İstanbul Ticaret Odası 740 bini aşkın üyesiyle Türkiye’nin öncü meslek örgütü olarak Almanya ve Türkiye arasındaki ticari ilişkilerin gelişiminde aktif ve kilit bir rol oynuyor.
Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya koyduğu kalkınma hamlesi ve yüksek teknoloji üretimiyle devam eden gelişmiş ülke deneyimi ve fırsatını ülkemize aktarmayı ve bu ülke iş dünyasıyla iş birliği içinde olmayı önemsiyoruz. Dolayısıyla sektörlerimizin gelişiminde işgücü, tecrübe, inovasyon ve teknoloji transferinin sağlanması ile birlikte potansiyel iş birliklerinin ve yeni iş olanaklarının kazanımı temel hedeflerimiz arasında yer alıyor.
İTO olarak sektör paydaşları için stratejik proje ortaklıklarının ve teşviklerin sağlanmasına, B2B görüşmeler ile network ağının genişletilmesine ve yeni iş imkanlarının keşfedilip oluşturulmasına seminer, eğitim ve danışmanlık hizmetlerinden fuar organizasyonlarına kadar geniş bir ölçekte destek veriyoruz. Böylece Türk özel sektörünün Almanya pazarı hakkında fırsatlarını tanıyıp ihracat pazarımızın daha da artırılması temel stratejimiz oluyor. Fuarcılıktan bahsetmişken vurgulamalıyım ki, İTO olarak yurtdışı ve yurtiçi fuar programlarıyla sektörleri ve iş dünyası temsilcilerini bir araya getiriyoruz. Bu bağlamda bugüne kadar olduğu gibi 2024 yılında Odamız katılımıyla Almanya’nın çeşitli bölgelerinde düzenlenen PSI, Light and Building, Hannover Messe, IFAT, Insights-X ve Frankfurt Kitap Fuarı olmak üzere altı farklı fuarın Türkiye milli katımını organize ediyoruz. Bu sayede hem yeni iş fırsatlarının keşfedilmesini hem de Almanya ile sosyoekonomik bağlantıların güçlenmesini hedefliyoruz.
Neden Almanya’ya bu kadar önem veriyoruz? Çünkü Türkiye ile 27 AB ülkesi arasındaki mevcut ticaret hacminin, neredeyse dörtte birini Almanya ile olan ticaretimiz oluşturuyor. Almanya’da sayısı 3 milyona aşan ciddi bir Türk toplumu bulunuyor ve bu toplum, aynı zamanda iki ülke arasında doğal bir ticaret köprüsü oluşturuyor. Bunun da etkisiyle son yıllarda Almanya ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi genellikle artan bir trend izliyor. Bu artışın diğer nedenleri arasında her iki ülkenin ekonomik büyümesini, ticari ilişkilerin derinleştirilmesi için atılan adımları, serbest ticaret anlaşmalarının varlığı ve lojistik kolaylıkları da saymalıyız. İki ülke arasındaki ticaret hacminin artışını, rakamlar açık bir şekilde ortaya koyuyor. Sözgelimi 2021 yılında 18 milyar Dolar ihracat, 20,5 milyar Dolar ithalat yapmışız. 2022 yılında ise 19,2 milyar Dolar ihracat, 22,2 milyar Dolar ithalatımız gerçekleşirken, 2023 yılında 18,9 milyar Dolar ihracatımız, 26,4 milyar Dolar ithalatımız olmuş.
