Son yıllarda iklim krizi, tek boyutuyla değerlendirilmeyecek kadar kritik bir konu haline geldi. Krizi değerlendirirken yalnızca çevresel bir mesele olarak görmekten ziyade ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarını da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Sorunun çok boyutlu olması beraberinde çözüm arayışının da daha katmanlı olmasını gerektiriyor elbette. İklim kriziyle mücadelede iş dünyası liderlerinden bireylere kadar herkesin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekiyor. Yenilenebilir enerjiyi hayatımıza entegre etmenin yanı sıra gündelik alışkanlıkları dahi döngüsel ekonomiye uygun şekilde düzenlemenin önemi büyük. Böylece olaşacak bilinçle birlikte ekonomik ve toplumsal istikrarı güvence altına alarak sürdürülebilir bir dünyanın kapıları aralanabilir.
İklim değişikliğinin çevresel yıkımların ötesinde daha büyük toplumsal sonuçlar doğuracağı aşikâr. Bu konuya özellikle dikkat çeken Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı Ayşegül Toker, “Geçmişe nazaran çok daha büyük çaplı sel, yangın, kuraklık, fırtına haberleri okur olduk” diyerek bu tür felaketlerin giderek artan sıklığına dikkat çekti.
Toker, 2024 Küresel İklim Değişikliği Göstergeleri Araştırması’na referansla, “İnsan kaynaklı küresel ısınma, tüm zamanların en yüksek seviyesinde. Bu da sıcaklık artışlarının aşırı hava olaylarının sıklığını ve şiddetini artırdığını, deniz seviyelerinin yükseldiğini gösteriyor” dedi.
Bunun yanında Toker, bu değişimin toplumsal etkileri konusunda da uyarıda bulundu: “Bu durum büyük nüfus hareketlerine yol açabilir, su kaynakları azalabilir ve zor şartlarda yetişebilen alternatif ürünlere yönelim artabilir. İklim değişikliği gelişmiş ülkeler dahil her seviyede ciddi etkiler yaratabilir. Gelişmekte olan ülkeler özellikle bu sorundan daha fazla etkilenecek” diye konuştu.
İklim krizine karşı alınacak tedbirlerde iş dünyası liderlerinin rolünün kritik olduğunu belirten Toker, “İş dünyası liderlerinin farkındalığının artması, bu sorunun çözülmesi için çok önemli. Ancak farkındalık tek başına yeterli değil. Somut adımlar atmak gerekiyor” diyerek sürdürülebilirliğin gerçek anlamda hayata geçirilmesi için uygulamalı çözümlerin şart olduğunu söyledi. Öte yandan Toker, “Biz eğitimciler olarak, geleceğin liderlerini yalnızca iş yapma becerileriyle değil, gezegenimizi koruma sorumluluğu taşıyan bilinçli bireyler olarak yetiştirmeliyiz. Bizim misyonumuz, topluma etki edebilecek sosyal sorumluluk sahibi bireyler yetiştirmek” diyerek Sabancı Üniversitesi’ndeki eğitimin niteliğinden bahsetti.
İş dünyasının daha sürdürülebilir bir geleceğe katkıda bulunabilmesi için şeffaflık ve hesap verebilirliğin önemli olduğuna vurgu yapan Toker, konuşmasına şu sözlerle devam etti: “Şirketler sadece kâr hedeflerine odaklanmamalı, bu hedeflerin ne pahasına gerçekleştiğini, çevreye ve topluma etkilerini de göz önünde bulundurmalıdır.”
Ayrıca iş dünyasının çevre dostu önlemlerini kamuoyu ile paylaşarak diğer kuruluşlara örnek olmasının önemli olduğuna vurgu yapan Toker, “Şirketlerin, iklim krizine karşı aldıkları önlemleri ve ilerlemeleri toplumla paylaşmaları, güven inşa etmelerine ve diğerlerine örnek teşkil etmelerine olanak tanır” şeklinde konuştu.
Sabancı Üniversitesi’nin sürdürülebilirlik konusunda liderlik rolü üstlendiğini vurgulayan Toker, üniversite bünyesinde önemli akademik programların ve derslerin hayata geçirildiğini şu sözlerle ifade etti: “Bu yıl ilk kez başlattığımız Sürdürülebilirlik Yan Dal Programı, Türkiye’de bir ilk. Aynı şekilde geçtiğimiz yıl sunduğumuz ‘Afet Farkındalığı ve Yardım Yönetimi’ dersi de bu alanda bir ilktir.”
Toker, bu tür disiplinler arası akademik programların çoğalmasının gerektiğini vurguladı ve üniversitelerinin bu alandaki bakış açısını şu sözlerle açıkladı: “Bizler geleceğin liderlerini sürdürülebilirlik konusunda sadece farkındalık sahibi değil, harekete geçebilen ve topluma bu yönde katkı sağlayabilen bireyler olarak yetiştiriyoruz.”
Toker, dünya çapında karbon salınımının büyük bir kısmını gerçekleştiren ülkelerin sıfır karbon hedeflerine ulaşmalarının zorluklarını da dile getirirken, “ABD, Çin ve Hindistan gibi ülkeler, küresel karbon salınımının yarısından fazlasını gerçekleştiriyor. Bu ülkelerin sıfır karbon hedeflerine ulaşması kolay olmasa da imkânsız değil. Ancak bu ülkelerin mevcut politikaları ve yönelimleri bu hedeflere ulaşmada engeller oluşturabilir. ABD’nin yeni yönetimi, iklim krizini ciddi bir tehdit olarak görmüyor. Bu, iklim değişikliğiyle mücadeleye karşı bir zorluk yaratacak” dedi.
Rusya ve Orta Doğu’daki enerji krizlerinin ardından yenilenebilir enerjiye geçişin öneminin arttığını belirten Toker, bu geçişin iklim krizine karşı büyük bir adım olduğunu söyledi. Yenilenebilir enerjiye tam entegre olmuş bir dünyada bile iklim krizine karşı uyanık olunması gerektiğini ifade eden Toker, “Yenilenebilir enerjiye geçiş, çok önemli bir adım olsa da bu tek başına yeterli olmayacak. İklim krizini çözmek için daha büyük bir dönüşüm gerekiyor. Yenilenebilir enerji bir araçtır ancak bu dönüşümün bir parçası olmalı. Örneğin yapay zekâ, iklim kriziyle mücadele konusunda karbon emisyonlarını takip etme, enerji verimliliği sağlama ve yenilenebilir enerji üretimini optimize etme gibi noktalarda etkili olabilir.”
GÜNDEM KORİDORU
15 Mart 2025