Hem Türkiye’nin hem de faaliyette bulunduğu diğer coğrafyaların ekonomilerine önemli katkılarda bulunmuş, farklı alanlardaki çalışma ve projeleriyle kendini ispat etmiş olan Anadolu Grubu, 75 yıla yaklaşan derin bir tarihe sahip. Bulunduğu zamana uyum sağlayan ama sahip olduğu değerlerden de hiçbir zaman vazgeçmeyen bir anlayışla varlığını sürdüren Grup’a söz konusu bu anlayış geçen yıllar içerisinde birçok şey kazandırmış. Grup’un bundan sonrası için temel hedefi ise sahip olduğu bu kasları daha da güçlendirerek Anadolu Grubu’nun yeni dünya trendlerinin içerisinde her anlamda öncü olarak var olmasını ve global varlığını daha da güçlendirmesini sağlamak. Yeni bir yıla adım attığımız bugünlerde Tuncay Özilhan’dan hem Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik konjonktüre dair yorumlarını hem de Anadolu Grubu’nun yeni dönem hedeflerine dair önemli bilgiler aldık…
Faaliyet gösterdiğiniz her alanda sürdürülebilir değerler üretmek ve bu sayede dünyamıza değer katmak hiç değişmeyen hedefleriniz oldu. Söz konusu hedeflerinizin detaylarından ve size bu hedeflere taşıyan motivasyonunuzdan bahseder misiniz?
Anadolu Grubu, 75 yıla yaklaşan çok zengin bir tarihe sahip. Hem Türkiye’nin hem de faaliyette bulunduğu tüm diğer coğrafyaların ekonomilerine önemli katkılarda bulunmuş, farklı alanlardaki çalışma ve projeleriyle kendini ispat etmiş bir yapı söz konusu. Hem çok sağlam bir kurum kültürüne sahibiz hem de finansal gücümüz, operasyonel altyapımız, bilgi birikimimiz, sürdürülebilirlik ve teknoloji gibi alanlardaki öncü çalışmalarımızla her anlamda güçlü bir potansiyele sahibiz. Bu sayede son dönemlerin temposu yüksek değişim ve gelişim trendlerine hızlı adapte olabiliyor ve çevik hareket edebiliyoruz. Bundan sonrası için temel hedefimiz; bu kaslarımızı daha da güçlendirerek Anadolu Grubu’nun yeni dünya trendlerinin içerisinde her anlamda öncü olarak var olmasını ve global varlığını daha da güçlendirmesini sağlamak olacak. Teknolojiye yatırım yapmanın ve dijital çağın gerekliliklerine ayak uydurmanın önemine inanıyorum. Yeni teknolojilerin, yapay zekânın, sürdürülebilir ve akıllı uygulamaların gereken yerlerde iş süreçlerine entegre edilmesinin verimliliğe çok önemli bir katkı sağlayacağını düşünüyorum. Diğer taraftan, Anadolu Grubu, her zaman olduğu gibi toplumsal alanlarda katkılarını duyarlılıkla gerçekleştirmeye, sürdürülebilirlik alanında öncü uygulamalar yapmaya devam edecektir.
Kurumsal yapıların sürdürülebilirliğini sağlamasının yolu sizce nereden geçiyor? Sizin sürdürülebilirlik kavramına bakışınız nasıl?
Grubumuz, son yılların tüm zorluklarına rağmen hem finansal hem de operasyonel anlamda oldukça güçlü olduğu bir süreci yaşıyor. Uzun yıllar boyunca, pek çok istikrarsızlık döneminde yöneticilerimizin öngörüsü ve her kulvarda sürdürülebilirlik altyapılarımızın gücü sayesinde hep zorlukları aştık ve daha güçlü bir Anadolu Grubu olarak yolumuza devam etmeyi başardık. Geleceğimize yönelik odaklandığımız tüm konuların ana çerçevesini sürdürülebilirlik kavramı oluşturuyor. Son yıllarda yaşanan pandemi, savaşlar, doğal afetler, artan dünya nüfusuna karşılık azalan kaynaklar, insanlığa, toplumlara ve gezegenimize karşı büyük sorumluluklarımız olduğunu daha çok gözler önüne serdi. Ekonomik büyümeden ya da kalkınmanın ölçütünden bahsederken sürdürülebilirlik kavramını göz ardı etmek artık hiç kimse için mümkün değil ve olmamalı.
Yaşanabilir bir dünya için her ne yapıyorsak sürdürülebilir ve sorumlu bir şekilde yapmalı, bu konudaki farkındalığı daha da yaymaya ve daha fazla aksiyon almaya odaklanmalıyız. Türkiye’de bu konuda bilincin henüz gelişmeye başladığı dönemlerde, Anadolu Grubu sürdürülebilirlik çalışmalarını ticari stratejisinin merkezine yerleştirmeye başladı. Şirketlerimiz, üzerlerine düşen sorumluluğun bilinciyle, uzun yıllardır bu alanda pek çok öncü çalışma yapıyorlar.