2024 yılının ilk verileri de benzer bir orana ulaşılacağını gösteriyor. Bizim için önemli olan Almanya’ya ihracatımızın yüzde 90 oranında sanayi mamullerinden, yaklaşık yüzde 10 oranında tarım ve gıda ürünlerinden meydana gelmesidir. Yani biz gelişmiş bir ülkeye neredeyse yüksek oranda sanayi mamulü ihraç ediyoruz. Aynı şekilde Almanya’dan yaptığımız ithalatımız ise yüzde 98 oranında sanayi mamullerinden, yüzde 2 oranında ise tarım ve gıda ürünlerinden oluşuyor. Hem çocukluğunda Almanya’da bulunmuş bir kişi, hem de Türkiye’nin en büyük odasının başkanı olarak Almanya ile ticari ilişkilerimizi yakından izliyor ve önemsiyorum. İnanıyorum ki Almanya, yüksek oranda sanayileşmiş yapısı, çeşitlendirilmiş ve istikrarlı ekonomisi ile yerli işletmelerimiz için uzun vadeli potansiyel sunuyor. Yüksek nüfusu, üretim ve alım gücüyle ülkemiz için güvenilir ve sürdürülebilir bir ticaret ortağı… Aslında mevcut ticaret yapımız da bunu doğruluyor. Ayrıca Türkiye ile Almanya arasındaki büyük ticaretin nedenleri arasında coğrafi yakınlığı, endüstriyel entegrasyonu ve karşılıklı ticari ilişkilerin uzun geçmişini de sayabiliriz. Her iki ülke de büyük ekonomiler olduğu için ticaret potansiyelleri oldukça yüksek. Ayrıca her iki ülkenin birbirinden talep ettiği ürünler ve hizmetlerin bulunması da aralarındaki ticareti artırıyor. Yeri gelmişken ifade edeyim ki bu ticaret hacmi, Alman iş dünyası ve yatırımcılarının Türkiye’nin fırsatlarını yakından tanımalarıyla daha da artacaktır. Çünkü Türkiye’nin güçlü ekonomisi, güvenilir Alman yatırımcılar için yeni fırsatlar barındırıyor. Ekonomimizin gücünü, 2003-2022 yılları arasında yıllık ortalama yüzde5,4 oranında gerçekleşen ekonomik büyüme de gösteriyor. Bu oran ile Türkiye dünyanın en hızlı yükselen ekonomilerinden biri olmayı başardı. Aynı şekilde Türkiye coğrafi konumu ve Serbest Ticaret Anlaşmaları gereği geniş iç ve bölgesel pazarlar ile ortalama 1 milyar tüketiciye ulaşıyor. Buna ek olarak stratejik konumu, çokuluslu şirketler için küresel bağlantılar sunan merkez konumundadır. Türkiye nüfusunun çoğunluğunun genç, yüksek verimliliğe sahip ve iyi eğitimli iş gücüne sahip olması, kamu-özel sektör iş birliğinin yaygın olması, yatırımların koruma altında olduğu bir iş ortamına sahip olması, kamu tarafından proje bazında yatırım teşviklerinin sunulması yatırımcılar için birçok sektörde avantaj sağlıyor.
Biz İstanbul Ticaret Odası olarak, tüm fırsatları yabancı yatırımcılara, özellikle de Alman iş dünyasına anlatmaya çalışıyoruz. İstanbul’daki yatırım avantajlarının altını çiziyoruz.
Sözgelimi 2020 yılında 25’i aşkın ülkenin ticaret müşavirlerinin ve Alman basın mensuplarının yer aldığı İstanbul şehrinin ticaret ve yatırım avantajlarının sunulduğu bir toplantı yaptık. Aynı zamanda Türk-Alman işbirliği potansiyelinin önemini vurgulayan çalışmalarda aktif olarak yer aldık. Ayrıca Odamız Yan Sanayi Borsası vasıtasıyla ulusal ve uluslararası kuruluşlar ve firmalarla yeni iş birlikleri gerçekleştiriyoruz. Söz konusu hedeflerimiz doğrultusunda, bu yıl Odamız iştirakiyle Hannover Sanayi Fuarı ve IFAT gibi sanayi fuarlarına katılım sağlayarak ülkemiz yan sanayisini ve Yan Sanayi Borsası’nı tanıtıyoruz. Ne yazık ki iki ülke arasındaki ilişkilerimizde beklenmedik uluslararası gelişmelerden kaynaklı zorluklar da yaşıyoruz. Özellikle Covid-19 salgını sonrası küresel konjonktür, iki ülke için de zorlayıcı koşullara sebebiyet