İstanbul’a tatil amacıyla gelen dört kişilik bir gurbetçi ailenin yaşadığı trajedi, hepimizi derinden etkiledi. 12 Kasım’da Fatih’teki otellerinde fenalaşan aile hastaneye kaldırıldı. Önce 3 ve 6 yaşlarındaki çocuklar, ardından anne ve birkaç gün sonra da yoğun bakımdaki babanın vefat etmesiyle vicdanımız kanadı, yüreğimizden bir parça koptu.
Ailenin aynı gün içinde yediği ve yüksek bakteri barındırma ihtimali olan yiyecekler, gözlerin anında bu ürünleri satan işletmelere çevrilmesine neden oldu. İlk tepki olarak mekanlar mühürlendi, işletmeciler tutuklandı.
Bu vahim olay kamuoyunun gündemine düştüğü anda, adeta 1990’lı yılların yıkıcı ve kışkırtıcı habercilik anlayışı yeniden ortaya çıktı. Yiyecek-içecek sektörüne karşı acımasızca bir saldırı başladı. Tam anlamıyla vahşi bir “Cadı Avı” sürecine girildi. Bazı medya kuruluşları ve sosyal medya çığırtkanları, sektöre karşı planlı bir darbe girişiminde bulunmak için uygun ortam oluştuğunu düşünerek her kanaldan saldırmaya başladılar.
Zaten uzun süredir ekonomik açıdan ciddi bir çıkmazda olan sektör, resmi kurumların analiz sonuçları bile beklenmeden adeta idam sehpasına çıkarıldı.
Ancak süreç ilerledikçe, olayın nedeninin, ailenin kaldığı otelde yasa dışı olarak yapılan haşere ilaçlaması kaynaklı olduğu ortaya çıktı. Buna rağmen, yiyecek sektörüne yönelik başlatılan karalama kampanyası ne yazık ki devam etti. Bazı mekanlara ait on yıllar öncesine ait kışkırtıcı fotoğraf ve videolar, sanki bugün yaşanmış gibi art arda sosyal medyada sergilenmeye başlandı.
Yaşananlarla ilgili en sağduyulu açıklamayı Sayın Cumhurbaşkanı yaparak itidal çağrısında bulundu. Cumhurbaşkanı, “Yaşanan elim hadisenin aslı astarı henüz ortaya çıkmamışken gıda sektörüne yönelik art niyetli yorumlarla korku iklimi yaratılmaya çalışılmasını da doğru bulmuyoruz” dedi.
Sektörle ilgili fiyat, kalite veya hizmet aksaklıkları haberleri sürekli olarak büyütülüp özel çabalarla daha fazla görünür kılınarak, hem ülke imajına zarar verilmek isteniyor hem de yüz binlerce kişinin geçim kaynağı olan bu alana gölge düşürülüyor. Oysaki, Türkiye’nin gastronomi zenginliği, dünyada en çok bilinen markalarımızdan biridir. Denetimsizlikten faydalanan birkaç kendini bilmezin yaptığı “gıda terörü” olayları, abartılarak tüm bir sektöre mal edilmeye çalışılıyor. Üstelik, medyada sıkça gösterildiği gibi sektörde paralar havada uçuşmuyor; her mekanda bir porsiyon ete bir aylık ücret istenmiyor.
Tam tersine, en büyüğünden en küçüğüne kadar yeme-içme sektörü, daha önce hiç olmadığı kadar zor bir durumda. Çevremde onlarca mekan sahibi, işletmelerini yarı fiyatına devretmek istiyor. Çoğu, bırakın kâr etmeyi, zarar etmeyi bile durduramaz halde. Son üç yılda yaşanan derin ekonomik kriz ve enflasyonist ortam, en çok bu sektörü vurdu. Yüz binlerce kişinin çalıştığı iş yerleri kapanma tehlikesiyle karşı karşıya.