Anadolu Grubu bulunduğu zamana uyum sağlayan ama sahip olduğu değerlerden de hiç vazgeçmeyen bir anlayışla varlığını sürdürdü. Bu anlayış geçen yıllar içerisinde grubunuza neler kazandırdı?
75 yıllık yolculuğumuzda her iki kurucu ailenin değerlerinden yola çıkan ve yol boyu birlikte iş yaptığımız ortaklarımızdan, paydaşlarımızdan öğrendiklerimizle gelişip şekillenen muazzam bir kurum kültürümüz ve inanılmaz bir birikimimiz var. Grubumuz, iş yapış şekliyle, birikimiyle, kurumsal ve etik değerleriyle iş dünyasında kendisini ispat etmiş ve markasını güçlü bir şekilde inşa etmiş bir organizasyon. Bu kadar büyük bir yapının, tüm paydaşları için istikrarlı şekilde sürdürülebilir değer üretmesinin temelinde tabii ki çok güçlü değerler ve çok güçlü kurumsal yönetim uygulamaları var. Ortaklarımız ve paydaşlarımız için değer üretmeyi en önemli önceliklerimizden biri olarak görüyoruz. Biz her zaman, her paydaşına adil ve eşitlikçi uygulamalar sunmayı, şeffaf olmayı, etik prensiplerden ödün vermemeyi değerlerinin temeline yerleştirmiş bir grubuz. Tüm bunlar sayesinde, uluslararası finansal kuruluşların güvenini kazanmış bir Grubuz. Bu anlamda dev uluslararası markaların faaliyet coğrafyamızda bizi güvenilir bir iş ortağı olarak görmesi, uzun yıllar boyunca bizimle çalışmayı tercih etmeleri özellikle dikkat çekiyor.
Türkiye’de üretim ve yatırımı artırmak için öncelikle neler yapılması gerekiyor?
Üretim artışı sağlamadan makroekonomik sorunlarda kalıcı bir iyileşme mümkün değil. Gelişmiş bir üretim kapasitesi hem sanayide hem tarımda stratejik önemdedir. Türkiye’de üretim ve yatırımı artırmak için öncelikli olarak öngörülebilirlik ve istikrar gibi temel unsurların sağlanması gerekiyor. Yatırımcıların güven duyacağı bir ortamın oluşturulması hem yerli hem de yabancı yatırımların artmasında kilit rol oynuyor. Bunun yanı sıra eğitim reformları ve nitelikli iş gücü yetiştirilmesi, teknolojik dönüşümü destekleyecek teşvik politikalarıyla birleştirilmeli. Üretim altyapısının modernizasyonuna ve dijital dönüşüm yatırımlarına da özel önem verilmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum. Ayrıca, tarım ve sanayi gibi geleneksel sektörlere verilen desteklerin artırılması ve sürdürülebilirlik odaklı politikalarla bu sektörlerin güçlendirilmesi büyük önem taşıyor.
Türkiye’nin ekonomik anlamda içinde bulunduğu konjonktürü de göz önüne aldığımızda üretimin önünde duran engel ya da engeller neler?
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik konjonktürde, üretimin önündeki en büyük engeller arasında; yüksek enflasyon ve artan finansman maliyetleri bulunuyor. Bu durum yalnızca üretim maliyetlerini artırmakla kalmıyor, aynı zamanda yatırımcıların öngörülebilir bir planlama yapmasını da zorlaştırıyor. Bunun yanı sıra enerji maliyetlerindeki artışlar, ithalata bağımlılık ve nitelikli iş gücü eksikliği de üretim üzerinde baskı oluşturuyor. Tüm bu sorunların çözümü için makro ekonomik istikrar sağlanmalı, yapısal reformlar uygulanmalı ve daha katma değerli üretime geçiş hızlandırılmalı.
2024 yılında esas gündemimizi yapısal reformlara, sektörel politikalara, çevre ve iklim politikalarına taşıyamadık. Peki 2025 yılında bu politikaları gündemine taşıyabilecek mi Türkiye ?
2025 yılını Türkiye için bir dönüm noktası olarak görüyorum. Öncelikli olarak ekonomi yönetiminde güven tesis edilmeli ve reformlara kararlılıkla devam edilmelidir. Özellikle sektörel politikalar, çevre ve iklim politikaları, eğitim reformları ve sosyal politikaların eş zamanlı olarak gündeme taşınması gerekiyor. Ekonomik kalkınmanın temel taşı olan şeffaflık ve hesap verebilirlik, reformların sürdürülebilir olmasında belirleyici olacaktır.
Yurt dışına kaptırdığımız iş gücü sorununu çözmek adına Türkiye’yi kapsayacak bir makro çözüm nasıl gelir? Bu alanda neler yapılması gerekiyor?
