alp Önder Özpamukçu, bizlere çok ciddi bilgiler ve istatiksel rakamlar veriyor. Özpamukçu, “İstanbul Ticaret Odası, Güvenilir Ürün Platformu, İstanbul Ticaret Borsası, İstanbul Ticaret İl Müdürlüğü ve Gıda Perakendecileri Derneği ile birlikte başlattığımız gıda israfı projesi ile gıda israfının önüne geçmeyi amaçlıyoruz” diyor ve konuşmasına şöyle devam ediyor: “Bu projede Güvenilir Ürün Platformu tarafından verilecek eğitimler, gıdaların çöpe atılmadan yerine ulaştırma çalışmaları ve çöp olanların dönüştürülmesi çalışmaları yer alacak.”
Gıdada, özellikle perakende de ciddi seviyede israfın olduğunu söyleyen Özpamukçu, “Gelişmiş ülkelere göre 2 kat daha fazla atığımız var. Bu, yıllık 23 milyar Dolardan daha fazla israfımız demek oluyor. Tedarik zincirimizi geliştirmemiz, tüm tedarik zincirinin modernleşmesi ve verimliliğe odaklanması elzem” diyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ün vermiş olduğu verileri kaynak gösteren Özpamukçu, “Türkiye’de 18,1 milyon ton gıda israf ediliyor, yani çöp oluyor. 18,1 milyon ton gıda atığı, 603 bin çöp kamyonu ile çöp depolama alanına taşınıyor ve Türkiye’de her gün 4 milyon 900 bin adet ekmek çöp oluyor” diyerek, gıda israfının vahametine dikkat çekiyor.
Türkiye’deki gıda atıklarının ortaya çıkardığı çevre sorunları hakkında da bilgiler veren Özpamukçu, “Türkiye’deki gıda atıkları 26 milyon 810 bin ton CO-eq sera gazı emisyonuna, 7.01 x 109 m³ su israfına ve 15,27 x 10⁴ TJ enerji israfına neden olduğu tahmin ediliyor” diyor.
Gıda israfının önlenmesi durumda Türkiye’de aç insan kalmayacağının altını çizen Özpamukçu, şunları söylüyor: “Türkiye’de yılda 18,1 milyon ton gıda çöpe atılmasa, gıda olarak sofraya ulaşsa 33 milyar 71 milyon öğün gıda 12 milyon 440 bin insan akşam karnı tok olarak başını yastığa koyabilir. Diğer yandan gıda israfına son verilirse 4 milyon 866 bin 271 ilkokul öğrencisine ücretsiz 876 milyon öğün öğle yemeği verme imkânı olur. Kısaca, gıda israfı önlense ve gıdalar tabağa ulaşsa Türkiye’de aç insan kalmaz.”
Sektörün önemli isimlerinin verdiği kritik bilgilerin ardından Türkiye’nin önemli gıda firmalarının zorlu ekonomik koşullara rağmen 2024 yılını nasıl kapattıklarına, 2025 yılındaki hedeflerine ve ülke ekonomisine sağladıkları katkıya kulak verelim.
Doyuyo Yönetim Kurulu Başkanı Taylan Kaya
Yüzde 100 yerli sermaye ile 2019 yılında yola çıkan Doyuyo, Türkiye’nin çıtır tavuk markası olma yolunda hızla büyüyor. 2024 yılını ekonomik zorluklara rağmen verimli bir şekilde kapatan marka, toplamda 9 milyonun üzerinde satış gerçekleştirdi ve 6,5 milyondan fazla müşteriye ulaştı. Gıda enflasyonun yükseldiği bu dönem için Doyuyo Yönetim Kurulu Başkanı Taylan Kaya, “Fiyatlarımızı misafirlerimiz için erişilebilir seviyelerde tutmayı başardık” diyor.
2024 yılını 55 mağaza ile kapatmanın gururunu yaşadıklarını ve 2025 yılında daha fazla kişiye ulaşmayı hedefledikleri belirten Kaya, “2025 yılında Doyuyo deneyimini mağazalarımızın dışında da yaşatabilmek için paket servis hizmetimizi genişletmeyi hedefliyoruz” diyor.
