İnsanlık tarihi boyunca ender zaman dilimleri vardır. Bütün medeniyetleri, ülkeleri ve milletleri resetleyip hepsini aynı start çizgisine dizer. İşte öyle zamanlardan birinin eşiğindeyiz.
Batı medeniyetinin Sanayi Devrimi ile başlayan teknolojideki üstünlüğü, onlara sağladığı avantajlarla 20. ve 21. yüzyılda ulaştıkları seviye hiç şüphesiz pek çok ülkeye göre 100, hatta 150 yıllık gelişmişlik demek.
Biz de dahil, pek çok ülkenin bu farkı kapatmak için son 25 yılda çok büyük gayretleri olsa da bazı mesafeler eforla değil, yarış pistinin ve kuralların değişmesi ile kapanır.
90’lı yılların başında internetin hayatımıza yeni yeni girmesi ile teknoloji kulvarındaki yarış bir anlığına eşitlenmiş, tüm ülkeleri aynı start çizgisinde toplanmıştı. O günün Türkiye’sinde bunu pek idrak edememiş olmamıza rağmen, yarışa sonradan başlasak da bugüne kadar yarıştan kopmadan, iyi bir performans gösterdiğimiz söylenebilir.
1994 yılında üniversiteden mezun olunca birkaç arkadaş o zaman için daha ismi bile bilinmeyen internetten uluslararası ticaret yapan ilk şirketi kurmuştuk. Akademik camia bile daha internetin ne olduğunu ve hayatımızı nasıl değiştireceğini anlamamıştı.
Boğaziçi Üniversitesi’nde bölüm başkanımız Nuri Hocadan kendi şifresini rica edip, internete kaçak girdiğimiz günlerdi. Dünyada web sitesi ismi, yani domain sadece İnternik denilen ABD’deki yarı devlet bir kuruluştan “.com, .org, .net” olarak alınabiliyordu. Biz de bu firmanın Türkiye temsilcisi olarak o dönem pek çok bankaya gidip, bankanın “.com” uzantısını almaları gerektiğini, yakın bir gelecekte şubede yapılan tüm bankacılık hizmetlerini, insanların şubeye gitmeden buradan yapa[1]bileceklerini söylediğimizde pek çoğu 600 dolar olan isim tescillerini almak yerine bize nazikçe kapıyı göstermişlerdi.
Allah uzun ömür versin meşhur bir sanatçımıza da aynı teklifi götürmüş, ismi ve soyisminin internetten hakkını almasını ve kasetlerini buradan satabileceğini söylediğimizde, yüzümüze boş boş bakıp, “gardaşım benim kasetim zaten 2 milyon satıyor, ne gerek var bir de internetten satayım” demişti. Google’ın daha isminin bile olmadığı o yıllarda Yahoo Türkiye ortaklığı teklif etmişti. Küçük bir araştırmadan sonra Arama motoru altyapısı kurulması halinde konuya Genel Kurmay’ın casusluk faaliyeti olarak değerlendirip, el koyacağını öğrenince Yahoo ile ilişkimizi başlamadan sonlandırmıştık.
Birkaç yıl sonra zamanın Ulaştırma Bakanlığından Türkiye’deki ilk internet konulu konferansa konuşmacı olarak davet edildiğimde “Devlet geleceği gördü, konunun önemini anladı” diye düşünmüştüm. Ancak o tarihte bizden başka internet üzerinden ticaret yapan hiçbir firma olmadığı için davet edildiğimizi anlamıştım.
1998 yılının sonlarına doğru Laleli’deki Ramada Otel’de Ulaştırma Bakanlığınca özel olarak listelenmiş bir davetli kitlesine konuşma yapmıştım. Merhum Ulaştırma Bakanı Arif Ahmet Denizolgun açılış konuşması yapmış ve teknolojinin geleceğinden biraz da yuvarlak cümlelerle yazılmış bir konuşma metnini okumuştu. İkinci konuşmacı toprağı bol olsun Sayın Üzeyir Garih’ti. Üzeyir Bey de internet konusunu çok anlamamış ama olayın ticari fırsatlar kısmını yakalamış ve nitelikli ürün üreterek dünyaya açılmanın yolu olarak görüyordu.
