Yapay zekâ gelecek dertler bitecek

Bu başlık keşke doğru olsaydı! Siyaset, ekonomi, eğitim, kültür… Her biri içine doğduğu toplumun - daha da özde insanın - bir fonksiyonu. Hızlı kentleşme, yoğun tüketim, çevresel yıkım, varlık eşitsizliği, … gibi küresel ölçekte insanların büyük bir kesimini fiilen muzdarip eden, diğer bir kesimini de tehlikeye olan fizikî ya da zihnî yakınlığı nispetinde tedirgin eden bir dizi sorunu bizatihi insan üretti. Çözmesi gereken de idrak sahibi ve tercih hakkı olan; bu sebeple de sorumluluk sahibi olan “insan”. Dönüştürücü, hızlandırıcı ve verimliliği artırıcı yönleriyle yapay zekâ, teknolojisinin varlığı bizlerde bir zihin sürçmesine sebep olmasın. Mimarî, düşünceyi elbette etkiler; ancak sanatçının düşüncesidir nesneye şekil veren. Yapay zekâ teknolojisi de nihayetinde bir araçtır. Bu aracı tasarlayan, sahibi olan şirketlerin, devletlerin tercihleri yaşamın şekillenmesinde belirleyici olacak.

6dk okuma
04.03.2024
Yapay zekâ gelecek dertler bitecek

SAHİP Mİ? EFENDİ Mİ?

Yapay zekâ teknolojisine sahip olmak bu teknolojinin [trio] suna - veriye, algoritmaya ve işleme gücüne - hakim olmadıkça mümkün değil. Bir nevi taş – kâğıt – makas oyunu. • Verisiz yapay zekâ işlevsiz, yapay zekâsız veri anlamsız. • Algoritma yoksa veriden öğrenme, sonuç çıkarma imkânsız. • İşleme gücü olmadan algoritma kabiliyetsiz. [Hyper Scale] seviyesinde olmadıkça işlemcilere erişim imkânı verilmemesi ve teknoloji devlerinin geliştirdiği modellere bağımlılık sebebiyle demokratiklikten uzaklaşılması, tek ya da sınırlı birkaç kaynaktan beslenme sebebiyle "diktatörleşmeye kayılması" bize yapay zekâ teknolojisine sahip olanların gücü elinde tutma niyetini anlatıyor. Algoritmalarını kontrolden kaçıran, gizleyen kapalı kutu yapay zekalar bize sahibin “hesap vermeye” yanaşmadığını söylüyor. Miktarca büyük, spektrum olarak geniş (/kapsayıcı) veriyi kullanmayan yapay zekâlar bize sahibin tarafsız olmak gibi bir yük altına girmeye niyetli olmadığını anlatıyor. Açıkçası, yapay zekâ teknolojisine sahip olanlar bu gücü sonuna kadar kullanmaya, “efendi” olmaya meyilliler.

VERİSİ OLMAYANIN ESAMİSİ OKUNMAZ

Paletinizde sadece sarı ve mavi renkler varsa, yeşilin envai çeşidini elde edebilirsiniz; ancak kırmızı renk eklemeden turuncu – mor hattında tek bir renk ya da ton göremezsiniz. Size ait olandan yeterince beslenmeyen bir üretken yapay zekânın; ülkenizde hatta coğrafyanızda olmayan önyargıları size taşıması, “kültürel yozlaşma” ihraç etmesi kaçınılmazdır. Hatta daha da vahim olanı (kasıtlı ya da kasıtsız fark etmeksizin) bu eksiklikten ötürü yanlı olmasına rağmen; karar vermede otorite kabul edilmesi, hükmünün itibar görmesi ve kararına uyulması olacaktır. Aynı örnekten ilerlersek; sadece sarı ve mavisi olan yapay zekâ size turuncu ya da mor diye bir renk olmadığını söylediğinde, onu ve onu otorite sayanları nasıl ikna edeceksiniz? Rengimizi dahil etmezsek varlığımız, sözümüz ve iddiamız olmayacak.

YAPAY ZEKÂ İLE TÜRKİYE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER KLASMANINDAN ÇIKACAK

10 yıl kadar daha yaşarsak çocukluğumuzdan bu yana bir türlü “gelişmekte olan ülkeler” sınıfından çıkamayan ülkemizin bu lige veda ettiğini göreceğiz. Hatta sadece Türkiye değil; adı Türkiye ile birlikte bu kategoride anılan diğer ülkeler de yakalarında taşıdıkları bu etiketten kurtulacaklar. Çünkü böyle bir lig kalmayacak. Yapay zekâ; ayrışmayı artıracak. Arası olmayacak, ortası olmayacak: Gelişmiş ülkeler bir yana, gelişmemiş topluluklar diğer yana

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN “GÜVENİLİR” YAPAY ZEKÂ YAKLAŞIMINA GÜVENİLEBİLİR Mİ?