Yükselen gıda enflasyonunun herkesi olduğu gibi kendilerini de etkilediğini dile getiren Kaya, “Artan gıda enflasyonu, lojistik ve iş gücü maliyetleri gibi faktörler bizi de etkiledi. Ancak biz, fiyatlarımızı misafirlerimiz için erişilebilir seviyelerde tutmayı başardık” diye konuşuyor.
Sürdürülebilirlik konusunun iş yapış şekillerinin ayrılmaz bir parçası olduğunu, su ve enerji tüketimini azaltmak için restoranlarında çeşitli önlem aldıklarını söyleyen Kaya, şöyle devam ediyor: “Atık yağlarımızı geri dönüşüm için yetkili firmalara teslim ediyor ve çevresel etkilerimizi en aza indirmek için süreçlerimizi sürekli iyileştiriyoruz.”
Restoranlarında kullandıkları ürünleri güvenilir tedarikçilerden sağladıklarını ve bir kısmını da kendi tesislerinde hazırladıklarını vurgulayan Kaya, ürünleri şubelere taze ve güvenilir bir şekilde ulaştırdıklarının altını çiziyor. Taylan Kaya, “Tavuklarımız, yalnızca parmak bonfile kısmından seçiliyor ve 14 saat özel marine işlemine tabi tutuluyor. Kaplama harçlarımız, tesislerimizde üretiliyor ve 7 özel baharat karışımıyla zenginleştiriliyor. Soslarımız, hem küçük paketlerde hem de endüstriyel boyutlarda hazırlanıyor. Limonatalarımız ise tamamen gerçek meyve püreleriyle üretiliyor ve şubelerimizde taze olarak servise hazırlanıyor” diyerek kullandıkları ürünlerin kalite standardı hakkında bilgiler veriyor.
Sundukları menülerinde yüzde 100 baby fileto tavuklarının, özel kaplamalı ürünlerinin, baharat karışımlarının, gurme soslarının ve ev yapımı limonatalarının ön planda olduğunu dile getiren Kaya, müşteri geri bildirimine verdikleri önemi şu sözlerle ifade ediyor: “Misafir memnuniyetini sağlamak adına geri bildirimleri anında işleme aldığımız bir sistem geliştirdik. Sosyal medya, web sitemiz ve diğer kanallar üzerinden gelen geri bildirimleri de özenle değerlendiriyoruz. Her bir yorum, Doyuyo’nun daha iyiye ulaşma yolunda önemli bir adımdır.”
Yemeksepeti CEO’su Mert Baki
Teknoloji çağının gıda sektöründeki en önemli buluşlarından biri kuşkusuz internet üzerinden verilen online yemek siparişi. Konu online sipariş olunca akıllara Türkiye’nin ilk online yemek siparişi platformu olan yemekesepeti.com geliyor. Biz de buradan yola çıkarak Yemeksepeti CEO’su Mert Baki ile sektörün yeniliklerini konuştuk.
2024 yılında Yemeksepeti’nin ciddi bir büyüme kaydettiğini görüyoruz. Kullanıcıların değişen taleplerine yanıt verecek şekilde hizmet çeşitliliğini arttıran Yemeksepeti, özellikle kullanıcı sayısını ve sipariş adetlerini ciddi sayıda artırdı. Konuyla ilgili Yemeksepeti CEO’su Mert Baki, “2024 yılı sonunda adette yüzde 25, ciroda yüzde 50’nin üzerinde büyüme elde ettik” diyor.
Mert baki, 2025 yılının Yemeksepeti için inovasyon ve büyüme odaklı bir dönem olacağını söylüyor. Öncelikli odak alanlarından birinin kullanıcı deneyimini daha da iyileştirmek olacağını dile getiren Baki, “Kişiselleştirilmiş kampanyalar, daha hızlı teslimat seçenekleri ve yeni ödeme yöntemlerini almaya planlıyoruz. Yemeksepeti Express ve Yaya Kurye gibi lojistik yatırımlarımızı genişleterek kullanıcılarımızın farklı ihtiyaçlarına daha etkin çözümler sunacağız. Teslimat süreçlerimizi daha da hızlandırmayı ve teknoloji altyapımıza yeni yapay zekâ tabanlı geliştirmeler eklemeyi planlıyoruz” diyerek, 2025 hedeflerinden bahsediyor.
