Bu başlık aslında benden ziyade; Yapay Zekâ Politikaları Derneği (AIPA) Başkanı Zafer Küçükşabanoğlu’na ait. Verdiği bir röportajda Türkiye’deki genç nüfusun teknolojiye olan yüksek ilgisine dikkat çeken Küçükşabanoğlu’nun “O ilgiyi bilgiye çevirebilirsek Türkiye’nin yapay zekâ alanında potansiyeli çok yüksek” dediğini okuduğumda bu ayki yazımın başlığı da belirlenmiş oldu.
Nüfusun yük değil; güç olduğuna inananlardanım. Türkiye’de bugün lise ve üniversite çağında 12.8 milyon genç var. Nüfusumuzun yüzde 15’i lise ve yüksek öğrenim çağındayken yüzde 15 kadarı da önümüzdeki 10 yıl içinde bu çağda olacak. Ne tesadüf ki, yine nüfusumuzun yüzde 15’ine karşılık gelen iş hayatına girmiş 25 – 35 yaş grubunu da ilave ettiğimizde yaklaşık 40 milyonluk bir “fırsat penceresi” var, Türkiye’nin elinde.
Fırsat penceresi; çünkü nüfusumuzun “yenilenme oranı” düştüğünden gelecek yıllarda üretken nüfus oranımız düşerken ekonomiden çekilen yaşlı nüfusumuz bugüne nispetle 2.5 kat artacak. Üreten nüfusun tüketen nüfusu karşılama oranı da 2.05’den 1.42’ye gerileyecek. Önümüzde yeterince değerlendirmediğimiz takdirde telafisi mümkün olmayan 10, bilemediniz 15 yıllık bir zaman dilimi var.
TÜİK’in nüfus veri ve tahminlerine göre; çalışma çağında yer alan 15-64 yaş grubundaki nüfusun toplam nüfusa oranı 2023’te yüzde 67,2 iken bu oranın 2040’da yüzde 64,4’e 2060’ta yüzde 60,4’ye ve 2080’de yüzde 58,7’e kadar düşmesi bekleniyor.
Matematikte bilinmeyen değişkene sembol olan, “başımıza icat çıkarma” telkinleriyle büyüyen; ancak “bir şeyler yapmak lazım” diyerek yol arayan ve nihayet “bir buluş yap, bir değer üret” diyerek yeni nesilleri teşvik eden köprü bir kuşak olarak biz X’ler – özgüvene ateş edenlere inat – güçlü ve müreffeh bir Türkiye’ye giden yolda, bir bayrak yarışı misali yerimizi Y ve Z kuşaklarına devrederken kurumsal aklımızla onları ne kadar destekliyoruz?
“Türk milleti zekidir” hitabında insanımızın anlama gücüne, zihin keskinliğine yapılan işareti; mütefekkir Samiha Ayverdi’nin “zekâ, değişime uyum kabiliyetidir” tanımıyla birlikte okuduğumuzda enerjisi ve değişim yeteneği yük[1]sek, algısı ve ilgisi açık genç nesillerimizi mevcut teknolojileri kullanabilecek, yenilerini üretebilecek donanıma kavuşturduğumuzda Türkiye’yi yepyeni ufuklara taşıyacağımızı da görebiliriz.
En büyük kurumsal akıl – kuşkusuz – devlet aklıdır. Türkiye devleti; fırsat penceresi içinde, genç neslin teknolojiye olan ilgisini bilgiye dönüştürerek donatabilmek için, bilhassa bütün teknolojilerin bazası olan yapay zekâ alanında neler yapmaktadır, diye sorduğumuzda ilk bakılabilecek yer T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve T.C. Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi tarafından 2021’de yayımlanan Ulusal Yapay Zekâ Strateji (UYZS) dokümanı olsa gerek.
6 stratejik öncelik üzerine inşa edilen dokümanın ilk sırasında kendine yer bulan “Yapay Zekâ Uzmanlarını Yetiştirmek ve Alanda İstihdamı Artırmak” cümlesinde aradığımızı hemen buluyoruz aslında. Bu stratejik önceliğin net tanımlanmış hedefleri de var:
Görünen o ki, devlet aklı yapay zekâ teknolojisine olan ilgiyi bilgiye dönüştürmek üzere üniversitelere büyük bir görev vermekte. Peki, tek başına hedefi koymak yeterli mi? Devletin farklı bakanlıkları ve kurumları tarafından yayımlanan strateji dokümanlarının içerik olarak da birbiriyle uyumlulukları ve birbirlerini destekliyor olmaları, kurumların eş güdüm halinde konulan stratejiye uygun çalışmalar yapması, hedeflere doğru yürümesi de gerekli ki, Oxford Insight tarafından her yıl yayımlanan Yapay Zekâ Hazırlık Endeksi raporlarında Türkiye bu yönüyle takdir edilmektedir.
Üniversitelerimizin yapay zekâ ile ilgili üretimlerini incelemek üzere Ulusal Tez Merkezi verilerine göz attığımızda şu tespitleri yapıyoruz:
226’sı Yüksek Lisans, 49’u Doktora seviyesinde olmak üzere; toplam 275 tezde yapay zekâya yer vererek üniversiteler sıralamasında en üstte yer alıyor.
Bunlara ilaveten; 2024 yılında yapay zekâ alanında ikisi ilk kez olmak üzere beş lisans ve tamamı yeni on iki ön lisans programının açılacağının YÖK başkanı Erol Özvar tarafından mart ayında duyurulduğunu da hatırlatalım.
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Veri Bilimi ve Yapay Zekâ Enstitüsü ile, 10 farklı üniversitedeki Yapay Zekâ Uygulama ve Araştırma Merkezleri ile, yirmi üniversitede yeni açılacak lisans ve ön lisans dersleri ile üniversitelerimizin yapay zekâ alanındaki çalışmalarının en kısa sürede meyvelerini vereceğine inanıyorum.
Teknoparklar çoğunlukla bir ayağı üniversitelerde olan ya da öğrenmeyi hiç terk etmemiş “odaklanma” sorununu aşmış yürekli girişimcilerle dolu. Kurumsallıkları ve sürdürülebilirlikleri ise sermaye ve nakit akışını sağlamalarına bağlı. Bilgi ile sermayenin ortaklığını sağlayabilirsek ilgiden bilgiye doğru attığımız ilk adımın yanına Ulusal Yapay Zekâ Strateji dokümanında “Araştırma, Girişimcilik ve Yenilikçiliği Desteklemek” şeklinde belirlenen ikinci ayağımızı da atabileceğiz.
Reçetemiz sadece çok çalışmak değil; akıllıca da çalışmak olmalı.
GÜNDEM KORİDORU
21 Kasım 2024