DOLAR 42,5402 0.08%
GBP 56,7994 -0.05%
EURO 49,5866 -0.07%
ALTIN 5.756,580,08
BIST 11.007,370,81%
BITCOIN 3783994-2.99856%
ETH 127524-4.00988%
İstanbul
16°

KAPALI

ÖZEL HABER
Türkiye, bölgesel lojistik merkezi olmaya aday
Modern mezar odaları

Modern mezar odaları

12/11/2025 15:23
Modern mezar odaları

Başlığa bakıp, Mısır’ın kudretli firavunu Ramses’in elmas ve mücevherlerle dolu mezar odasından veya Indiana Johns filmlerindeki gizemli hazinelerin bulunduğu bilmem kaç başlı ejderhanın koruduğu bir başka mezar odası hikayesinden bahsedeceğimi düşünmeyin. Aslında daha çok modern dünyanın lüks ve ihtişam saçan mezar odalarını okuyacaksınız.

Öyle ki, içine çekip sarmalayan bu odalar zamanla içindeki kişinin hırs ve güç tutkusunu körükleyip, basiretini bağlayan zehirli ve gizemli yapılar haline geliyor. Tutsak mumyalar gibi bütün hayatları bu dört duvar çevreliyor.

İş dünyasının yeni kuşakları için belki de en büyük tehlikelerden biri bu Mezar Odaları. Sosyal medyada görünür olmanın dayanılmaz büyüsü, makam odalarındaki şatafatla birleşince gerçek olmayan bir dünyada gerçek üstü hayaller yaşayan bir kitle oluştu.

Bin bir emek ve alın teri ile kendinden öncekilerin kurduğu ve geliştirdiği işlerin üzerine tahtlarını serip, tepeden bakan, emek yerine komisyonculuğu, kazanç yerine rantçılığı seçen, saygınlığı ve büyüklüğü bu mezar odalarının boyutlarıyla ölçmeye başlayan günümüz iş dünyasının Beyzadeleri, Efendizadeleri, Sultanzadeleri.

SOSYAL MEDYA ZEHRİ

Geçenlerde bir dostum anlattı. Çocukluğundan beri tanıdığı bir delikanlının daveti üzerine yeni açtığı ofisine gitmiş. “Ofis içindeki lüks ve şatafatı görünce şaşkınlıktan donup kaldım. Bu kadar şatafatlı ve lüks bir ofis daha önce hiç görmedim. Kiralık bir ofise bu kadar masraf yapmak da ayrı bir muamma. Daha iş kurmanın başında tüm sermayesini dekorasyona, lükse, gösterişe harcadığı için üzüldüm doğrusu. Maalesef elindeki her şeyi ve muhtemelen gelecekteki kazancını bile ofis dekorasyonuna ipotek etmiş” dedi. Dostum çok haklı. Bu delikanlı sosyal medyada ne kadar lüks yaşadığına dair ofisten paylaşacağı birkaç fotoğraf için tüm birikimini ve geleceğini harcamış oldu.

DEVLETİ KÜÇÜLTMEK UĞRUNA

Hatırlıyorum da,memuriyet ve bürokrasiye başladığımda Bakan Danışmanı olarak şahsıma ayrılan oda 10 metrekare ancak vardı. Birlikte çalıştığım bakanın kendinden önceki bakanın bıraktığına ilave hiçbir şey yaptırmadığı odasını kullanması pek görülmüş şey değildi. Zira, Ankara’da bir makama gelen kişinin ilk icraatı genelde makam odasını baştan sona yeniletmek olurdu. Ama aynı bakanlıkta, bazı daire başkanlarının odalarının bakanın odasının iki katından daha büyük ve çok lüks döşenmiş olduğunu zamanla müşahede etmiştim.

Bir seçim arifesinde, Bakanla birlikte İstanbul’da küçük bir ilçenin belediye başkanını ziyarete gittiğimizde nerdeyse küçük dilimizi yutacaktık. Aman yarabbi o ne muhteşem bir makam odası, o ne muhteşem ve pahalı koltuk takımları, altın varak işlemeler…

Dolmabahçe Sarayı yanında sönük kalıyordu. 2000’li yılların başında en önemli söylemlerden biri devleti küçültmekti. Bugün Ankara’nın devasa bulvarlarında sağlı sollu yükselen devlet binalarına bakınca; “devleti küçültmek uğruna girdiğimiz büyük zahmetler” değerlendirmesini yapmadan edemiyorum.