Enflasyon hem üreticiyi hem tüketiciyi derinden etkiliyor. Bu sorunun çözümü sıkı para politikalarıyla sınırlı değil. Türkiye’nin enflasyonla mücadelede başarıya ulaşması için üretim kapasitesini artırması ve ithalata olan bağımlılığını azaltması gerekiyor. Sanayi politikalarının uzun vadeli bir perspektifle yeniden düzenlenmesi, bu alanda atılacak önemli adımlardan biri. İş gücü kaybı ve beyin göçü konusunda ise eğitim ve istihdam politikalarının uyumlu hale getirilmesi, gençlerin ülkede kalmasını sağlayacak ekonomik ve sosyal fırsatların sunulması gerekiyor. Geleceğimizin teminatı olan gençlere geleceğe güvenle bakabilecekleri bir ortam hazırlamak şart. Beyin göçünü önlemenin, bilime, özgür düşünceye, eleştirel akla dayalı bir eğitim sisteminin ve eğitimde fırsat eşitliğini sağlamanın önemi çok büyük. Gençlerimizi ülkemizde tutmak için devletin yanı sıra şirketler olarak bizler de destek vermeliyiz. Öngörülebilir politikalar oluşturulmalı, ekonomik imkânlar iyileştirilmeli, refah sağlayan bir ortam oluşturulmalı. Gençlerimizi fikirlerini hayata geçirmeleri için teşvik etmeli, kendilerini ifade edebilmelerini sağlamalı, istedikleri eğitim ve gelişim imkânlarını onlara sunabilmeli, onlara bu konuda gereken tüm şartları sağlamalıyız. Özellikle teknoloji ve inovasyon alanındaki yatırımların artırılması da nitelikli iş gücü kaybını önlemede kilit rol oynayacaktır.
Anadolu Grubu’nun yakın zamanda yeni yatırım planları var mı?
2024 yılında özellikle meşrubat grubumuzda yatırıma hız verdik. Bu alanda yurt içi ve yurt dışında fabrika ve üretim hattı yatırımlarımıza devam ediyoruz. Sınır pazarlar olarak tanımlanan coğrafyalarda iş yapabilmek bizim güçlü kasımız. İlk yarıdaki en önemli gelişmelerden biri, Coca-Cola Bangladesh Beverages Limited’in satın alma işleminin tamamlanması oldu. Bu satın almayla CCI, eriştiği nüfus açısından The Coca-Cola Company’nin üçüncü en büyük şişeleyicisi haline geldi. Bangladeş’in operasyonlarımıza eklenmesiyle bayrağımızı 20 ülkede dalgalandıran bir grup olduk. Mayıs ayında, Semerkant’ta Özbekistan’daki dördüncü fabrikamızın ve Kazakistan’da da Çimkent fabrikamızın açılışını gerçekleştirdik. Ayrıca Azerbaycan İsmayıllı’da, Irak Bağdat’ta ve Özbekistan Namangan’da yeni fabrikalarımızın temellerini attık. Yine otomotiv tarafında Anadolu Isuzu’da ihracat pazarlarına da sunmak üzere ürün geliştirme çalışmalarımız tüm hızıyla sürüyor.
Güvenilir Ürün Platformu tarafından tarım ve gıda sektöründe farkındalığın artması ile ülke genelinde üretimin desteklenmesi adına her yıl düzenlenen Güvenilir Ürün Zirvesi bu yıl Türkiye’nin Kahramanları teması ile yapıldı. Zorlu şartlara rağmen üretmekten vazgeçmeyen üreticilere ithaf edilen zirvede cumhuriyetin kuruluşundan beri üreten, üretmekten, yatırım yapmaktan ve istihdam etmekten vazgeçmeyen 8 üretici Türkiye’nin Kahramanları ödülüne layık görüldü. Tuncay Özilhan da bu ödüle layık görülen isimlerden biri oldu.
• Yakın vadede, enflasyonla mücadelede mutlaka başarılı olmak zorundayız. Yüksek enflasyon, TL’nin değerinde istikrarsızlık, düşük tasarruf oranı, cari açık, düşük verimlilik, düşük katma değerli üretim, orta gelir tuzağı, teknolojide geri kalma endişesi, yeşil ekonomiye uyum ihtiyacı, nitelikli eleman gibi yapısal sorunları ertelemeden çözmek gerekiyor.
• Geleceği kaybetmemek için uzun vadeli düşünmek şart. Türkiye, uzun vadeli bir vizyon benimseyerek geleceğini inşa etmelidir. Kalkınma her şeyden önce insan içindir.
• Her türlü farklılıklarıyla tüm etnik ve dini inançtan insanımız ülkemizin gücüne güç katar. Daha iyi bir gelecek için öncelikle demokratik değerler güçlendirilmeli ve toplumsal uzlaşı sağlanmalıdır.
• Sürdürülebilirlik odaklı bir kalkınma modeli ile çevresel ve ekonomik denge korunmalıdır.
• Eğitimde köklü reformlar yaparak genç nüfusu teknoloji ve inovasyon odaklı bir dünyaya hazırlamalıyız. Katma değerli ve yenilikçi üretimin desteklenmesiyle Türkiye’nin rekabet gücünü artırmalıyız.
• Kadınların iş dünyasındaki eksik temsili de ilerlemenin önündeki engellerden biri. Bu nedenle kadınların iş gücüne katılımını teşvik edici çalışmalar da Türkiye’nin odak alanlarından biri olmalı.
GÜNDEM KORİDORU
10 Ocak 2025