Üretken Yapay Zekâ başta olmak üzere teknoloji trendleri hızla yaygınlaşarak şirketlere entegre oluyor. Bu sayede şirketlerin altyapılarının teknoloji ile iş süreçlerine akışkanlık ve verimlilik kazandırmaları rekabet avantajlarını güçlendiriyor. Dikkatten kaçmaması gereken önemli bir nokta ise yapay zekânın sağladığı katkıları takip ederken ve uygularken şirketi şirket yapan “öz” denilen diğer hususları da göz ardı etmemek. Bu yazımda sizlere hem 2025, hem de geleceğe uyum için gereklilikler ve büyük resme nasıl bakmalıyız ondan bahsedeceğim.
Öncelikle gelin yapay zekâda büyük resme bir bakalım… John McCarthy yapay zekânın “kurucu babaları” olarak bildiğimiz isimlerden. Alan Turing, Marvin Minsky, Allen Newell, Herbert A. Simon. Nathaniel Rochester, Claude E. Shannon ile birlikte yapay zekâyı geliştirdiler. John McCarthy, 1955’te “Yapay Zekâ” adlandırmasını yaptı ve o dönemden beri bu isim çok tartışıldı. Peki sizlere sormak istiyorum: “Geldiğimiz noktada hayatımızın her noktasına sirayet etmiş bu teknolojiyi sadece yapay zekâ olarak tanımlamak bu kavramı ne kadar doğru yansıtabilir?” Kaldı ki üretken yapay zekâ zaten yapay zekânın kendi içinde boyut atlamasını sağlayan bir kilometre taşı oldu. Kısa bir anımı aktarayım sizlere. Ben “Yapay Sinir Ağları” dersini İTÜ Kontrol ve Otomasyon Mühendisliği Yüksek Lisansım sırasında aldığımda sene 2006 idi. Beni, o dönemde geleceği değiştirme potansiyeli ve yapabilecekleri noktasında inanılmaz etkileyen bir dersti. Bir diğer konuda mezuniyet için üzerinde çalıştığım Otonom Robot tezim olmuştu.
Yapay Zekâ ve onun neye dönüşeceğine geri dönersek farkında olmamız gereken bir nokta var ki şu anda insan zekâsı ve yapay zekâ, yaratıcılık ve her türlü zihinsel üretimde entegre olmuş durumda. Ben bunu daha öncede yazdığım yazılarda füzyon metaforundan yararlanarak “Füzyon Zekâ” olarak tanımlamıştım. Zira fizikteki “füzyon” süreci bu konuda manidar bir benzetme.
Füzyonun tanımına baktığımızda; iki hafif elementin nükleer reaksiyonlar sonucu birleşerek daha ağır bir element oluşturmasıdır. Çekirdek tepkimesi olarak da bilinen bu tepkimenin sonucunda çok büyük miktarda enerji açığa çıkar. ChatGPT veya benzeri uygulamaları kullanırken yaşadığınız süreç işte tam da buna benziyor. Gerçek şu ki genel yapay zekaya ulaşıldığında dahi insan zekâsı ve yapay zekanın bu etkileşimi hep devam edecek.
Üretken yapay zekâ araçları, üretkenliği artırmak, karar vermeyi desteklemek ve yenilikçi ürün ve hizmet sunumu için yeni yollar sunarak şirketleri dönüştürüyor. Üretken yapay zekâ ve otomasyon işletmelerin tedarik zinciri yönetimi, tahmine dayalı analitik ve müşteri kişiselleştirme gibi süreçleri optimize etmelerine yardımcı olacak ve bu da maliyet tasarrufu ve operasyonel verimliliği artıracak.
Örneğin, müşteriler artık birçok kanal ve cihaz üzerinden gerçek zamanlı etkileşim beklemekte. Önemli olan teknolojiyi iş operasyonlarınıza entegre ederken, insan dokunuşunu da korumayı başarabilmek.
Şirketlerin başarısı veriye dayalı karar verme ile doğru orantılı artıyor. Müşteri davranışlarını tahmin etmek, pazarlama stratejilerini optimize etmek ve operasyonel verimliliği artırmak için büyük veri ve analitiğin gücü önemini koruyor. Dijital dönüşümü gerçekleştirmiş olmak şirketlere veri konusunda avantaj sağlarken yapay zekâ entegrasyonuna da altyapı sağlamış oluyor.
Her şirkette değiştirilmesi veya yeniden tasarlanması gereken noktalar olduğu gibi gerçekten iyi çalışan süreçlerde mevcuttur. Yapay zekâ ile projeler geliştirme safhasında bu ayrımların iyi yapılması son derece önem arz ediyor. Yapay zekanın büyüsüne kapılmadan önce halihazırda yolunda olan süreçlerde iyileştirme yapılabiliyorsa bu sizi birşeyleri sıfırdan tasarlamaya çalışmanın külfetinden kurtarabilir. Hatta belki de yapay zekâ ve ya otomasyonu entegre etmediğiniz bir süreç gelecekte fark yaratabileceğiniz alan olabilir. Üzerinde düşünmekte fayda var.
Tüketici beklentileri her zamankinden daha sofistike bir hale gelmiş durumda. Sorunsuz, kişiselleştirilmiş, zorluk yaratmayan süreçler isteniyor. Öyleki tüketiciler bazı sektörlerdeki en gelişmiş uygulamaları her sektörden beklemeye başladı. 1998 yılında gündeme gelen “Deneyim Ekonomisi”nin hakkını verebilmenin yolu verileri ve iç görüleri doğru değerlendirmekten geçiyor. Yine yapay zeka bu süreçlerin tasarımında 2025 itibariyle en ön safta olacak ve doğru kullanıldığında müşterilerin “kolaylık kraldır” beklentisine derman olacak. . Hatta eğer amacınız hatırlanabilir deneyim yaratmak, beklentileri aşmak ve sadakat ise o zaman “eğlence” faktörünü de işin içine katmayı atlamamak gerekiyor.
Tüketicilerin sosyal ve çevresel açıdan daha bilinçli hale gelmesi, işletmelerin sürdürülebilir şekilde faaliyet göstermelerini daha da gerekli kılıyor. Şirketler çevresel ayak izlerini azaltma, etik tedarik zincirlerini kurma, çevre dostu ürün tekliflerinden şeffaf tedarik ve üretim süreçlerine kadar sürdürülebilirliğe odaklanma konularını önceliklendirmeli. 2025 yılında müşterilerin sürdürülebilirlik beklentilerini karşılamak; marka değer önermesine uygun ve anlam yaratan aksiyonlarla mümkün olacak.
Çalışan mutluluğu “önce insan” yaklaşımının en önemli göstergesi durumunda. 2024’de de sıkça konuştuğumuz bu başlık, 2025 yılında daha da önem kazanacak. Özellikle iş hayatında yaşanan kuşak çeşitliliği, iş yapma biçimlerinin farklılığını, çeşitlilik ve kapsayıcılıkla denge ve uyum yaratarak yönetmek şirketlerin önemli bir gündem maddesi. Rekabetin kilit unsurlarından inovasyon kültürünü yaratabilmenin de yolu yine çalışan deneyiminden geçiyor. En iyi yetenekleri çekmenin yanında yetenekleri koruyabilmek şirketin verimliliğinden, müşteri deneyimine, inovasyon gücüne kadar geniş bir yelpazede etkiye sahip. Zira işbirlikçi, paylaşımcı, aidiyete önem veren bir şirket iklimi oluşturmak yüksek performansın da birincil kaynağı durumunda.
GÜNDEM KORİDORU
22 Aralık 2024