Hatta Üzeyir Bey, Alarko Grubu olarak o gün Türkiye nüfusunu 12 milyon olarak hesapladıklarını ve ürettikleri tüm ürünleri bu 12 milyona göre planladıklarını söylemişti. Ülke nüfusunun yüzde 80’lik kısmını yok saymasına çok içerlemiş ve gençliğin verdiği acemilikle birkaç cümle de sarf ettiğimi üzülerek hatırlıyorum. Son ve ana konuşmacı olarak, hatta konuyla ilgili tek bilgi sahibi konuşmacı olarak 20’li yaşlarının ortasındaki bir genç olarak, anlattıklarımın büyük bir kısmının dinleyiciler tarafından anlaşılmadığının farkında olmama rağmen internetin önümüzdeki 10 yıllar içinde hayatımızı, iş yapış şeklimizi, bankaların ve devletin işleyişini nasıl değiştireceğini anlatmaya çalışmıştım.
Altını çizerek ve defattle yeni bir çağın başlangıcında olduğumuzu, trenin henüz kaçmadığını, bu treni yakalamazsak ülke olarak çok uzun yıllarımızı kayıp olarak geçireceğimizi anlatmıştım.
Bunun, yüz yılda bir kapımıza gelen en önemli fırsat olduğunu, başta üniversitelerimiz olmak üzere bu fırsatı heba etmemeliyiz diye hazirunda bulunan devlet erkanına yalvaran cümlelerle anlatmaya çalışmıştım. İzleyicilerin bazen şaşkınlık, bazen hayranlık, bazen de “saçmalıyor bu çocuk” der gibi bakışlarını halen hatırlıyorum.
Hatta örnekler verirken, “bundan birkaç sene sonra internetten pizza siparişi verecek, uçak ve otobüs biletimizi alacak, sinemadaki koltuğumuzu seçeceğiz ve ödemesini de internet üzerinden yapacağız” dediğimde salondakilerin “hadi ordan bu kadar da uçma” dediklerini duyabiliyordum.
Bir ara önümüzdeki 10 yılda dünyada internetten yapılacak ticaretin 2 milyar dolar seviyesine çıkacağını söylediğimde, ben bile kendime inanmakta zorlanmış, acaba çok mu uçtum diye düşünmüştüm. 90’lı yıllardaki internet çağını tam olarak idrak edemeden ıskalamış olsak da bu sefer Yapay Zekâ çağını yakalamalıyız.
Şimdi önümüzde yeni bir çağın start çizgisi duruyor. Herkesin, her ülkenin, her milletin ve organizasyonun bu çizgide yan yana durduğu bir süreçteyiz. Yarış çizgisinde doğru zamanda ve doğru yerde olduğumuz bir gerçek. Önemli olan bu bayrak yarışında ekiplerimizin ve donanımlarımızın nasıl olduğu, yarış boyunca hazırlıklarımızı nasıl ikame edeceğimiz.
Trump’ın 2. dönem başkanlık koltuğuna oturur oturmaz yaptığı şeylerden ilkinin Teksas’da 500 milyar dolar yatırımla bir Yapay Zekâ Vadisi kurma kararı olduğunu, bunu takip eden ülkelerinse benzer kararlar aldığını unutmamak gerekir.
Halen geç kalmış olmasak da bu konuda ciddi bir çalışmamız yok denecek kadar az. Bilişim ve yazılım sektörüne yönelik bir Endüstri Bölgemizin olmayışı, girişimlerin ise bazı kamu kurumlarınca engellenmesi korkarım ki bu treni de bize kaçırtabilir.
Türk bilişim sanayicisinin önünün açılmasına, engellerin hızlıca kaldırılıp bu treni yakalamaya çok ihtiyacımız var. Aksi takdirde bir dönüşüm çağını daha bekleyip, start çizgisine gelmeyi beklemek zorunda kalacağız. Korkarımki, yapay zekâ yarışında geride kalırsak, bir sonraki start olan NoroTeknoloji, NöroLink çizgisine hiç gelemeyeceğiz.
Binlerce genci bilişim teknolojisi ve dünya gerçekleri ile tanıştıran, aynı zamanda, sanat ve müziğin de hayatın bir parçası olduğunu öğreten Nuri Erkunt Tırpan Hocamızı geçen hafta İlahi Senfoninin bir notası olarak ebedi aleme yolcu ettik. Ülkemizin bilişim sanayisin gelişmesinde, pek çok yıldız projesinin hayata geçirilmesinde onun öğrencilerine aşıladığı azim ve hedef vardı. Mekanı Cennet olsun.
GÜNDEM KORİDORU
05 Aralık 2025