Sürdürülebilir üretim ve döngüsel ekonomiye çok hızlı bir şekilde odaklanmak artık ülkeler için zaruri bir ihtiyaç haline geliyor. Bu bilinçle AB Yeşil Mutabakat’a uyum için sektörlerin yol haritası niteliğindeki sürdürülebilirlik eylem planlarını hazırlayan Türkiye İhracatçılar Meclisi, 27 sektörden 16’sının eylem planlarını hazırlamış durumda. İhracatta sürdürebilir olmak için öncelikle yapılması gereken ev ödevlerimiz olduğuna dikkat çeken TİM Başkanı Mustafa Gültepe, “Birincisi uzun vadeli hedeflerimiz için üretimimizi artırmak durumundayız. Üretimimizi artırmamız yetmez rekabetçi olabilmeliyiz. Rekabetçi olmak yetmez yüksek teknolojili, markalı ürünlerin ihracatımızdaki payını artırmalıyız” diyor.
Pazarlardaki daralmaya ve yurt içinde yüksek maliyetler nedeniyle bazı sektörlerin rekabetçiliğini kaybetmesine rağmen önemli bir başarı elde edildiğini söyleyebiliriz. Küresel ticarete baktığımızda ise buradaki rakamın geçen yıl 2 trilyon dolar daraldığını görüyoruz. Talebin gerilediği bir dönemde, emek yoğun sektörlerimiz, yüksek maliyetler nedeniyle fiyat tutturmakta zorlandı. Bunun üzerine bir de depremler, bölgesel savaşlar ve çatışmalar da eklenince ticaretimizin bu tablodan etkilenmesi kaçınılmazdı. Dünya konjonktüründe yaşanan bu gidişata karşı ihracattaki sağlam adımlarını sürdüren Türkiye’nin önünde şimdi kritik bir süreç var. Bu kritik süreç sadece ülkemize özgü değil elbet. AB’ye ihracat gerçekleştiren tüm ülkeleri yakından ilgilendiren Avrupa Yeşil Mutabakatı Türkiye ihracatı için de kritik bir dönemecin başlangıcı anlamına geliyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı, ihracatta sürdürülebilir gelecek için anahtar bir kelime niteliği taşıyor. Bu sayımızda Türkiye’nin ihracat karnesini değerlendiren TİM Başkanı Mustafa Gültepe, sürdürülebilir üretim ve döngüsel ekonomiye neden hızla adapte olunmamız gerektiğini anlattı.
Ana pazar olan AB’de de durgunluk söz konusu. Bu alanın canlandırılması için neler yapılmalı?
Avrupa Birliği (AB) Türkiye’nin en büyük pazarı. Toplam ihracatımızın yüzde 42’sini AB ülkelerine yapıyoruz. İngiltere’yi de ilave ettiğimizde oran yüzde 45’in üzerine çıkıyor. İhracatımız için alternatifi bulunmayan ve stratejik önem taşıyan Avrupa’da bir yılı aşkın süredir talep yavaş seyrediyor. Mevcut tablonun 2024’ün ilk yarısında da devam edeceği öngörülüyor. Dolayısıyla ihracatımızın yeniden artış ivmesini güçlendirebilmesi için öncelikle AB Bölgesi’nde talebin canlanması gerekiyor. Ancak sadece bu da yeterli değil. Ülkemizde yüksek maliyet artışlarına rağmen kurun özellikle haziran ayına kadar yatay seyretmesi rekabetçiliğimize zarar verdi. Toplam ihracatımızın yüzde 53’ünü oluşturan ve aralarında hazır giyim, tekstil ve çeliğin de bulunduğu 12 sektörümüzde ciddi kan kayıpları yaşadık. Avrupa’da talebin canlanmasına ilave olarak bizim de rekabetçi bir fiyat düzeyini tutturmamız gerekiyor.
Hazır giyim sektöründe başkanlık yaptığınız dönemi göz önünde bulundurarak bu sektörün Türkiye ihracatındaki konumundan söz eder misiniz?