Gıda fiyatlarının yükseldiği dönemde kullanıcıları için uyguladıkları “Sepette” kampanyasını 2025’te güncelleyeceklerini vurgulayan Baki, “Sepette kampanyamızı güncelleyerek “Sepette 150” adıyla yeniden hayata geçiriyoruz. İndirim tutarını yüzde 50 artırarak 150 TL’ye çıkardığımız bu kampanya ile kullanıcılarımıza, 2025 yılında daha avantajlı bir alışveriş deneyimi sunmayı amaçlıyoruz” şeklinde konuşuyor.
21’inci yüzyılın en büyük buluşu olan yapay zekâyı sistemlerine entegre ettiklerinin altını çizen Baki, “Ödeme sırasında sunduğumuz ek ürün önerileri, restoran menülerindeki eksik görsellerin yapay zekâ ile tamamlanması gibi özelliklerimizle kullanıcı deneyimini zenginleştiriyoruz. Chat-bot uygulamamız ve RPA teknolojimiz ile operasyonel verimliliği artırırken, derin öğrenme algoritmaları ile kişiselleştirilmiş pazarlama stratejileri geliştiriyoruz” ifadelerini kullanıyor.
Sektörün geleceği hakkında önemli bilgiler veren Baki, şunları söylüyor: “En dikkat çekici trendlerden biri, temel ihtiyaçlardan gurme lezzetlere kadar geniş bir yelpazede kullanıcı taleplerinin artması. Aynı şekilde, hızlı ticaret kategorisindeki siparişlere olan talep hızla büyümeye devam ediyor. Bugün tüketiciler, bir saatten kısa sürede teslimatla ürünlerini almak istiyor ve bu beklentilere uygun yenilikçi çözümler geliştirmek sektörün geleceğini şekillendiriyor.”
Seyidoğlu Gıda Genel Müdürü Mehmet Göksu
Gıda sektöründe köklü bir geçmişe sahip olan Seyidoğlu Gıda, özellikle yaptığı helvaları yurt dışına pazarlamasıyla öne çıkıyor. Son yıllardaki ekonomik dalgalanmalara rağmen firma sektördeki güçlü konumu korumaya devam ediyor.
Seyidoğlu markası olarak “Bu Helvada İyilik Var” adı altında bir proje başlattıklarını dile getiren Seyidoğlu Gıda Genel Müdürü Mehmet Göksu, “Bu projede, kârın haricinde iyilikte anılmak, sosyal sorumluluk projesiyle anılmak ve yaptığımız işlerin de faydalı olmasını arzu ediyoruz. Aile olarak her zaman bu bilinçteyiz. Sattığımız helvaların bir kısmının gelirini Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na bağışlıyoruz ve oradaki çocukların gelişmesini sağlıyoruz. Tüketicilerimize de diyoruz ki; bizim helvamızdan alırsanız, almış olduğunuz helvanın yaklaşık 10 Liraya yakın bir rakamını sosyal sorumluluk çerçevesinde bağışlıyoruz. Bu proje için 1 yıl olarak anlaştık ama biz Seyidoğlu markası olarak bunu her yıl, başka ürünlerimizle olabilir, başka bir kurumla olabilir devam ettirmek istiyoruz” diyerek, sosyal sorumluluk projelerine verdikleri önemin altını çiziyor.
Türkiye’de şekerleme sektörünün çok gelişmiş düzeyde olduğunu vurgulayan Seyidoğlu Gıda Genel Müdürü Mehmet Göksu, “Hem üretim kapasitesi anlamında hem de satış grafiği anlamında Türkiye çok iyi bir noktada. Çünkü şekerleme sektörü Türkiye’de ihracata katma değer oluşturan bir sektör. Şekeri ve birçok hammaddeyi Türkiye’de üretiyoruz. Yani ürettiğiniz ürünü kendiniz ve kendi markalarınızla beraber ihraç ediyorsunuz. O yüzden Türkiye ihracat açısından şekerleme sektörü çok önemli bir paya sahip” diyor.
Seyidoğlu Gıda Tarihi Yarımada bölgesindeki mağazalaşma çalışmalarını sürdürüyor. Firma, İstanbul Sirkeci mağazasının açılışını yaptı. İstanbul’un tarihi ve turistik merkezlerinde mağazalaşma çalışmalarına öncelik verdiklerini ifade eden Göksu, “Yerli ve yabancı turistlere milli tatlılarımızı yakından tanıtmak ve kültürel değerlerimizi yaşatmak adına bu mağazayı açtık. İstanbul’un prestijli caddelerinde yeni mağazalaşma çalışmalarına devam edeceğiz. Bir dönem, Sabahattin Ali’den Alpaslan Türkeş’e, Aziz Nesin’den Ahmed Arif’e kadar pek çok siyasetçi ve yazarın hapis yattığı Sansaryan Han artık güzel tatlı anıların mekânı olacak” diyor.
