Sahip olduklarıyla değil olmadıklarıyla sınırları aştı

Mücadelenin, azmin ve sınır tanımamanın güzel bir örneği var bugün karşımızda… Siverek’ten yola çıkan, 15 yaşında Erenköy Kız lisesine başlaması ile İstanbul serüvenine start veren bir isim Münteha Adalı. Çocukluğunda hosteslik ve gazetecilik olmak üzere iki mesleğin hayalini kurmuş, eğitimini ise finans alanında tamamlamış. Ama gelin görünki, ne çocukluk hayali olan meslekleri ne de bankacılık alanında kariyer yapmayı tercih etmiş. Siverek’ten İstanbul’a uzanan 1.400 kilometrelik yolculuğun kahramanı olan Münteha Adalı; sınırları aşan, dünyayı kucaklayan özgür ruhunun kapılarını bize açtı. O anlattı biz dinledik…

6dk okuma
14.03.2024
Sahip olduklarıyla değil olmadıklarıyla sınırları aştı

Kendini; hayırların eveti, olmazların oluru, engellerin fırsatı olarak gören Münteha Adalı için bugüne kadar önüne konulan her engel aslında onu çok ileri götürmüş. Yani sahip olduklarıyla değil, olmadıklarıyla gelmiş bugünlere…

Çocukluğunda önce hostes, sonra ise gazeteci olmak istemiş, ama gelin görünki Adalı’nın tercihi her iki meslekten yana da olmamış.

Bugün hizmet sektöründe çalışmalarını sürdüren Adalı; Güvensan Tesis Hizmetleri’nde yüzlerce kişiye istihdam sağlayarak kendi işinin patronu olmuş. Adalı’nın Kalamış 39 isimli mekânı ise kendi deyimiyle onun için tam bir dergah…

Pandemi ile birlikte hayatımıza giren hibrit çalışma modeline tam gaz adapte olan Adalı, Güvensan Tesis Hizmetleri’ndeki işlerini Kalamış 39’da geçirdiği keyifli vakitler eşliğinde yönetiyor. Kalamış 39’un onun hayatında ayrı bir yeri var. Adalı’nın belki de huzur bulduğu tek mekân burası. Adalı gözlerini kapatıyor ve çocukluğundaki huzur dolu günlerine gidiyor burada.

“HERKES GÖRÜNÜR OLMAK İSTİYOR”

Adalı’nın İstanbul hikayesi henüz 15 yaşındayken Erenköy Kız Lisesi’ne gelmesiyle başlamış. 15 yaşından bu yana İstanbul’da yaşıyor, yaşıyor yaşamasına ama hep çocukluğunu hayal ederek nefes alıyor bu topraklarda. Adalı, bu konuya dair şunları anlatıyor; “Çok enteresandır ki insanın geldiği yeri unutmasına rağmen o anı tekrardan yaşayabiliyor gibi hissetmesi çok garip geliyor bana. Kalamış denildiğinde akla ilk deniz gelir, ama buradaki asıl konu denizden ziyade küçük bir şehrin sakinliğini, huzurunu buluyor olmam. Belki de o yüzden çok seviyorum Kalamış’ı. Hayatım boyunca ait olma mücadelesi verme çabasıyla şu anki bulunduğum konuma geldim. Bazen arkadaşlarım da bana; ‘neden bu kadar ait olma ihtiyacı hissediyorsun?’ diye sorar. Aslında hepimiz bir yerlerden gelmişiz ve bir yerlerden gelen insanlar olarak hep birlikte bu mücadeleyi gösteriyoruz. Belki sizler bu kelimeyi kullanmıyorsunuz ama herkes bu hayalin temelinde hayatını yaşıyor. Neden ait olmak derseniz; çünkü herkes görünür olmak ve ben de varım demek istiyor.”

KULAĞINA FISILDANAN SÖZ HAYATINI DEĞİŞTİRDİ

Erenköy Kız Lisesi’ndeyken hem okula hem de geldiği bu kente adapte olurken birçoğu gibi o da sorunlar yaşamış. Ama babasının öylesine bir sözü var ki Adalı’nın kulağına fısıldadığı, işte o söz, o gün ona hem cesaret vermiş hem de uyanışını beraberinde getirmiş. O güne dair hikâyeyi ve İstanbul’da başlayan zorlu günlerini Adalı şöyle anlatıyor:

“Evet o söz benim uyanışım oldu. İstanbul'a yeni gelmişiz. Aile İstanbul'a alışmaya çalışıyor. Tam Türk filmlerindeki gibi kalabalık bir aileyiz… Herkes kendi içinde bir adaptasyon sorunu yaşıyordu. O zaman anlamıyorsunuz bunu. Hani geriye dönüp baksam herkesi sarıp sarmalamak, anlıyorum demek isterdim. Ben liseye alışmaya çalışıyorum. Sokakta ve lisede kabul göremiyorum kendimce. Ama esasına bakarsanız kimse bana kötü davranmıyor, ama ben kendimi kabul edemiyorum. Kendimi sorguluyorum, beğenmiyorum… Günün birinde babam aldı beni karşısına: ‘Sokakta gördüm seni, duvar dibinden yürüyordun. Benim kızımsan bir daha seni öyle görmeyeceğim’ dedi ve o zaman şunu fark ettim; ben gözüküyorum yani demek ki babam bunu görüyorsa ben bu şekildeyim ve herkes bu halimi fark ediyor dedim kendi kendime. İşte o gün benim uyanışım oldu.”