Hazır giyim ve konfeksiyon, yani moda endüstrisi benim ilk göz ağrım. 30 yılı aşkın süredir sektörün içindeyim. TİM’in yanı sıra halen İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği’nin (İHKİB) de başkanlığını yürütüyorum. Türkiye’de sanayileşmenin ve dışa açılmanın liderliğini yapan moda endüstrisi ülkemizin sanayileşmesinde, kalkınmasında ve ihracatında öncü rol üstlenen sektörler arasında ilk sırada yer alıyor. Sektör bugün de üretimi, istihdamı ve katma değerli ihracatı ile Türkiye ekonomisi için stratejik önemini koruyor. 81 ilimizdeki 35 bin işletmede üretim yapıyoruz. En çok ihracat gerçekleştiren sektörler arasında ilk üçte yer alan moda endüstrimiz, ortalama 19 Dolarlık kilogram birim değeriyle katma değerli ihracatta mücevher ve savunma sanayinin ardından üçüncü sırada bulunuyor. Dünyanın altıncı, Avrupa Birliği’nin üçüncü büyük tedarikçisiyiz. Küresel hazır giyim ihracatının yaklaşık 3,5’ini gerçekleştiriyoruz. 2022’yi 21,2 milyar dolar gibi rekor bir ihracatla kapattık. Ancak 2022’nin son çeyreğinden itibaren en büyük pazarımız AB ve ABD’de talebin yavaşlamasının olumsuz etkilerini hissetmeye başladık. Küresel talepteki daralma, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını kutladığımız 2023 boyunca ihracatımıza olumsuz yansıdı. Biraz önce belirttiğim gibi ülkemizde yüksek maliyet artışlarına rağmen Haziran ayına kadar kurun yatay seyretmesi rekabetçiliğimize zarar verdi. Fiyat tutturmakta zorlandığımız için pandemi döneminde gelen müşterilerimizin bir bölümü yeniden Asya ülkelerine döndü. Dolayısıyla ihracatta 2023 yılı beklentilerimizin gerisinde kaldık. Moda endüstrisi küresel pazarlardaki gelişmelerden ilk etkilenen sektörlerden biri. Daralmanın etkilerini ilk biz hissetmiştik. 2024’ün ikinci yarısından itibaren talepte beklediğimiz canlanmanın ilk pozitif yansımalarının da moda endüstrisinde olacağını ve yılı 20 milyar doların üzerinde bir ihracatla tamamlayacağımızı öngörüyoruz.
Türkiye’nin ihracatta kondisyonu yüksek ülkeler arasında olduğu söylenebilir mi?
Bizim büyük hedeflerimize ulaşabilmemiz için ihracatta yüksek teknolojili inovatif ürünlerin payını artırmamız gerekiyor. İhracatımızın halen yüzde 3,1’ini yüksek, yüzde 33,8’ini orta yüksek teknolojili ürünler oluşturuyor. Biz yüksek teknolojili ürünlerimizin oranını yüzde 10’a çıkarmak istiyoruz. Bu doğrultuda Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarında farkındalık oluşturmak için tüm gücümüzle destekliyoruz. Ülkemizin ve yakın coğrafyamızın en kapsamlı inovasyon haftasını düzenliyoruz. Bu alanlarda son 10 yılda genel olarak bir iyileşme olmasından da büyük memnuniyet duyuyoruz. Birkaç örnek vermek isterim: Ülkemizde 1298 Ar-Ge merkezi, 326 tasarım merkezi bulunuyor. 10 yıl önce 7,3 milyar dolar olan Ar-Ge harcamaları 11,3 milyar dolara çıktı. Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranı yüzde 0.83’den yüzde 1.40’a ulaştı. Patent başvuruları 14 bin düzeyinden 17 bin 400’lere yükseldi. Küresel İnovasyon Endeksi’nde 10 yıl önce Türkiye 74’üncüyken bu yıl 39’uncu sıraya yükseldik. Bütün bu çalışmaların kondisyonumuzu yükselteceğini ve özellikle orta ve uzun vadede ihracatımıza çok olumlu yansımaları olacağını söyleyebilirim.
