Çok çalışmak elbette önemli ancak gerek iş dünyası gerekse bireyler profesyonel desteklere ihtiyaç duyar. Tam bu noktada ise karşımıza danışmalık şirketleri çıkar. Kurumsal dünyanın ihtiyaç duyduğu ve çağın getirdiği bireysel ihtiyaçları karşılamak adına projeler geliştiren Şapka Koçluk Eğitim Danışmanlığı Kurucusu Müge Çevik ile iş yaşamının dinamikleri ve son yıllarda adını sık sık duyduğumuz sessiz istifa ve beyin göçü üzerine konuştuk…
Kurumlar sizden en çok hangi alanda eğitim alıyor?
Kurumların ihtiyaçları elbette içinde bulundukları sosyal, ekonomik ve teknolojik gelişmelere göre değişiyor. Böyle bakılınca da son dönemde en yoğun çalıştığımız başlıklar: organizasyonel gelişim, gelişim zihniyeti, duygusal dayanıklılık ve belirsizlikle baş etme, dijitalleşme, değişim yönetimi, 21’inci yüzyılda yeni liderlik yetkinlikleri, mentörlük ve tersine mentörlük, yönetici koçlukları, kurum kültürü ve değerler çalışmaları ve tabii her zaman en önemli konulardan biri olan satış ve satış geliştirme…
Şapka Koçluk Danışmanlık olarak değişen hizmet yapınız ile genişleyen kurumsal ve bireysel hizmetleriniz hakkında bilgi verir misiniz?
Hem talepleri karşılamak hem de zamanın biraz önüne geçmek ve kendimizi gelişim ortağı olarak gördüğümüz şirketleri geleceğe hazırlamak gibi bir misyonumuz var. Böyle olunca da kurumların ihtiyaçlarını sezmek, koşulları öngörebilmek, ihtiyaç duyulacak yetkinlikleri fark edip onlardan önce hazırlanmak, dünyadaki gelişmeleri takip etmek, yeni nesil öğrenme stillerine ve araçlarına uygun tasarımlar yapmak, yeni araçları alet çantamıza eklemek bizim önceliğimiz.
Son dönemde VUCA dünyası diye adlandırdığımız belirsizlik dünyası o kadar çok etki oluşturuyor ki, organizasyonlarda etkililiği artırmak, bunu yaparken de çalışanların iyi oluşuna katkı sunmak zorundayız. Bunu sürekli yeni yetkinlikleri geliştirmeye yönelik içeriklerle çalışıyoruz.
Örneğin 21’inci yüzyılda duygusal ve zihinsel uyum, gelişim zihniyeti ve öğrenmeyi öğrenme, JobShadowing dediğimiz usta-çırak ilişkisinde kurum kültürünü arşivleme ve hafıza oluşturma gibi başlıklar çıkartıyoruz.
Legonun iş dünyasında önemli bir fasilitasyon aracı olduğunu görüp bunu Türkiye’de de yaymak için Danimarka’da eğitim alıyoruz. Design Thinking eğitimini Amsterdam Design Thinkers Academy ile takip ediyoruz.
2021’de koçluğun 21’inci yüzyılın olmazsa olmaz becerilerinden biri olacağını öngörerek Şapka Koçluk Akademisi’ni kurduk. Türkiye’nin en kapsamlı koçluk programını yazdık ve Uluslararası Koçluk Federasyonu’nu akreditasyonunu aldık.
Bunun içinde Türkiye’de ilk kez açılan iki koçluk eğitimi var: organizasyonel gelişim koçluğu ve iyi-oluş koçluğu… Başka hiçbir koçluk eğitiminde yok. Bu alanların önümüzdeki dönemin en çok ihtiyaç duyulan koçluk alanları olacağına inanıyoruz.
Duygusal dayanıklılık, stratejik iş birliği yaratma, yaratıcı problem çözme, hızlı ve yavaş düşünme gibi yetkinlik gelişimini hedefleyen başlıklar çalışmanın yanı sıra, Mimar Sinan’ın öğretilerini iş dünyasına uyarladığımız “Sinan Gibi Düşünmek” diye bir eğitim veya katılımcıları ateşte yürüterek bireysel liderlik kazanmalarını hedeflediğimiz eğitimler de hazırlıyoruz.
Dijitalleşme sürecinde şirketleri, çalışanları, yöneticileri nasıl bir değişiklikler bekliyor?
Dijitalleşme iki boyutta ele alınmalı. Birincisi süreçlerin dijital olarak işletilmesi, tüm onaylar, izinler, verilerin toplanması ve artık teknoloji yardımı ile daha akışkan ve verimli ilerlemesi. Bir diğeri ise yapay zekânın iş hayatına girişi ve oyunu değiştirecek olması.
İlki, yani süreçlerin dijital ortama taşınması, örneğin önceden çıktı alınıp ıslak imza ile verilen bir satın alma onayının artık sistem üzerinde tek tuş ile verilmesi, bu sadece alışkanlıkları değiştirme yönünde çalışanları zorlayabilir. O da yaş olarak teknolojiyi sonradan tanıyanları, teknolojiye doğan genç arkadaşları zorlaması mümkün değil, zaten eskiyi bilmedikleri için de bir değişim söz konusu değil.