15 yaşında İstanbul’a gelen ve adaptasyon sorunu yaşarken o duvar dibinden yürüyen Münteha, bugün sahip olduğu cesaret ve bilgi birikimi ile TEDx konuşmacılarından biri olacak kadar başarı merdivenlerini hızla tırmanmış.

"YAŞITLARIMA GÖRE HEP FARKLIYIM"

Kendi iç dünyasında kendini çok sorgulandığını, bulunduğu yere ait olabilmek için bir mücadele sürecinden geçtiğini söyleyen Adalı, konuşmasına şöyle devam ediyor; “Doğduğum ve 15 yaşına kadar yaşadığım yer olan Siverek küçük bir yer değil. Bunu söylüyorum çünkü İstanbul dışından gelmişseniz herkes geldiğiniz yeri ‘köy’ diye adlandırıyor.Bu yüzden ben de sürekli ‘orası köy değil, şehirdi’ diyordum. Çünkü köy deyince sizi hiçbir şey bilmez olarak adlandırıyorlar. Sürekli parantez açmak zorunda kalıyorsunuz. Ama diğer yandan sürekli parantez açmak zorunda olmak sizin kelimeleri çok iyi kullanmanızı beraberinde getiriyor. Kendinizi ve anlatmak istediklerinizi karşı tarafa anlatma becerinizi geliştiriyor.”

 Bu durum Adalı için hiç de yorucu olmamış. Keza sürekli kendini anlatma durumunun ona bir şeyler kattığını, hikâyelerini daha da çeşitlendirdiğini söylüyor başarılı iş insanı: “Kendimde şunu fark ettim, yaşıtlarıma göre hep farklıyım. Batıda ya da farklı bölgelerde yetişen kendi yaşıtlarıma göre şu yaşta bile çok farklı hikayelerim var. O yüzden bu çeşitlilik bizi kendi yaşıtlarımıza göre genelden hep sıyırdı ve öne geçmemizi sağladı. İnsanlar bunu ezilmişlikten gelen bir farklılık zannediyordu ama hayır, çeşitlilikten gelen farklılıktı ve çok farklı hikayelere şahit olmuştuk. Çünkü bizim yaşadığımız yerlerde farklı din, farklı dil, farklı ırkların olması, gelişimimize fazlasıyla katkı sağladı. Biz çarşı ekmeğini de biliyoruz, buğdayın tarladan bir makinede öğütülüp, elekten geçirilip farklı şekillerde kullanılma hâlini de. Biri toprağı bilir, biri suyu bilir, biri balığı getirip koyar sofraya, biri buğdayı. Çeşitlilikten gelen güzellik budur işte. Bunun yanı sıra kadın örgütlenmesini de ben geldiğim topraklardan biliyorum. Yani sivil toplumculuğu İstanbul'da öğrenmedim. Kadın örgütlenmesini mahalledeki kadınların örgütlenmelerinden biliyorum.”

“SINIRLARI KABUL ETMİYORUM”

Finans alanında eğitim gören ve bu anlamda iş hayatına bankacılıkla adım atan Münteha Adalı, bankacılıkta geçirdiği kısa sürenin ardından kendi şirketini kurmuş. İş hayatındaki kariyerini bankacılıktan yana değil de kendi işinin patronu olarak ilerletmeyi tercih eden Adalı, o günleri şu sözleri ile anlatıyor:

“Mesleğe başladığım dönem açık öğretim mezunu olduğum için beni bilgisayarı olmayan bir banka şubesine verdiler. Diğer yandan o dönem açık öğretim mezununu kimse işe almıyordu. Ama ben aslında olmazı olura çeviren bir karakter oldum. Bankacılıkta geçirdiğim üç yılın sonunda şef oldum. Bana koydukları her engel aslında beni çok ileri götürdü. Belki bilgisayar olan bir şubeye verselerdi kaybolurdum ama tersi oldu.

Çocukluğumda olmayı istediğim iki meslek vardı. Hosteslik ve gazetecilik. İkisi de özgürlük ve dünyayı kucaklayan mesleklerden. Hostes her yere gidiyor, gazeteci denildiğinde ise her kapı ona açılıyor. Ben kendimi bildim bileli hiçbir zaman sınır kabul etmedim. Bankacılıkta benim en çok zorlandığım şey sınırlar ve emir almaktı. Halen de öyle, bana kimse engel koyamıyor. Yani sınırları kabul etmiyorum. Ruhuma gelebilecek her türlü baskı beni son derece rahatsız ediyor. Çocukluğumdan beri bu durum böyle oldu. Bana hiç kimse emrivaki hiçbir şey yaptıramamıştır. O yüzden biat etmem ama neyi yapıp, neyi yapmayacağımı çok iyi bilirim.”