Büyüklerimiz hep mütevazi olmayı, makul yaşamayı söylerdi. Geçen hafta büyük bir keyifle okumayı bitirdiğim Sayın Hüsnü Özyeğin’in hayat hikayesinde ilgimi çeken ve altını çizdiğim kısımlardan biri; Özyeğin’in okul yıllarındaki bazı sınıf arkadaşlarının Türkiye’nin en zengin ailelerinin çocukları olduğunu ancak mezun olup, iş hayatına atılıp, yanlarında çalıştığında fark ettiğini anlattığı bölümdü. Ticaret ve bürokratlık hayatım boyunca pek çok makam odası gördüm.

Bir davet üzerine, Türkiye’nin ilk 10’unda bulunan ve o yıllarda 30 bin civarında çalışanı olan bir patronun odası ise aynen şöyleydi; 60-70 metrekareyi geçmeyen bir oda, ortada patronun bir masası, odanın bir köşesinde holdingin sanayi yatırımlarının başındaki oğlunun, diğer köşesinde ise holdingin ticaret ve turizm yatırımlarının başındaki diğer oğlunun masası vardı. Ortada bir toplantı masası ve pek çoğumuzun evinde bulunan orta boy bir televizyon. Zaman zaman ziyaret ettiğim aile üyelerinin makam odaları yeni holding binaları ile birlikte değişmiş olsa da eskisinden çok farklı değil.

YE KÜRKÜM YE DÜNYASI MI?

Bazıları buna itiraz edecek, “Ye Kürküm ye dünyası” diyecekler. Ancak kürkler ölmüş hayvanlar[1]dan yapılır. Artık bir şey yemeleri ve iltifata mazhar olmaları da mümkün değildir.

2000’li yılların başında birkaç sanayici ile birlikte Hong Kong’da bir firmayı ziyaret etmiştim. Firma kapısında bizi karşılayan sekreter patronun odasına buyur etti. 60-70 katlı bir gökdelenin 45’inci katındaydık. Ofiste yüzlerce kişi çalışıyor ve ülke bayrakları asılı 50 civarında masada her ülkenin bir satış temsilcisi göze çarpıyordu. Dar koridordan geçip, 50’li yaşlarındaki büyük patronun odasına girdiğimiz[1]de nerdeyse odaya zor sığmıştık. Şaşkınlığımızın farkına varan patron, büyük bir nezaketle bizi buyur ettikten sonra duvardaki dört büyük ekrandan Kore-Taiwa ve Çin’deki iki fabrikanın canlı görüntüsünü gösterip, her fabrikada 1.200 ile 1.500 kişi çalıştığını, dünyanın 70’den fazla ülkesine 1,4 milyar dolar ihracat yaptıklarını söylemişti. Yüksek teknolojili ve nerdeyse rakipsiz bir üretim zincirine sahip olduklarını söylerken, odadaki tezat görüntü için ise gülümseyerek, “İstersem bu binanın bir katını kendime şahsi ofis yapabilirim, o zaman ne burada çalışan personelimi motive edebilirim, ne de kendimi sakladığım o odadan fabrikalardaki işçinin, mühendisin sorunlarını çözebilirim” demişti.

Birkaç yıl önce, Ankara’nın meşhur Çukurambar kafelerinin birinde bürokrat ve siyasetten bazı arkadaşlarla sohbet ediyoruz. Derin bir tarih ve sosyoloji eğitimi almış, eski bir milletvekili arkadaşımız “Osmanlı neden yıkılmıştır?” diye bir soru sordu. O gün hepimiz birçok sebepler saymış, lise kitaplarındaki ezberlerimizi tazelemiştik. O ise bize gülerek, “Osmanlı Devleti; Dolmabahçe’yi, Yıldız’ı, Beylerbeyi Sarayı’nı yaptığı zaman yıkılmıştı” diye sözü sonlandırmıştı.

Örnekleri ne kadar çoğaltsak da lüks ve büyüklük tutkusu yeni nesil patronlarda şehvetli bir bağımlılığa dönüşmüş durumda.

Bugün, emeksiz komisyonculuk yapan pek çok mirasyedi şatafatlı odalarında aslında çürümeyi bekleyen birer mumya gibiler. Kendilerini canlı canlı hapsettikleri bu mezar odalarına o kadar aşina olmuşlar ki, artık üretmeyi, müşteri ziyaretini, fabrikada usta çayı içmeyi hiç bilmiyorlar. Genç patronları Mezar Odalarından çıkartamazsak, Teknofest’te gururla gördüğümüz yeni Kaan’ları, Gökbey’leri, Kızılelma’ları, Hürkuş’ları, Batu’ları, Kargu’ları, Sungur’ları, Atak’ları ve Altay’ları yapamayız.

En az 10 karakter gerekli