AZ BULUTLU
ÖZEL HABER: Engin Çağlar
Havalimanı inşaatına odaklanarak global bir marka haline gelen TAV İnşaat, bugüne dek tam 26 milyar dolarlık kontrat bedeline ulaşan devasa projelere imza attı.
Yakın zamanda kapılarını açan ve yaklaşık 850 milyon euro yatırımla hayata geçen Antalya Havalimanı genişletme projesini başarıyla tamamlayan TAV İnşaat, şimdi de uluslararası alandaki iddiasını perçinleyecek 4 milyar dolarlık Riyad Uluslararası Havalimanı 6. Terminal inşaatı için yeterlilik belgesi alarak dikkatleri üzerine çekiyor.
İş dünyasının duayen isimlerinden Sani Şener ile gerçekleştirdiğimiz bu samimi sohbette, 2025 yılına dair beklentilerini ve inşaat sektörünün küresel arenadaki olası seyrini masaya yatırdık.
2025 yılına yönelik TAV İnşaat’ın çalışma ve beklentileri nelerdir? İnşaat sektörünün global konumu bu yıl nasıl bir değişim gösterecek?
Aslında Türkiye’de ağırlıklı olarak havalimanı inşaatlarına odaklanıyoruz. Dünya genelinde ise Dubai’de yüksek bina projelerimiz de bulunuyor. Ancak ana uzmanlığımız havalimanları. Bu bağlamda, yurt dışındaki gelişmelerin Türkiye ekonomisi için taşıdığı önemi vurgulamak isterim. Türk müteahhitleri uluslararası alanda büyük başarılara imza atıyor. Şu anda Ukrayna-Rusya savaşının etkisiyle Rusya pazarında bir daralma söz konusu. Ancak buna paralel olarak, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkilerimizin düzelmesiyle bu pazarlarda ciddi bir hareketlilik başladı. Bu ülkelerde önemli iş fırsatları mevcut ve biz bu projeleri yakından takip ediyoruz.
Orta Asya’da da kayda değer iş potansiyeli var. Almatı Havalimanı’nı başarıyla tamamladık. Türkiye’de ise TAV Havalimanları Holding’den emekli olduktan sonra TAV İnşaat’ın yönetimindeyim. TAV İnşaat olarak Antalya ve Ankara havalimanlarının yapımını tamamladık. 2025 yılını yurt dışındaki potansiyel açısından değerlendirdiğimizde, Ukrayna-Rusya savaşının sona ermesiyle Ukrayna’da büyük bir pazarın açılacağını öngörüyoruz. Suriye’de de benzer şekilde inşaat yatırımları olacaktır ancak bu, finansman kaynaklarının bulunmasına bağlı. Umarım en kısa sürede huzura kavuşurlar ve gerekli kaynaklar sağlanarak insanların hayatlarına dokunacak yatırımlar hayata geçirilir.
Küresel pazarın dinamiklerine uyum sağlamak adına TAV İnşaat olarak hangi stratejik adımları benimsiyorsunuz?
Kurumsallaşmanın, uluslararası pazarda rekabet edebilirlik açısından hayati bir unsur olduğuna inanıyoruz. Yurt dışında iş yaparken kurumsal yapıya sahip olmayan firmaların ciddi zorluklar yaşadığını gözlemliyoruz.
Ancak ev ödevini iyi yapmış, kurumsal altyapısını tamamlamış Türk şirketleri, küresel arenada rahatlıkla başarılı olabilirler. Türk firmaları bu konuda genel olarak oldukça iyi bir seviyede.
Trump vergileriyle birlikte küresel ticaretin yeniden şekillendiği ve ticaret savaşlarının yaşandığı bir dönemdeyiz. Bu durum Türkiye’yi ve sektörünüzü nasıl etkiliyor? Dünyanın geleceğine dair endişeleriniz var mı?
Küreselleşme, salt politik bir olay olmanın ötesinde, teknolojinin ilerlemesiyle ortaya çıkmış muazzam bir ekonomik ve ticari dönüşüm programıdır. Gümrük tarifeleriyle bir ticaret savaşı başlayabilir, ancak küreselleşmenin önüne geçilebileceğine inanmıyorum. Çünkü küreselleşme, internetin, sosyal medyanın ve dijitalleşmenin bir ürünüdür. İnsanların, fikirlerin ve ürünlerin dünya üzerindeki hareketliliği artık durmayacak, aksine daha da artacaktır.
Türkiye’deki ekonomik durumu ve piyasaların psikolojisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben her zaman pozitif bir bakış açısına sahip oldum. Elbette zaman zaman zorluklar yaşanıyor ancak 1980’den beri Türk iş hayatının içindeyim. O günden bugüne yaşanan ihtilalleri, ekonomik krizleri ve depremleri bizzat deneyimledim. Türkiye, tüm bu zorlukların üstesinden gelebilecek büyük bir ülke. Sıkıntılar olacaktır ancak toparlanma süreci her zaman hızlı olmuştur.