“KORKU DALGASIYLA BÜYÜTÜLDÜK”

“Güzel bir hikâye var, onu çok güzel aktarıyorsunuz çok güzel ifade ediyorsunuz kendinizi, hayal ediyor muydunuz buraya geleceğinizi ya da hayal ettiğiniz yerde misiniz?” soruma bakın ne diyor Adalı: “Ölüm gerçekliği ile karşılaştığı çocukluk yıllarımda iz bırakma hedefi koydum kendime. Ben görünür olmak istiyordum. Yani iz bırakmak istiyordum. Çünkü uyuyan bir toplumuz. Korku dalgasıyla büyütüldük. Özgürlüğümüz elimizden alındı. Özgürlük; çıkıp sokaklarda bağırmak değil, özgürlük başkalarının hakkını hukukunu ihlal etmek demek değil, özgürlük yönetimlere karşı anti fikirlerin karşıtlığı demek değildir. Özgürlük; birey olarak var olmak demektir. Özgürlük kıymetli bir şeydir. Özgürlük insanın var olma halidir. Özgürlük hak hukuk demektir, saygı demektir, sevgi demektir, kapsayıcılık demektir, eşitlik demektir. Yani toplum herhangi bir kesiminden, herhangi bir kişinin sinemaya gitmesi demektir. Ekonomik ve sosyal anlamda var olması demektir. Devlet korumasındaki çocuğun da, bir kadının da, bir erkeğin de, bir işçinin de, bir patronun da en azından insani koşullarda bir şeylere ulaşabilmesi demektir. Biz özgürlüğü nasıl anlıyoruz bilmiyorum ama özgürlük benim için bunlar demek.”

Türkiye'nin özgürlük anlayışını birkaç cümle ile yorumlayan Adalı konuşmasına şöyle devam ediyor: “O kadar badireler atlatmış bir toplumuz ki, o kadar çok terör belasıyla uğraşmışız ki, bir siyasi parti lideri bile özgürce konuşamıyor, duygularını dile getiremiyor ve bağırarak konuşuyor, şirket yönetimlerinde bile bir yönetici gideni karalayarak geliyor. Bazı sivil toplumlar bile temiz değil."

“HER ANLAMDA TEMİZLİK ŞART”

“Sanırım bu noktada zihniyetlerin değişmesi, dönüşmesi, temizlenmesi lazım. Bu yüzden mi temizlik alanında hizmet veriyorsunuz” diye sorduğum ironik bir soruya bakın Adalı’nın yanıtı ne oluyor:

“Evet tam da bu yüzden temizlik alanında hizmet veren Güvensan Tesis Hizmetleri şirketini kurdum. O yüzden ‘Her anlamda temizlik şart’ diye sloganım var. Bu sloganı özellikle kullanıyorum, ben sadece mekanları temizlemiyorum. Ruh temizliği de çok önemli. Her anlamda temizlik çok önemli. Nasıl olur bu işler bilmiyorum ama özgürlük meselesi çok önemli bir şey. Bulunduğum sektörde insanla iş yapıyorum, ana kaynağımız insan. Hizmet verdiğimiz müşterilerimize karşı felsefe yapmak zorunda kalıyorum. Bu anlamda felsefe de çok önemli. Felsefe her şeyin temeli, mesela matematiğin. Çünkü rakamları felsefe ile konuşturabilirsiniz. İki kere iki, eşittir dört değildir aslında. Onun bir manası vardır, iki insan, artı iki insan, eşittir dört değildir. Çünkü onun duyguları var, onun bir ailesi var. İki insan artı iki insan eşittir dört tane asgari ücret değildir. Sadece bunu anlatmak zorunda kalmamalıyız, anlamak zorunda olmalıyız. Biz sadece asgari ücretli insanlara baktığımızda sosyal ve ekonomik anlamda eşitliği tartışmıyoruz. Mesela ben devlete hesap veriyorum, çalışana hesap veriyorum, ben de vergi ödüyorum ama birbirimizi anlamak zorundayız. 30 yılı aşkın bir süredir niye bu sektörde kaldım mesela. Herkes bana “sen akıllı bir kadınsın, başka işler yapabilirsin niye bu sektörde kalıyorsun” diyor ancak ben kalmazsam bu insanların savunucusu yok. Bilmiyor muyum buradan çıkmayı ama vicdanen bunu yapamam.”

Türkiye'de İş Dünyası dergisi Yazı İşleri Müdürü Hüsne Pamuk'a röportaj veren ve pandemi ile birlikte hayatımıza giren hibrit çalışma modeline tam gaz adapte olan Münteha Adalı, Güvensan Tesis Hizmetleri’ndeki işlerini Kalamış 39’da geçirdiği keyifli vakitler eşliğinde yönetiyor.

Yorum Yaz