verdi. Her iki ülke de zorlu enflasyon koşullarıyla mücadele ediyor. Dolayısıyla enflasyon probleminin kontrol altına alınması için atılan adımlar ekonomik yavaşlama riskini getiriyor. Diğer yandan Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle artan enerji maliyetleri, özellikle enerji yoğun üretim gerçekleştiren sektörlerin üretim ve ticaret kapasitesi üzerinde negatif yönde baskı oluşturuyor. Her ne kadar iki ülke arasındaki ticari ilişkiler yavaşlama riskiyle karşı karşıya kalsa da, bu durum yukarıda bahsettiğim nedenlerden kaynaklanan geçici bir durumdur. Enflasyonla mücadelede gösterilen sıkı duruşun önümüzdeki dönemlerde meyvelerini vermesi, yeşil dönüşüm ve alternatif enerji kaynaklarının gelişimiyle bu negatif baskı azalarak olumluya döneceğine inanıyoruz. İTO olarak bu sürecin olumsuzluklarını azaltacak faaliyetlerde bulunuyor, birbirini tamamlayan sektörlerimizin yeni iş birlikleriyle mevcut zorlukları aşmasına çabalıyoruz. Kuşkusuz iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler üzerinde iki farklı kültürel dünyaya sahip ülke olmanın getirdiği kolaylık ve zorluklar da bulunuyor. İş yapma farklılıklarımızın bulunduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Ama bizim bütün bunların üstesinden gelmeyi sağlayacak bir avantajımız bulunuyor: Türkiye ile Almanya, 19. yüzyılın son çeyreğinden beri birlikte iş yapma geleneği bulunan iki ülkedir. Bir başka ifadeyle 150 yıldır biz Bağdat Demiryolu Projesi, savunma sanayii, altyapı projeleri ile başlayan güçlü bir ortaklık deneyimine sahibiz. Elbette biri batının diğeri doğunun iki önemli ülkesinin ait olduğu kültürel dünya sebebiyle ülkeler arasında farklılıkları var ama bütün bu zorlukları ortadan kaldıracak “birlikte iş yapma” arzumuz var ve bu arzu bütün zorlukları kolaylaştıracak bir güce sahiptir.
Bilhassa 1960’lı yıllarda Türk iş gücünün Almanya’ya gelişiyle birlikte bu ülke ekonomisinin gelişmesine sunduğu katkı ve burada oluşturduğu birliktelik bizim için emsalsiz bir birleştirici vazifesi gördü. Daha açık ifadeyle iki toplumun bir bütün haline gelmesinde önemli rol oynadı. Almanya’nın ciddi sorunlarından biri olan yaşlanan nüfus problemine olumlu yönde katkı sağladı. Farklı dili konuşmanın, farklı siyasî, sosyal ve ekonomik faktörlerin etkisi altında bulunmanın, tüketim ve üretim güdülerinin farklı olması bir ayrılık kaynağı değil, bir zenginlik unsurudur. Kanaatim odur ki, sosyoekonomik bağlarıyla bir bütün haline gelen iki ülke, ticari ilişkilerindeki hassas dengeyi korumayı başardı. Sonuç itibariyle Almanya ile Türkiye’nin tarihsel olarak ortaya koydukları birliktelikleri, ekonomi ve ticaret devam ettiği sürece, daha da güçlendirerek sürdüreceklerine inanıyorum. Kaldı ki iki toplumun zirve isimleri Goethe ile Mevlana, Rilke ile Yunus Emre’nin benzeyişleri ortak ruh iklimimizin göstergesidir. Biz yan yana aynı cephede de savaştık, aynı fabrikada da çalıştık. O yüzden diyorum ki, kadim dostluklar, milletlerin dostluğuna dayandığı için yıkılmazlar. Kanaatime göre Alman-Türk milletlerinin dostluğu da kadim niteliğini hak eden dostluktur ve ticaret, bu dostluğun en değerli taşıdır. O sebeple biz bu değerli taşı korumaya kararlıyız. İnanıyorum ki, ticaret ve yakın ekonomik iş birliği sayesinde Berlin İstanbul’un, İstanbul Berlin’in bir banliyösüne dönüşecek ve bu denli birbiriyle içli dışlı ve yakın olacaklardır
GÜNDEM KORİDORU
23 Kasım 2024