Geçenlerde birkaç işletmeci dostumla sohbet ederken, İstanbul’un tanınmış bir mekanının işletmecisi isyan ederek anlattı: “2020-2022 yılları arasında pandeminin ağır baskısı altında ezildik. 2023’te başlayan krizle birlikte enflasyon, halkın satın alma gücünü iyice eritti ve bundan ilk etkilenen yeme-içme sektörü oldu. Vakıflardan kiralanan yerlerin kiraları dokuz ayda beş kat arttı. Toptan alınan suya bile 2025’te dört kez zam geldi. Et ve diğer ürünlerdeki fiyat artışı neredeyse aylık rutin hale geldi. Toptancıları denetlemeyen Bakanlık, sürekli olarak menü fiyatları üzerinden bizi baskınlarla denetliyor.”
Mekan işletmecilerinin hali, tam olarak “Bir dokun, bin ah işit” sözüyle özetlenebilir. Başka bir kafe sahibi, yaşadığı sıkıntıları dile getiriyor: “Akşam 23:00’te polis eşliğinde “müzik telifi” için baskın yapılıyor. Sanki ciddi bir suç işlemişiz gibi bir muamele görüyoruz. Adam elinde savcılık tutanağı ile müzik yayını denetlemeye geliyor. Diyelim ki birinin astronomik ücretini ödediniz, arkasından üç tane daha telif derneği kendini bakanlık personeli gibi tanıtıp kapımıza dayanıyor.” Turizm Bakanlığı’nın ve sektör derneklerinin telif hakları konusunda yaptığı çalışmalara rağmen, Telif Dernekleri, sert avukatlarla adeta gangster baskınları yapmaya devam ediyor.
Maç yayını konusundaki şikayetler ise şöyle: “Geçen yıl 345 binTL’ye anlaştığımız maç yayınına bu yıl yayıncı kuruluş 3.2 milyon TL istiyor. Bir yılda fiyatı 10 kat artıran bu büyük şirketleri kim denetliyor? Bunlara kim dur diyecek? Sonra da vatandaş haklı olarak ‘bir su şu kadar para, bir bardak çay bu kadar’ diye isyan ediyor.” Maç yayınları konusunda sektör, sesini duyurabilmek için CİMER’e yüzlerce şikayet göndermesine rağmen, yayıncı kuruluş bu duruma aldırmadan devam ediyor.
İşletmeciler o kadar dertli ki, verdikleri bir başka örnek durumu netleştiriyor: “Yemek kurye uygulamalarına sipariş açıyoruz. Gelen siparişin yüzde 35 ile yüzde 40’ını uygulama şirketi komisyon olarak alıyor. Bir de parayı tahsil edebilmek için Pos Makinasını kullandığınız bankaya yüzde 3-5 arasında komisyon ödüyorsunuz. Yani emeği biz veriyoruz, 1.000 liralık bir siparişin 400-450 lirasını komisyonculara kaptırıyoruz.”
Mekanları topluca kötülemek en kolay çözümdür. Peki, bütün bu zorluklara rağmen sektörde sorumsuz, kurallara uymayan işletmeler yok mu? Elbette var.
Eğitimli ve sertifikalı eleman bulmak neredeyse imkansız. Denetimler ise sadece kayıtlı, ruhsatlı mekanlara yapılıyor. Kayıtsız, ruhsatsız mekan açanlara ise kimse uğramıyor. Denetimler, sürekli olarak kaydı olan işletmelere odaklanıyor. Umarım bu acı olay, yetkili kurumların denetim hassasiyetini artırmasına ve sektördeki sorumsuz işletmelerin kararlılıkla ayıklanmasına vesile olur.
Bu satırların yazarı ve sektörün içinden biri olarak, pek çok mekanın ayakta kalabilmek için olağanüstü bir çaba harcadığını bizzat gözlemliyorum.
Ayrıca, sektörün en büyük sivil toplum kuruluşu olan 30 bin üyeli TÜRES derneği var. Başkanı Ramazan Bingöl, işini gücünü bırakmış, ömrünü sektörle ilgili sorunları çözmeye adamış durumda. Ekibiyle birlikte o bakanlık senin, bu genel müdürlük benim diyerek dert anlatıyor, çözüm bulmaya çalışıyor.
Umarım, dünyanın en iyi mutfak sanatlarının sergilendiği bu ülkenin restoranları ve kafeleri, hak ettikleri saygın yere yeniden kavuşur.
Rahmetli gurbetçi ailenin acısı taze ve bu acı kolay unutulmamalıdır.
GÜNDEM KORİDORU
05 Aralık 2025