Geçtiğimiz yıllarda bir dergi tarafından Körfez bölgesinin en güçlü 5. lideri olarak gösterilmiştiniz. Bu sıralama sizin için ne ifade ediyor? Havalimanı inşaatında dünya çapındaki liderliğinizle ilgili neler söylemek istersiniz?
Açıkçası o tür sıralamalar, daha çok çalışanlarımızın motivasyonunu artırmaya yönelik bir etki yaratıyor. Bizim önceliğimiz işimizi en iyi ve en dürüst şekilde yapmak. Bu tür sıralamaların bizim için bir önemi yok, ancak ekibimizi motive ettiğini görmek memnuniyet verici.
Büyük devletlerin bitmek bilmeyen hırsları nedeniyle dünyanın yaşanmaz bir hale geldiği yönünde yaygın bir kanı var. Ancak siz bir röportajınızda sorunların asıl kaynağının dağılan ülkelerin güç kaybetmesi olduğunu belirtmiştiniz. Bu düşüncenizi biraz daha açabilir misiniz? Dağılan ülkelerin güç kaybından doğan somut sorunlar nelerdir?
Dünyanın mevcut jeopolitik atmosferine baktığımızda, büyük güçlerin rekabeti ve artan gerilimler gerçekten endişe verici. Ancak benim vurgulamak istediğim nokta, küresel istikrarsızlığın tek kaynağının bu büyük güçlerin hırsları olmadığıdır.
Aksine, siyasi istikrarsızlık, ekonomik çöküş, iç savaş gibi nedenlerle güç kaybeden ülkelerin yarattığı boşluklar ve bu boşlukların tetiklediği bölgesel ve küresel sorunlar da en az onlar kadar önemlidir.
Bir ülkenin güç kaybetmesi, beraberinde bir dizi olumsuz sonucu tetikler:
Güç Boşlukları ve Bölgesel İstikrarsızlık: Güç kaybeden ülkeler, bulundukları bölgelerde otorite boşlukları yaratır. Bu boşluklar, komşu ülkeler arasında rekabete, bölgesel hegemonya mücadelelerine ve sınır anlaşmazlıklarının alevlenmesine zemin hazırlayabilir. Orta Doğu’daki bazı ülkelerde yaşanan uzun süreli iç savaşlar ve siyasi belirsizlikler, farklı bölgesel güçlerin nüfuz mücadelesine yol açarak istikrarsızlığı derinleştirmektedir.
Terörizm ve Aşırıcılığın Yayılması: Merkezi otoritenin zayıfladığı bölgeler, terör örgütleri ve aşırılık yanlısı gruplar için ideal zemin oluşturur. Bu gruplar, otorite boşluğundan faydalanarak güçlenir, ideolojilerini yayar ve uluslararası güvenliği tehdit eden eylemler gerçekleştirebilirler. Afrika’daki bazı ülkelerdeki devlet kontrolünün zayıflığı, terör örgütlerinin geniş alanlarda faaliyet göstermesine olanak tanımıştır.
Mülteci Krizleri ve İnsani Dramlar: Güç kaybeden ülkelerdeki çatışmalar, zulümler ve ekonomik zorluklar, büyük ölçekli mülteci akınlarına neden olur. Bu durum, hem mülteci veren ülkelerde insani krizi derinleştirir hem de komşu ülkelere ve daha uzak coğrafyalara yönelik ciddi sosyal, ekonomik ve siyasi baskılar oluşturur.
Uluslararası Hukukun ve Normların Aşınması: Devlet otoritesinin zayıfladığı durumlarda, uluslararası hukuk ve normlar da geçerliliğini yitirebilir. Bu durum, insan hakları ihlallerinin artmasına, savaş suçlarının işlenmesine ve uluslararası toplumun müdahale mekanizmalarının zorlaşmasına yol açabilir.
Küresel Ekonomik Etkiler: Güç kaybeden ülkelerdeki istikrarsızlık, sadece bölgesel değil küresel ekonomiyi de olumsuz etkileyebilir. Ticaret yollarının aksaması, enerji kaynaklarına erişimde sorunlar yaşanması, yatırım ortamının bozulması gibi faktörler, küresel ekonomik büyümeyi yavaşlatabilir ve belirsizlikleri artırabilir.
Dolayısıyla, küresel sorunları anlamak için sadece büyük güçlerin rekabetine odaklanmak yetersizdir. Dağılma sürecindeki veya güç kaybeden ülkelerin yarattığı boşluklar ve bunun sonucunda ortaya çıkan bölgesel istikrarsızlıklar, terörizm, mülteci krizleri gibi sorunlar da en az büyük güçlerin hırsları kadar dünyayı yaşanmaz bir hale getirebilir. Uluslararası toplum olarak hem büyük güçlerin sorumlu davranışlarını teşvik etmeli hem de güç kaybeden ülkelere istikrar kazanmaları ve yeniden yapılanmaları için destek olmalıyız. Ancak bu şekilde daha güvenli ve istikrarlı bir dünya inşa edebiliriz.
GÜNDEM KORİDORU
21 Mayıs 2025