“Dönemsel gelişmelerden bağımsız olarak biz moda endüstrisinin geçmişte ve bugün olduğu gibi orta ve uzun vadede de ülke ekonomimiz için kritik önemini koruyacağına inanıyoruz. Tüm stratejilerimizi, gelecek planlarımızı da bu bilinçle kurguluyoruz. Bu sektör son 50 yılda büyük başarı hikâyelerine imza attı. Bugün üretimde marka ülkeyiz. Çok güçlü bir üretim alt yapımız ve bilgi birikimimiz var. Tasarım ve markalaşma konusunda her geçen yıl çok daha ileriye gidiyoruz. Hazır giyim markalarımız 100’ü aşkın ülkede 2 binden fazla mağazayla moda endüstrimizi temsil ediyor. Bu tablonun verdiği özgüvenle mevcut ihracatımızı 40 milyar dolara çıkarma stratejimiz doğrultusunda yenilikçi, yaratıcı, küresel rekabet gücü çok daha yüksek bir moda endüstrisi inşa etmek için çalışıyoruz. Sürdürülebilir üretim, dijital tedarik ve değer zinciri temelinde sektörü küresel pazarlarda yeniden konumlandırıyoruz. Hazır giyim ve konfeksiyon ihracatımızın yüzde 60’ını AB ülkelerine yapıyoruz. İngiltere’yi de dahil ettiğimizde oran yüzde 70’e yaklaşıyor. Dolayısıyla Yeşil Mutabakat’a uyum moda endüstrimizin gelecek stratejisi için hayati önem taşıyor. Biz de bu bilinçle moda endüstrimizin Yeşil Mutabakat’a uyum sürecinin yol haritası niteliğindeki eylem planımızı Ocak 2023’te kamuoyu ile paylaştık. Eylem planımızla yeşil dönüşüm için kararlılığımız konusunda Avrupalı iş ortaklarımıza da çok güçlü bir mesaj vermiş olduk.”
2023 yılında bir önceki yıla göre, yüzde 0,6 artışla 255 milyar 809 milyon dolara ulaşan Türkiye ihracatı, bu rakamla Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdı. İhracattaki gidişatı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet Türkiye 2023’te 255,8 milyar dolarlık mal ihracatı gerçekleştirdi. Bu rakamla küresel ihracattan aldığı payı yüzde 1,02’den yüzde 1,06’ya çıkardı. Sektörel anlamda da bakıldığında otomotiv sektörü 35 milyar dolarla ihracat şampiyonu oldu. Kimyevi maddeler 30,5 milyar dolarla ikinci, hazır giyim ve konfeksiyonun ise 19,2 milyar dolarla üçüncü sırada yer aldı. Pazarlardaki daralmaya ve yurt içinde yüksek maliyetler nedeniyle bazı sektörlerin rekabetçiliğini kaybetmesine rağmen önemli bir başarı elde edildiğini söyleyebiliriz. Küresel ticarete baktığımızda ise buradaki rakamın geçen yıl 2 trilyon dolar daraldığını görüyoruz. Talebin gerilediği bir dönemde, emek yoğun sektörlerimiz, yüksek maliyetler nedeniyle fiyat tutturmakta zorlandı. Depremler, bölgesel savaşlar ve çatışmalar da ticaretimize olumsuz yansıdı. Kayıplarımızı telafi etmek için alternatif pazarlara yöneldik. Tarihimizin en fazla heyet organizasyonuna imza attık. Toplam 222 alım ve ticaret heyeti organize ettik. 2023’te ihracat ailemize 18 bin firma daha kattık. Toplam ihracatçı firma sayısında 120 bine, 10 sektörde en yüksek ihracat değerine ulaştık. 23 sektörde 1 milyar dolar ihracat sınırını aştık. En çok ihracatı Almanya, ABD ve Irak’a yaptık. 113 ülkeye ihracatımızı artırırken 66 ülkede ihracat rekoru kırdık. 1 milyar doların üzerinde ihracat yaptığımız ülke sayısını 50’ye çıkardık. Kilogram ihracat birim değerimiz 1,57 dolar oldu.
İhracatçılar rekabet gücünü artırabilmek için finansal pek çok desteğe ihtiyaç duyuyor. Eximbank’ın bu kapsamda ihracatçıya can suyu olduğu söylenebilir mi? Artan faizlere karşı ihracatçı nasıl korunmalı, hükümetin alması gereken önlemler neler olmalı?
