Türkiye’de ihracat ve istihdamın lokomotif sektörlerinin başında gelen tekstil sektöründe yeni yol haritası için çanları çalıyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi Tekstil ve Hammaddeleri Sektör Kurulu Başkanı Ahmet Fikret Kileci, “Dünyanın ihtiyacını üretmeliyiz, en ucuzu yapma peşine koşmamalıyız” diyerek tekstilde yeni yol haritasına dair ipuçları verdi.
Türk sanayisini ilk ateşleyen sektör tekstil ve onun ardından da hazır giyim geliyor. Türkiye’nin pamuk üreticisi bir ülke olmasının verdiği avantajla tekstilde 100 yılda önemli kazanımlar elde edildi. Geniş ürün yelpazesi ve özgün tasarımlar da bu başarıda önemli bir rol oynadı. Türkiye şu an hazır giyimde Avrupa’nın üçüncü, dünyanın yedinci büyük ihracatçısı konumuna ulaştı. Yeter mi? Yetmez. İşte bu noktada Türkiye İhracatçılar Meclisi Tekstil ve Hammaddeleri Sektör Kurulu Başkanı Ahmet Fikret Kileci, “Üretim, istihdam ve ihracatın kalesi tekstil sektöründe yeni yol haritası şart” dedi.
Türk tekstil sektörü çok daha iyi yerlerde olmalı aslında. Bunun önüne ne geçiyor? Hangi sorunlar yaşanıyor? Sektör küresel rekabette mi zorlanıyor?
Tekstilde rekabet hiçbir zaman bitmez çünkü dünyadaki insanların en çok yapmak istedikleri işlerden biri. Ülkeler tekstil sektörü ile kalkınmaya çalışıyor. Çünkü tekstilin çok önemli getirileri var. İstihdam deposu, çevreci üretime dönüşebilen, farklı alanları olan, tasarım ve yeniliğe açık aynı zamanda modada olan tekstil sektörü her insanı bir yerden yakalayan bir sektör. Dünyanın içinde bulunduğu durum ve tekstil sektöründeki değişim. Sektör için oturup kendimizi bir test etmemiz lazım. Elimizdeki varlığı, kapasiteyi yeteneklerimizi gerek makine parkı olarak gerek insan kaynağı olarak gerekse vizyoner olarak neredeyiz?
Bunu çok iyi tespit etmemiz lazım. Yani önümüze envanterimizi koymamız lazım ve bundan sonraki adımları buna göre atmamız lazım.
Tekstilde yeni yol haritası nasıl olmalı?
Dünyada kesinlikle hiç kimsenin önceliği üzerindeki kıyafet değil. Kimse şu kadar elbisem olsun, ayakkabım olsun, evime fazla fazla halı, havlu alayım demiyor. Herkesin önceliği farklı. Dolayısıyla biz de sektör olarak buna göre hareket etmeliyiz. Özellikle belli konularda kendimizi tanıyıp dünyanın eksiğine doğru gitmemiz lazım. Olmayan bir şeyi yapabilmenin peşine düşmemiz, yeni bir şeyler üretmemiz lazım. Bu nedir? Günümüzde şu an en popüler en trend konuşmalar çevreci üretimler bunu yapmamız için de insanlarımızı ciddi anlamda eğitmemiz lazım. 100 birimlik işi 1 liraya yapmaktansa bunu gerekirse 3 liralık yapıp katma değerli yapıp, az yapıp ona göre üretmemiz lazım. Kendinizden pay biçin 20 tane alacağınıza 2 tane alacaksınız ama doğru olan ürünü alacaksınız. Bizim en önemli problemimiz bunun altını çizerek söylüyorum hiçbir zaman en ucuzu yapmak peşine koşmamamız lazım. Ucuzun her zaman daha ucuzu vardır. Fiyata duyarlı üretim artık Türkiye’nin işi değil. Bir dönem bunu yapıyorduk o zaman o gerekiyordu, şartlarımız müsaitti ama şu an değil. Bizim rakiplerimiz 300-350 Dolar bandında işçilik maliyetinde aynı üretimi yaparken siz 1100-1200 Dolara artık bu işi yapamazsınız. Eğer ki orta gelir kuşağından çıkmak istemiyorsanız. Kendinize seviye atlatmak istemiyorsanız problem yok devam edebilirsiniz. Ama biz buradan artık çıkmak istiyorsak yükselmek istiyorsak bunları tekrardan düşünmemiz ve buna göre hareket edip buna göre plan yapmamız lazım.
Tekstil sektörünün işçilik maliyeti giderde ne kadarlık bir paya sahip?
