Prof. Dr. Emre Alkin anlattı: "Tüketimi boğarak fiyatlar istikrarlı hale gelmez"

Türkiye'nin 2023 yılı ekonomik karnesini değerlendirerek 2024 yılında ekonomik istikrarın sağlanması için atılması gereken adımları Prof. Dr. Emre Alkin ile konuştuk. Bizlere enflasyonist ortamdan çıkışın reçetesini yazan Prof. Dr. Alkin çözümün tüketimi kısıtlamak olmadığına dikkat çekti.

“ENFLASYON 2026’DAN ÖNCE TEK HANEYE DÜŞMEYECEK”

Ekonomist şapkasıyla öne çıkan Akademisyen ve Yazar Prof. Dr. Emre Alkin 2023 yılında etkisini gösteren yüksek enflasyonun sebeplerini anlatarak ekonomik istikrarın sağlanması için atılması gereken adımları anlattı. 2023 yılı ekonomi tablosunu değerlendiren Emre Alkin, 2024 yılına yönelik öngörülerini de şöyle aktardı; “2023 yılında düzelmesini beklediğimiz risk unsurları vardı, bunların çok azı yerini buldu. Diğer yandan enflasyonla ilgili endişeler sürüyor. Büyümenin yavaşlaması ve resesyonla alakalı endişelerin de 2024 yılına sarkması gündemimizde yer alıyor. Bununla birlikte önce Rusya- Ukrayna Krizi, ardından Orta Doğu’da patlak veren İsrail- Hamas Savaşı bizi hem kalıcı hem de çoklu krizlere hazırladı. Bana bu krizlerin ne zaman son bulacağına dair bir soru sorulduğunda cevabım şöyle oluyor; biri bitecek, öbürü başlayacak. Öte yandan enflasyon oranlarının arzu edilen seviyeye 2026’dan önce düşeceğini düşünmüyorum. Dolayısıyla uzunca bir süre bu enflasyonist ortamda bazen iyileşip, bazen yükselerek ama tam olarak iyileşmeden yola devam edeceğiz.”

“ENFLASYONUN YÜKSELİŞİ VERGİ VE DIŞ TİCARET REJİMİYLE DE ALAKALI"

 Enflasyonun ana nedenleri arasında tüketimin yer aldığına yönelik görüşleri eleştiren Prof. Dr. Alkin, “Bazı meslektaşlarımın enflasyonun sebebinin tüketim olduğuna dair kanaatleri var fakat buna makro ekonomik büyüklüklere bakarak karar veriyorlar. Uzun süredir özellikle zaruri ihtiyaçlarımızı arz eden üreticilerin 'fiyatlama davranışlarında bozulma' adını verdiğimiz bir yaklaşımı var. Daha açık izah etmek gerekirse; üreticinin, -kötü niyetle olmasa da- sattığı malı tekrar tedarik edememe korkusu veya sattığı malı tedarik ederken çok daha yüksek fiyattan alacağı korkusundan dolayı her ay fiyatları yükselttiğini görürüz. Tabii bu bizim gibi sabit gelirli insanları çok zorluyor. Diğer yandan gıda piyasasında özellikle et ve şarküteride hakimiyet kurarak bu gücü kötüye kullanan aktörler var. Örnekle anlatmak gerekirse; Rekabet Kurumu’nun kırmızı et fiyatları için 12 yıllık incelemeleri bulunuyor. Buna göre 12 yıl içerisinde kırmızı etin karkas fiyatı 10 liradan 240 liraya yükseldi. Bu kabul edilemez bir durum. Bilhassa bazı sektörlerde hâkimiyeti elinde bulunduranlar konumlarından ötürü vatandaşı istismar edecek davranışlarda bulunuyor. Bununla birlikte şu günlerde hiç kimsenin  tüketim çılgınlığı içinde olduğu yok. Hatta tam tersi, insanlar gelirinin önemli bir kısmını temel harcamalara yatırıyor. Dolayısıyla şöyle diyeyim; enflasyonun yüksekliğini lüks mallara bakarak değil yoksul vatandaşın tükettiği zaruri mallara bakarak anlamak lazım. Bunların üzerinde kimler tahakküm kuruyor onu incelemek lazım. Bu yüzden enflasyonun yükselişini; vergi politikası ile dış ticaret rejimine ve bazı sektörleri kollanmak için devletin aldığı kararlara bağlıyorum. Dolayısıyla bunların etkisi vatandaşa olumsuz olarak yansıyor" diye konuştu.

“ENFLASYONUN GERÇEK SEBEPLERİNİ ORTAYA KOYMAK GEREKİYOR ”

Ekonomik istikrarın sağlanması için atılması gereken adımlara aktaran Alkin şu ifadeleri kullandı; "Halihazırda hükümetin genişletici maliye politikasının sonucunda enflasyon olacağı belliydi ama bundan vatandaşı sorumlu tutup vatandaşa vergi yüklenmesini ve zaten geçim sıkıntısı yaygınken bir de kredi faizlerinin yükseltilmesini doğru bulmuyorum. Ancak şunu çok iyi biliyorum; tüketimi boğarak fiyatlar istikrarlı hale gelmez buna hiç rastlamadım. Genellikle enflasyonun gerçek sebeplerini ortaya koyan sonrasında buradan bir reçete yazan ülkeler daha fazla başarılı olmuşlardır. Çünkü tüketimi boğarak enflasyonu düşürmek adeta bir hastanın gırtlağını sıkarak ateşini düşürmeye benziyor."

İŞSİZLİK RAKAMLARI NASIL BELİRLENİYOR?

Kasım ayı işsizlik rakamlarını değerlendiren Alkin, açıklanan verilerin arka planında yer alan unsurları şöyle açıklıyor; “Dünya Çalışma Örgütü (ILO) ihtiyari olarak işsiz kalanları işsizden saymıyor. Dolayısıyla kendi liyakatine uygun iş bulamadığı için işsiz kalanlar sayımda yer almıyor. Örnekle anlatmak gerekirse; eğitimini aldığı okuldan mezun olan üniversite mezunu bir kişinin markette kasiyerlik yapması işsizlik olarak sayılmıyor. Çünkü her ne kadar kendi işi de olmasa ILO somut olarak çalıştığı için o kişiyi çalışıyor gösteriyor. Dolayısıyla biz yüzde 9 buçukluk platoya ulaşana kadar zaten işsizliği düşürmüşüz diyemeyiz. "

“TÜRKİYE İÇİN YÜZDE 5 BÜYÜME UYGUNDUR”

Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü'nün (OECD) Türkiye’nin 2023 büyüme beklentisini 4.3’ten 4.5’e çekmesine dair değerlendirme yapan Alkin 2024 yılı büyüme öngörülerini şöyle aktardı; “Öncelikle Türkiye’nin büyüme notuyla alakalı bir yorum yapmadan evvel hangi büyüme rakamı ne anlama geldiğini biliyor olmak lazım. Mesela Türkiye için yüzde 5 büyüme uygun büyüme hızlıdır. Bununla birlikte yüzde 5 ile yüzde 7 arası ısınma, yüzde 7’nin üzeri ise felakettir. Bu yüzden yüzde 5’i uygun buluyoruz. Yüzde 5 ile yüzde 3 arasını ehvenişer, yüzde 3 ve aşağısı tamamen durgunluk anlamına geliyor. Türkiye’nin yüzde 3’ten aşağı büyümemesi lazım. Bununla birlikte yüzde 3.5 - 4.5 arası büyümenin pek ala Türkiye’de 2024 yılında yaşanabileceğini söylüyorum ama yaralara merhem değil onu belirtmek lazım."

Yorum Yaz