Üretim ve ihracat Türkiye ekonomisi için hayati önem taşıyor. İhracatımızı artırabilmemiz için öncelikle rekabetçi maliyetlerle üretim yapabilecek bir alt yapıyı oluşturmamız gerekiyor. Biz Cumhuriyetimizin ikinci yüz yılına Türkiye’yi ihracatta ilk 10 ülke arasına çıkarma hedefiyle başladık. 12. Kalkınma Planı’nda 2028 için öngörülen 375 milyar dolarlık ihracat hedefi ilk sınavımız olacak. İhracatta büyük hedeflerimize ulaşabilmemiz için daha çok ve ölçekli yatırım yapmamız, teknolojimizi yenilememiz gerekiyor. Elbette bütün bunları ancak uygun maliyetli finansmanla gerçekleştirebiliriz. İhracatçılarımızın finansmana erişimini kolaylaştırmak için 2023’te çok önemli bir adım attık. Türkiye’nin ‘milli sermayeli ilk özel bankası’ unvanını elinde bulunduran Türk Ticaret Bankası’nı İGE A.Ş aracılığıyla ihracatçılarımıza kazandırdık. Elbette ihracatçımızın kısa vadeli kredi ihtiyaçlarını da karşılamamız gerekiyor. Finansmana erişim, Haziran’a kadar firmalarımız için büyük bir sorun oluşturuyordu. Seçimden sonra işbaşı yapan ekonomi yönetimi bu alanda önemli iyileştirmelere imza attı. Eximbank’ın kredi hacminin artırılmasının ardından reeskont kredilerinde günlük limit 300 milyon TL’den 3 milyar TL’ye çıkarıldı. TİM olarak Ağustos ayında kamu ve özel 11 bankamızla ihracatçı firmalarımız için toplam 1 milyar dolarlık bir kredi protokolü imzaladık. Öngördüğümüz hedef kısa sürede aşıldı. Protokol çerçevesinde 5 bine yakın firmamızın kullandığı kredi miktarı toplamda 1,7 milyar dolara yaklaştı. Türkiye’yi ihracatta ilk 10 ülke arasına çıkarma hedefine halen 1,5 dolar düzeyinde bulunan ortalama kilogram ihracat birim fiyatımızı 3 dolar seviyesinin üzerine taşıyarak ulaşabiliriz. Katma değerli üretimi artırmanın yolu ise yüksek teknoloji, inovasyon ve tasarımdan geçiyor. Bu çerçevede Eximbank’ın katma değerli ve yüksek teknolojili ihracat yapan firmaların kredi ihtiyacının çözümünü kolaylaştırmak için Kasım ayında açıkladığı finansman paketini çok olumlu bir adım olarak değerlendiriyoruz. Son olarak Merkez Bankası’nın reeskont kredilerinde iskontoyu sabitleme kararını da büyük bir memnuniyetle karşıladık.
2024 yılı için bir öngörünüz var mı? Seçim sonrasında ihracat dengesinin ne oranda değişeceğini düşünüyorsunuz? İhracatta sürdürülebilir olmak için neler yapılmalı sizce?
2024’e ihracatımızı en az yüzde 10 büyütme hedefi ile başladık. Ancak küresel pazarlarda 2024 yılının ilk yarısı için de çok iyimser bir tablo görünmüyor. Örneğin OECD’nin son raporunda küresel büyümenin 2024’te yüzde 2,7’ye gerileyeceği tahmin ediliyor. Ukrayna’nın ardından Gazze’de başlayan savaş da yakın coğrafyamızdaki belirsizlikleri artırıyor. Koşullar çok elverişli olmamakla birlikte biz elimizden gelenin en iyisini yaparak 2024’ü mümkün olan en yüksek performansla tamamlamak için var gücümüzle çalışacağız. İhracatta sürdürebilir olmamız için öncelikle bizim ev ödevlerimiz var. Birincisi uzun vadeli hedeflerimiz için üretimimizi artırmak durumundayız. Üretimimizi artırmamız yetmez rekabetçi olabilmeliyiz. Yüksek teknolojili, markalı ürünlerin ihracatımızdaki payını artırmalıyız. Bütün bunlara ilave olarak sürdürülebilir üretim ve döngüsel ekonomiye çok hızlı bir şekilde odaklanmak ve adapte olmak zorundayız. Bu bilinçle AB Yeşil Mutabakat’a uyum için sektörlerimizin yol haritası niteliğindeki sürdürülebilirlik eylem planlarını hazırlıyoruz. TİM’in ve 27 sektörümüzden 16’sının eylem planları hazır. Diğerlerinin de en kısa zamanda hazırlamalarını bekliyoruz.
GÜNDEM KORİDORU
22 Kasım 2024