Hazır giyimde işçilik giderinin maliyet içerisindeki payı yüzde 30-40 arasında. Bunlar büyük oranlar çünkü emek yoğun bir iş hazır giyim. Ham madde tarafında da maliyet var ama bu kadar değil. Sonuç olarak kendi sektörümüzü hep dört sektör birlikte düşünüyoruz. Tekstil, hazır giyim, halı ve deri… Bu sektörler işçilik ve emek yoğun sektörler. Dolayısıyla burada bizim için işçilik maliyetleri çok çok önemli. Döviz kuru evet çok önemli ama asla en önemli değil. Burada önemli olan bizim ihracatçının bir şekilde desteklenmesi. İhracatçının kur ve üzerindeki maliyetler eğer düşebilirse bizim için bu bir geçiş noktası olacak. Markaların tedarikçiliğinden öte çok ütopik gelebilir ama o markalar biz olmalıyız. Hedefimiz bu olmalı. İşin kolay olan tarafı tedarikçi olmak, bu çok kolay. Ama artık kolay olan, ucuz olan değil, doğru olan ve yöntemli olan işler ön plana çıkıyor. Bugüne kadar biz hep birilerine çalıştık. Biz bundan sonra birilerini kendimize çalıştırmayı öğrenmezsek eğer, bu yönteme doğru gitmezsek eğer, ki Avrupa ve Amerika bu şekilde yaptı. Önce kendileri üretiyorlardı sonra baktılar ki onu başka yerde üretmek çok daha avantajlı tersine döndüler. Şu an ABD’den duyumları alıyoruz onlar da belli üretim işlerini alıyorlar ama bu tamamen devlet politikası pandemi gibi sıkıntılar olduğunda tamamen dışa bağımlı olmamak için atılan adımlar gayet de doğru adımlar. Biz ülke olarak ben kendi sektörüm için söylüyorum çok ayrıcalıklı bir sektörüz ve ayrıcalıklı bir ülkeyiz. Bu konulara bizim çok çabuk adapte olma yeteneğimiz kabiliyetimiz var bunu değerlendirmeliyiz. Biz hala sırf kazanç olsun diye belli şeylerden fedakârlık etmeden belli noktaya gelmeye çalışırsak inanın ileride çok daha büyük bedeller öderiz. Hem sektör hem ülke olarak.
Yeşil mutabakat tartışmaları tekstil sektörünü nasıl ilgilendiriyor?
Tekstil sektörü dünyaya en çok zarar veren sektörlerden biri olarak gösteriliyor. Çok haksızlar mı? Değiller. Bizim özellikle boya prosesinde özellikle su tüketimiyle alakalı ciddi sorunlarımız var. Dünya önemli teknolojilerle yeni sistemlere geçiyor. Biz de geçiyoruz. Doğru yöntemleri bulup, araştırıp Türkiye’de tekstil sektörünün 1 numaralı işi yaptığı ürünlerin doğaya ne kadar az zarar verir bunun hesabını yapıyor. Herkes dönüşümün peşinde gerek dijital dönüşüm gerek yeşil dönüşüm gerek finansman tarafında her konuda bunun hepimiz hesabını yapıyoruz. Dolayısıyla bizim bundan sonraki süreçte bu dönüşüm işine çok eğilmemiz lazım. Sorunuzun cevabı; bu bir engelleme değil bence, yeşil mutabakat şartları olmazsa olmazımız. Bana göre önümüzdeki yüz yılın en önemli işlerinden bir tanesidir bu atık yönetimi, tekrar kazanılması, üretilen ürünlerin doğaya dost olması.
Son 8 ayda ihracatta Cumhuriyet tarihinin rekorları kırıldı. Sektörlerin umudu ihracatla yeşermeye devam ediyor. Önümüzdeki dönemde ihracatla ilgili neler söylersiniz?
Türkiye’nin ihracatında belli sektörler ivme kazanıyor. Şundan kimsenin şüphesi olmasın bu ülkenin ihracatı asla düşmez. Çünkü Türkiye’nin jeopolitik konumu, insan kaynağı her alanda geçmişteki tecrübeleri burada öne çıkmasını sağlıyor. 27 sektörün 14 tanesi yükseliyor, 13 tanesi düşüyor. Baktığınızda yarı yarıya gibi. Burada analizleri iyi yapmamız lazım. Bundan sonraki süreçte şöyle bir durum var. Beşeri kaynak çok önemli hale geldi. Dolayısıyla bizim ülke olarak geride kalma şansımız bence yok. Yeter ki, planlı hareket edelim. Açık ve net söyleyeyim popülizmden uzak duralım. Belli şeyleri kazanmak için belli şeylerden fedakârlık etmeyi bilmemiz ve buna bir şekilde razı olmamız gerekiyor. Şunu demiyorum, fedakârlık yaparken bir tarafı yok saymak değil. Bu geçiş süreçlerini çok iyi planlamamız lazım, fedakârlığı tek taraflı yapmamız lazım. Eşit imkânlarla bu ülkeyi biz tekstil üretim tarafında özellikle ihracat tarafında çok iyi yerlere getirebiliriz. Bakın bugün savunma sanayi bizim göz bebeğimiz, gıda aynı şekilde. Bizim özelliğimiz şu, sektörler geniş ürün yelpazeye sahip. Bu topraklarda başarısızlık imkânı yok.
Genç kuşağın çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
Umudumuz geleceğimiz onlar. Gençlerin önünü açmak lazım. Onlara fırsat vermek lazım. Bu çocuklara eğer fırsat vermezsek bunların önünü açmazsak ilelebet bu işleri biz yapamayız. Böyle bir şey mümkün değil. Gençler bizim bakmadığımız yerlerden bakabiliyor. Bizler o kadar yetenekli değiliz. Bu bir gerçek. Bugün Türkiye’de gençlerin girdiği birçok iş var. Çok enteresan ilginç fikirleri, projeleri var. Büyük çoğunluğu havada kalabilir hiç önemli değil 100 tanede bin tane de bir tane iyi fikir çıksa bizim için yeterli.
GÜNDEM KORİDORU
21 Kasım 2024