Hedeflerinin İstanbul’un en önemli 10 caddesinde yeni şubeler açmak olduğunu belirten Göksu, “Türkiye’yi ziyaret edenlerin akıllarında ve damaklarında Seyidoğlu lezzetleri kalmasını hedefliyoruz. 150 metrekare büyüklükteki Sirkeci mağazamızda çok olumlu geri dönüşler aldık. Baklava, lokum, helva, reçel, pasta, şekerleme gibi 400 farklı kalemde imalatımız olan tüm ürünleri burada sergiliyoruz” şeklinde konuşuyor.
Sultan Et ve Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bılıkçı
Dünya genelinde ve Türkiye’de 2024 yılının zorlu geçtiğini, özellikle gıda sektöründe maliyet artışlarının tüketici tercihlerine yansıdığı bir dönem olduğuna dikkat çeken Sultan Et ve Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bılıkçı, “Ancak Sultan Etçi olarak güçlü marka değerimiz ve dinamik stratejilerimizle bu zorlu yılı başarılı bir şekilde geride bıraktık” diyor.
2025 yılına ise daha büyük hedeflerle girdiklerini dile getiren Bılıkçı, “Bu yıl inovasyon, büyüme ve sürdürülebilirlik yılı olacak. Ulusal pazardaki liderlerden biri olarak, konumumuzu güçlendirmenin yanı sıra ihracat hedeflerimizi gerçekleştirmeyi ve Türk mutfağını Sultan Etçi lezzetleriyle uluslararası arenaya taşımayı planlıyoruz. Ayrıca, yüzde 25 tonaj satış artışı ile büyümeyi hedefliyor, karbon ayak izimizi yüzde 15 azaltmayı ve yeni ürün kategorileriyle portföyümüzü genişleterek tüketici ağımızı büyütmeyi amaçlıyoruz” şeklinde konuşuyor.
Üretim süreçlerinde kalitenin kendileri için vazgeçilmez bir unsur olduğunun altını çizen Bılıkçı, şunları söylüyor: “12 bin metrekarelik, son teknolojiyle donatılmış üretim tesisimizde günlük 25 ton şarküteri ve 50 ton et işleme kapasitesine sahibiz.
Üretimden dağıtıma kadar olan tüm süreçlerimizde sektöre örnek olabilecek bir tedarik zinciri ekosistemi oluşturduk. Kalitemizden asla ödün vermiyoruz; yalnızca etçi ırkları tesisimize kabul ediyor, sütçül ırkları tercih etmiyoruz. Bu titiz yaklaşımımız sayesinde, otel zincirleri ve büyük restoranlarla uzun yıllardır güvene dayalı iş birlikleri yürütüyoruz.”
Fiyat politikasında tüketicileri korumak adına dengeli bir yol izlediklerini vurgulayan Bılıkçı, “Hammadde ve üretim maliyetlerindeki artışlara rağmen, verimliliğimizi artırarak ve tedarik zincirimizi optimize ederek fiyatlarımızı mümkün olan en makul seviyede tutmaya çalıştık. Bunun yanı sıra, yerli üretime olan desteğimizi artırarak maliyetlerimizi kontrol altında tutmayı başardık. Katkısız ve doğal içerikli ürünlerimizle hem kaliteyi koruduk hem de tüketicilerimizin güvenini daha da güçlendirdik” diyor ve konuşmaya devam ediyor: “Bu dönemde tüketici sadakatinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördük ve bu güveni boşa çıkarmamak için elimizden geleni yaptık. Ayrıca, tüketicilerimize daha ulaşılabilir ve yüksek proteinli alternatifler sunmak için “Aç Bitir” serimizi piyasaya sürdük. Bu ürünler hem pratik hem de ekonomik bir çözüm sunarak, özellikle gıda fiyatlarının arttığı bu dönemde tüketicilerimize önemli bir kolaylık sağladı. Böylece hem kaliteli hem de uygun fiyatlı ürünlerle tüketicilerimizin yanında olmaya devam ediyoruz.”