Davos’ta “Güçlü teknoloji şirketleri şimdiden insan haklarını, kişisel mahremiyeti ve sosyal etkiyi umursamaz bir şekilde göz ardı ederek kâr peşinde koşuyor" diyen Guterres’e kulak vermek lazım. Yapay zekâ denilince “eşit erişim hakkı”, “kültürel yozlaşma ihracı”, “taraflı hakimlik”, … gibi üzerinde tartışılması gereken pek çok başlık var. Birbirini rakip ve kendine engel gören iki ülke ABD ve Çin’in yapay zekâya yaklaşımları bir nüans dışında aynı: ABD “teknoloji şirketleri merkezli”, Çin ise “devlet güdümlü ve kapalı” tutum sergilese de her iki ülke yapay zekâ teknolojisinin yasa ve yönetmeliklerle düzenlenmesi noktasında “tekno-özgürlükçü” hareket ediyor. Burada farklı bir yolda ilerleyen, regülâtif düzenlemelerde sistematik hareket eden ve “aklın çoklanmasına” dayalı açıklık yordamını seçerek “sorumlu” ve “güvenilir” bir alternatif önerme iddiasında olan Avrupa Birliği diğerlerinden olumlu yönde ayrışıyor. Nitekim, 2023 yılının bitmesine günler kala AB yayımladığı Yapay Zekâ Yasası ile yapay zekâ uygulamalarına karşı "temel hak ve özgürlükleri, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve çevreyi" korumayı hedeflediğini açıkladı. Ne var ki, araştırmalara göre ABD’de 35 büyük yapay zekâ şirketi bulunurken, Avrupa’da bu sayının sadece üç olması; yapay zekâ teknolojisinde Avrupa’nın özgül ağırlığına dair bizlerde bir fikir oluşturabilir. Kaldı ki, AB’nin de 2020’de yayımladığı Veri Strateji Dokümanında kişisel veriler başta olmak üzere tüm verilerin AB içinde kalmasını istediğini; birlik içinde veriye serbest dolaşım izni (/imkânı) verirken aynı verinin AB dışına çıkışını engelleyecek kadar konservatif yaklaşım içinde olduğunu bilmemizde fayda var. Yapay zekâ teknolojisinde ağırlığı bulunan ülkelerin “bırakınız yapsınlar” yaklaşımı daha ağır basıyor.

BAYRAK TAŞIYAN KURUMLARA VE BAYRAKLAŞAN FİRMALARA SELAM OLSUN!

Bollukta genişlemeyi yaşayan dünyanın külfette daraldığı, içe döndüğü günleri yaşıyoruz. Ticaret savaşları, Covid 19 pandemisi, tedarik zincirindeki kopmalar, sıcak savaşlar sular alçaldığında görünür hale gelen adacıklarda ülkelerin kendi kendilerine yetebilmesinin ne kadar kıymetli olduğunu bir kere daha hatırlattı bizlere. Yapay zekâ teknolojisine sahip olan şirketlerin, devletlerin tercihleri yaşamın şekillenmesinde belirleyici olacaksa; yapay zekâ teknolojisine sahip olanlar bu gücü sonuna kadar kullanmaya ve “efendi” olmaya meyillilerse; rengimizi dahil etmezsek varlığımız, sözümüz ve iddiamız kalmayacaksa; bütün bu ahval ve şerait içinde Türkiye’yi önümüzdeki bir veya birkaç on yıl içinde gelişmiş ülkeler ligine yükseltebilecek yapay zekâ teknolojisi alanında buluş, ürün ve çözüm üretme gayreti içindeki kurum ve firmalara ihtiyacımız var.

Türk Patent ve Marka Kurumu’nun Türkiye Patent Raporuna göre; yapay zekâ kategorisinde, son beş yıllık (2017-2022) süreçte patent/faydalı model başvurularında yüzde 180 oranında bir artış olması sevindirici. Ancak; aynı kategoride 2022 yılındaki başvurularda bir yıl önceye kıyasla yüzde 39’luk düşüş yaşandı. Bu düşüşün dönemsel olup – olmadığını anlayabilmek için 25 Nisan’da açıklanacak 2023 raporunu görmemiz gerekiyor. Yapay zekâ alanında en fazla patent/faydalı model başvurusu yapan firmalar sıralamasında Turkcell, üniversiteler / araştırma merkezleri sıralamasında ise İstanbul Gelişim Üniversitesi zirvede yer alarak sınıflarının birincisi oldular.

Firmalar listesinde ilk beşte yer alan Turkcell’in 386, Vestel’in 73, Türk Telekom’un 58, Aselsan’ın 55 ve Havelsan’ın 31 başvurusu var. Üniversiteler ve araştırma merkezleri sıralamasında ilk beş İstanbul Gelişim Üniversitesi (17), İstanbul Üniversitesi (14), İstanbul Medipol Üniversitesi (13), Osmangazi Üniversitesi (10) ve TÜBİTAK (8)’tan oluşuyor. Patent çalışmaları çok kıymetli ve banttaki özgün, yeni ürünlerin habercisi. Nitekim 1 Şubat’ta HAVELSAN, üretken yapay zekâ platformu MAIN’in tanıtımını yaptı. Herhangi bir şekilde dışarıdaki bir yazılım veya ürüne bağımlılığı olmayan, açık kaynaktaki verileri derleyerek kendi modelini ortaya koyan HAVELSAN MAIN sayesinde; • Kurumlar iş süreçlerinde kullandıkları veriyi “kapalı ağlarında” güvenle işleyebilecek • Verilerin dışarı çıkması engellenmiş olacak • Girişimciler kendi ürünlerini oluşturabilecek Donanım setiyle birlikte verileceği söylenen “yerli”, “milli” ve “Türkçe” HAVELSAN MAIN için keşke bir de Türkçe isim bulunabilseymiş! Bir ülkenin dijital egemenliğini ve güvenliğini koruyarak kendine has, temel değerleriyle uyumlu “egemen yapay zekâya” ulaşması ekonomik ve sosyal kalkınmasının ve ulusal güvenliğinin teminatıdır. Aynı zamanda sahip olduğu kültürü, toplumsal değerleri ve ilkeleri insanlığın hizmetine sunarak dünyanın daha çeşnili, daha çoğulcu, daha yaşanabilir hale getirilmesine de katkı sağlayacağı için bu girişimler önemlidir, kıymetlidir.

Yorum Yaz