Ancak yapay zekânın iş hayatında daha yaygın kullanımı bambaşka pencereler açacak. Bazı meslekler ikame edilecek, bazıları teknoloji kullanmadan var olamayacak. Mesela, en insan yapısı mesleklerden olan avukatlık ve hakimlik bugün yapay zekâ ile yapılabiliyor. Hatta yurtdışıda yapay zekâ avukatların etik kodları üzerine süreçler çalışılıyor, mevzuat oluşturuluyor. Üretim, mühendislik, tasarım tercüme gibi alanları geçtim, tıpta bile çok çok yaygın hale geliyor ve günümüzdeki zamanın ruhunu takip eden bir doktorun / cerrahın hem hastalığı hem de uygun teknoloji kullanımını bilmesi gerekiyor.
Dolayısıyla teknoloji her şeyden önce öğrenme, uyumlanma zorunluluğu ile geliyor tüm meslekler için.
Ülkemizde son yıllarda -özellikle gençlerde- görülen bir beyin göçü sorunu var. Gençler artık ülkemizden gidip garsonluk bile yapacak olsa yurt dışında çalışmak istiyor. Siz bu sorunu nasıl yorumlarsınız, bu süreci aza indirgemek için kamu tarafı ne tür adımlar atmalı?
Bunun gerisinde ekonomik faktörler kadar geleceğe umutla bakabilmek ama en önemlisi, kendini daha değerli hissettiği bir hayatı yaşayabilmek isteği var. Çok anlaşılabilir. Sürekli yasaklanan, hor görülen, engellenen, yaşam sevinçleri yok edilen, üniversiteleri ele geçirilen, meslek olarak önleri kapanan gençlere bir de ne kadar çalışırsan çalış annenle babanın sana sağladığı hayatı bile yakalayamayacaksın inancı verirseniz, bu ülkede üniversite okursan işsiz kalma ihtimalin daha yüksek derseniz, kalmalarına mucize diye bakmak gerekir. Daha medeni, daha güvende ve insani koşullarda buldukları, daha kendileri olabildikleri ülkeleri seçmeleri çok normal.
Ekonomik şartların düzelmesi, Türkiye’nin yeniden hukuk ülkesi olduğunu ispatlaması, laikliğin tartışma konusu olmaktan çıkması, cinsiyet ve fırsat eşitliğinin sağlanması, eğitim standardının uluslararası geçerliliğini sağlaması gibi ön-şartlar olmadan beyin göçünü durdurmak veya yurt dışında başaran gençleri geri getirmek hem imkânsız hem de gençlerin hayatı açısından gereksiz ve haksızlık.
Pandemi dönemiyle yaşamımıza yeni bir kavram daha girdi sessiz istifa… Bu kavram sizce nasıl değerlendirilmeli? Sessiz istifayı önlemek için neler yapılabilir?
Bunu çok uzun yazdım, anlattım, paylaştım. Pandemi ile daha belirgin oldu, adı kondu diyelim. Uzaktan çalışma kim çalışıyor kim çalışmıyor sorusuna çok net yanıt verdi. Daha iyisini yapabilecekken düşük performans ile gününü dolduran tüm çalışanların durumuna da sessiz istifa dendi.
Çalışan ekonomik sıkışmışlık nedeni ile farklı bir şey yapamayınca, kendine yatırım yapıp hak ettiğini düşündüğü veya istediği şartlarda iş bulmayınca / bulamayınca maalesef mevcut işine ihanet ediyor. Sessiz istifayı ben ihanet olarak değerlendiriyorum ama iş yerine değil, kişinin kendine ihaneti. Daha fazlasını yapabilecek ve kendini gerçekleştirebilecekken, daha azına razı olma durumu bir vazgeçmişliktir.
Şimdi bir de EYT bu ateşe odun attı, 40’lı yaşlarda emekli olma hayali bu yüzyılın hayali olmamalı. İstekler kişinin özüne uyarlanmalı, yani daha az çalışmak istiyorsan daha az kazançla yaşayacak bir hayat kur kendine. Çocuğunu da kolejde okutma, İstanbul’da yaşama. Dön memlekete, orada küçült yaşamı, emek verdiğin kadar kazan ve o kadar harca.
Daha fazla kazanmak istiyorsan bunun bedeli de çalışmak. Hem o olsun hem bu olsun yok. Yani hem İstanbul’da yaşayayım hem çok başarılı ve iddialı bir şirkette çalışayım, hem de radara takılmadan günü kurtaracak kadar çalışıp düşük viteste ilerleyeyim… Bu, kendine, işyerine ve tabii o pozisyonda harikalar yaratabilecek piyasadaki bir sürü başka yeteneğe ihanet.
Engellemenin yolu net, performans sistemleri, çalışanlar ile görev tanımları ve beklentiler üzerine kontratların netleşmesi, hakkaniyete dayalı kazanç modeli kurgulanması ve açık iletişim ile duyurulması.
Bunlar olmadan sistemlerin boşlukları her zaman bu sessiz istifaya veya sessiz küskünlere izin verecektir. Ve bunlar tüm şirketin kültürünü de zedeleyecek, içerideki motivasyonu da aşağıya çekecektir.
GÜNDEM KORİDORU
22 Kasım 2024