Süt ve süt ürünleri sektörünün önemli firmalarından biri olan Eker, inovasyona dayalı ürünleriyle dikkat çekiyor. 2006 yılında Fransız Andros firmasıyla ortaklık kuran Eker; Türkiye’de ilk defa supangle, sütlaç, kazandibi, keşkül gibi sütlü tatlıları üreterek yeni bir pazar oluşturmayı başardı. Eker Süt Ürünleri, Bursa Mustafakemalpaşa’da 120 dönümlük arazi içinde, 39 bin metrekare kapalı alanda üretim yapıyor. Türkiye genelinde 46 deposu da bulunan Eker’de, 2 bin 200’den fazla personel çalışıyor.
Eker’in ürün ailesinde ayranlar, yoğurtlar, sütlü tatlılar, kefir, kaymak gibi seçeneklerin yanı sıra inovatif probiyotik ürün grubu ve fonksiyonel fayda sağlayan sağlıklı lezzetler bulunuyor. Eker’in son dönemde odaklandığı ve yoğun ilgi gören ürünleri arasında, geleneksel kefiri modern beslenme trendleriyle birleştiren Detoks Kefir Serisi geliyor.
Meyve ve sebzelerin benzersiz etkisiyle şeker ilavesiz Eker Detoks Kefir Serisi, besleyici içeriğiyle sağlıklı bir ara öğün arayanlara hitap ediyor. Eker Detoks Kefir Serisi’nde; “Yeşil Çay, Elma”, “Kereviz, Muz, Ananas”, “Pancar, Limon, Zencefil” ve “Havuç, Mandalina, Zerdeçal” olmak üzere dört farklı detoks kefir çeşidi lezzet severlerin beğenisine sunuluyor. 290ml’lik ambalajlarda sunulan ürünler, doğal içeriklerin besleyici ve destekleyici enerjisini tüketicilerle buluşturuyor.
Detoks Kefir Ürün Serisi, Türkiye’de ilgi görürken sağlık dolu içeriğiyle dünyada da ses getiriyor. Eker, Detoks Kefir Serisi ile İngiltere’nin Manchester şehrinde 24 Ekim 2024’te düzenlenen 9. Gama Innovation Conference & Awards organizasyonunda Sağlık ve Sağlıklı Yaşam kategorisinde ‘Yılın En İnovatif Ürünü’ ödülüne layık görüldü.
Avrupa’nın en prestijli ödüllerinden Gama Innovation Awards, küresel tüketim ürünleri inovasyonunda en iyileri bir araya getirdi. Organizasyon; FMCG üreticileri, sektör uzmanları, perakende temsilcileri, oteller, havayolları ve yatırımcılar dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanından 300’den fazla katılımcıyı ağırladı.
Polonez, şarküteri dünyasına getirdiği yenilikçi yaklaşımla geleneksel lezzetleri modern damak tadıyla buluşturmaya devam ediyor. Özellikle mangalların vazgeçilmez lezzeti Tütsülenmiş Piliç Jumbo Sosis, özenle seçilmiş ağaç çeşitlerinin aromasıyla benzersiz bir tat sunuyor.
Yüzyıllardır kullanılan tütsüleme sanatı, günümüz mutfak trendlerinde yeniden yükselişe geçti. Meşe, kayın ve kiraz ağaçlarının özel karışımıyla fümelenen Tütsülenmiş Piliç Jumbo Sosis, geleneksel fümeleme tekniğinin tüm inceliklerini barındırıyor. Bu özel işlem sayesinde etin içine nüfuz eden doğal aromalar, her lokmada kendini hissettiriyor.
Tütsülenmiş Piliç Jumbo Sosis, glutensiz olması sayesinde çölyak hastaları ve gluten hassasiyeti olanlar için güvenli bir alternatif sunuyor. Jumbo Sosis, kahvaltı sofralarından akşam yemeklerine kadar günün her öğününde kullanılabilen çok yönlü bir lezzet. Pizza, sandviç gibi alternatif tariflerde de kullanılabilen bu Jumbo sosis, mutfakta yaratıcılığınızı konuşturabileceğiniz bir malzeme olarak da öne çıkıyor.
GÜNDEM KORİDORU
13 Mart 2025