Orhan Gorbon, çocukluğunun Kalamış’ta ve adalarda yelken yaparak geçirdiğini belirterek yelkenin aslında hayatının vazgeçilmez bir parçası olduğunu ve yelkenin hayatında spordan ötesinde bir yere sahip olduğunu söyleyerek kendisi için olan önemine değindi. Gorbon, Bosphorus Cup’ı kurma sürecini ise öyle anlattı:
“Ben küçükken çok az kişi yelken yapıyordu. Boğaz’da yelken yaptığımı söylediğimde insanlar inanmıyordu. Halbuki bu çok kıymetli bir deneyimdi. O zaman kendi kendime dedim ki, ‘Boğaz’da yelken yapmayı tüm dünyaya göstermemiz lazım.’ Bu fikirle yola çıktım ve 2002’de Bosphorus Cup’ı başlattım.”
Aradan geçen 24 yıl hem Gorbon’un hem de organizasyonun vizyonunu doğrulamış durumda. Bugün Bosphorus Cup yalnızca Türkiye’nin değil, dünya yelkenciliğinin takviminde yer alan prestijli bir etkinlik olarak yerini aldı.

Bosphorus Cup’ın hikâyesi aynı zamanda Türkiye’nin son çeyrek yüzyıllık siyasi ve ekonomik tarihine de tanıklık ediyor. Seçimler, ekonomik dalgalanmalar, hatta pandemi… Tüm bu krizlere rağmen yarışların her yıl düzenlendiğini belirten Gorbon, “24 yılın neredeyse yarısında bir kriz yaşadık. Virüs oldu, ekonomik dalgalanmalar oldu, siyasi gündem çok yoğun oldu. Ama biz hep yaptık. Bir tek Gezi olayları sırasında yarışın tam gününe denk geldiği için iptal etmek zorunda kaldık. Onun dışında kesintisiz devam ettik” ifadelerini kullandı.
Gorbon, Bosphorus Cup’ı benzersiz kılan en büyük unsurun, İstanbul Boğazı olduğunun altını çizerek dünyada eşi benzeri olmayan bu coğrafyanın hem sporculara hem izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunduğunu söyledi. Gorbon, “Bir yandan yelken yapıyorsunuz, bir yanda camiler, kiliseler, yalılar, hisarlar… Böyle bir manzarayı parayla satın alamazsınız. Sporcular için de izleyenler için de tarifsiz bir deneyim. İstanbullular sahile gidip bir anda onlarca tekneyi görünce büyüleniyor” dedi.

Günümüzde sürdürülebilirlik en çok konuşulan kavramlardan biri. Bosphorus Cup ise bu anlayışı doğası gereği içinde barındırıyor. “Bizim yarışlarımız tamamen rüzgâr gücüyle yapılıyor, motor kullanılmıyor. Dünyanın en çevreci sporu aslında yelken” diyen Gorbon, bu yönüyle etkinliğin modern dünyanın beklentilerine birebir uyduğunu vurguluyor.
Bosphorus Cup yalnızca bir spor organizasyonu değil; aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası imajına katkı sağlayan bir spor dalı. İstanbul’un yeme-içme kültürü, tarihi yapıları ve turistik cazibesine yelken sporunu da eklediklerini belirten Gorbon, “Yurt dışında yelken çok daha bilinen ve ilgi gören bir spor. Biz de Boğaz’daki bu yarış sayesinde Türkiye’ye farklı bir değer katıyoruz. Dünya televizyonlarına yansıyor, ülkenin tanıtımına büyük katkı sağlıyor” dedi.
Yelken turizminin Marmaris ve Kuşadası gibi merkezlerde zaten önemli bir sektör haline geldiğini hatırlatan Gorbon, Bosphorus Cup’ın da bu zincirin ayrılmaz bir parçası olduğuna dikkat çekerek, “Yelken bir mıknatıs gibi. Hem turizmi hem ekonomiyi etkiliyor. Bizim yarışımız ise ülkeye hem maddi hem manevi katkı sağlıyor” ifadelerini kullandı.
Organizasyon sürecinde karşılaşılan zorluklara da değinen Gorbon, en büyük sorunların genellikle sponsorluk ve ekonomik koşullardan kaynaklandığını ama buna rağmen Bosphorus Cup’ı her yıl büyüyerek yollarına devam ettiklerini belirterek “İniş çıkışlar olsa da bu şehrin markasıyız. Dünyaya İstanbul’u yelken üzerinden tanıtıyoruz” diyerek İstanbul ve Bosphorus Cup’ın birlikteliğini vurguladı.

24 yıl önce birkaç kişinin hayaliyle başlayan Bosphorus Cup, bugün İstanbul’un ve Türkiye’nin en önemli spor markalarından biri haline geldi. Her yıl yüzlerce sporcu ve binlerce izleyiciyi Boğaz’ın eşsiz manzarasında buluşturan organizasyon hem çevreci yönüyle hem de uluslararası etkisiyle dikkat çekiyor.
Orhan Gorbon, Yelken yarışının önemine de dikkat çekerek, “Bizim sahnemiz İstanbul Boğazı. Dünyada eşi yok. Bu güzelliği dünyaya göstermekten gurur duyuyoruz. Bosphorus Cup, rüzgârla büyüyen bir hayal oldu” ifadelerini kullandı.
Bosphorus Cup, bu yıl üç gün boyunca İstanbul’un farklı noktalarında gerçekleştirildi. Perşembe ve Cuma günleri açık denizde yarışlar yapılırken, en büyük ilgi Cumartesi günü Boğaz’da düzenlenen etapta toplandı. Çünkü o gün İstanbul Boğazı trafiğe kapatıldı ve yüzlerce yelkenli tarihi yapılar arasında süzüldü.
Bu yıl yarışlardan biri Büyükada’da, final ve ödül töreni ise Feriye’de gerçekleştirildi. Gorbon, organizasyonun boyutunu rakamlarla şöyle özetliyor:
“Geçen sene 95 tekne katıldı. Türkiye’de normal bir yarışa 15-20 tekne gelir. Bizim yarışın yarısı yabancıydı. Bu, Bosphorus Cup’ın ne kadar uluslararası bir marka haline geldiğini gösteriyor.”
Avrupa’nın düzenlediği en önemli spor organizasyonlarından biri olarak kabul edilen Bosphorus Cup, üç günde yapılan altı yarışın ardından, IRC genel klasman birincisi Timofey Zhbankov’un kaptanlığını yaptığı Rossko Racer JPK 1180 oldu. Boğaz’daki yarışı milyonlarca insan televizyonlardan canlı takip etti. Rossko Racer JPK 1180’in kupasını düzenlenen bir etkinlikle aldı.

Bu yıl 55 tekne ve yaklaşık 650 yelkencinin katıldığı organizasyonda, Türk yelkencilerle misafir yelkenciler çok zorlu bir yarışta karşı karşıya geldi. Yarışmacılar 4 saat boyunca kıyasıya yarıştı.
Marmara Denizi’nde 20-25 knot rüzgârla yapılan 5 yarışın ardından tekneler cumartesi günü İstanbul Boğazı’nda sahneye çıktı. Milyonlarca İstanbullu tarafından izlenen yarışlar sonrasında kupalar sahibini buldu.
HABER: KÜBRA SOYLU
GÜNDEM KORİDORU
05 Aralık 2025