Ekonomiyi yakından takip eden ve iş dünyasındaki gelişmeleri gündeme taşıyan Türkiye’de İş Dünyası dergisi, “Mahkeme Sohbetleri”nin 12’incisini 23 Temmuz’da gerçekleştirdi. Alanında uzman isimleri bir araya getiren sohbetin konusu bu kez “Kurumlar Sosyal Sorumluluğa Nasıl Bakıyor?” olurken, bu alanda yaşanan değişim rüzgârına vurgu yapıldı…
Türkiye’de İş Dünyası dergisi tarafından gerçekleştirilen, alanında uzman isimlerin katıldığı, “Mahkeme Sohbetleri” buluşma serileri her ay önemli konuları ele almaya devam ediyor. Türkiye’yi ilgilendiren konuları tartışmaya açan buluşmaların bu ayki konusu ise, “Kurumlar Sosyal Sorumluluğa Nasıl Bakıyor?” oldu. 12’incisi gerçekleşen Mahkeme Sohbetleri’ne; Lorbi PR İletişim Ajans Başkanı Mustafa Kaya, Baruthane İletişim Ajansı Başkanı Canan Özpınar, Doret Habib İletişim Danışmanlığı Ajans Başkanı Doret Habib, C-line İletişim Ajansı Kurucu Başkanı Fatma Halil ve Walther Kranz Ajans Başkanı Bilal Boğa katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Türkiye’de İş Dünyası dergisi Genel Yayın Yönetmeni Celal Toprak, kurumların sosyal sorumluluğa bakış açılarının büyük önem taşıdığını belirterek, “Türkiye’de son zamanlarda yaşanan deprem, sel gibi doğal afetlerden sonra birlik ve beraberlik arttı. Kurumlar da bu çerçevede sosyal sorumluluk konusunda çok daha dikkatli ve ciddi eğilim içine girdiler” dedi.
Kurumsal sosyal sorumluluk anlamında Türkiye’nin dünyadaki yeri hakkında düşüncelerini paylaşan C-line İletişim Ajans Kurucu Başkanı Fatma Halil, “Bu konuda şirketleri birbirinden ayırmak lazım. Gerçekten global olan şirketlerimiz var ve çok uzun zamandır zaten sosyal sorumluluk çalışmaları yapıyorlar ve dünyadaki birçok şirketten çok daha iyiler. Bir de çok büyük olmayan ama markalaşmış şirketler söz konusu. Ekonomideki belirsizlikler şirketlerin sosyal sorumluluğa ayırdığı bütçeleri ve zamanları ne yazık ki kısıtlıyor. Dolayısıyla biraz daha önlerini orta vadede görebiliyor olsalar çok daha iyi projeler yapabilir, yurt dışındaki projelerle yarışabilirler ama kendilerini kısıtlayan, daha rölantide sosyal sorumluluk projeleri yapmak zorunda kalıyorlar” dedi.
Fatma Halil, Türkiye’de son zamanlarda yaşanan depremler, orman yangınları, sel olayları gibi doğal afetlerin sosyal sorumluluk açısından farkındalığı daha fazla artırdığına dikkat çekerek, “Yaşanan doğal afetlerden dolayı açılan yaralar televizyonlarda, gazetelerde, sosyal medyada o kadar çok gözler önüne seriliyor ki bizlerin ya da şirketlerin keşfedip, bir derde, probleme merhem olmaya çalışmalarındansa, zaten problemi direkt olarak görüyorlar, eksikliğini hissediyorlar ve tabii ki oralara desteklerde bulunmaya çalışıyorlar. Son zamanlarda yaşanan doğal afetlerin, problemlerin bu kadar çok medyaya yansımış olması insanların sosyal sorumluluk çalışmalarını artırıyor. Buna sadece deprem bölgesi olarak bakmayalım, Karadeniz’deki sel felaketleri de bunlara bir örnek hayvanların şu anki yaşam sıkıntıları, barınakların sıkıntıları gibi konular ne kadar gözler önüne çıkabiliyorsa sosyal sorumluluk çalışmaları da o kadar çok artıyor. Burada da tabii ki ana akım medyaya ve sosyal medyaya büyük görev düşüyor. Bunların dışında çevrecilik, barış, birlikte yaşam, iklimlendirme, sürdürebilirlik gibi konular da önemli. Bu konuları, medya ne kadar çok anlatırsa, farkındalık da o kadar fazla oluşur ve projeler gelişir” şeklinde konuştu.
ŞİRKETLER SOSYAL SORUMLULUKTA ARTIK DAHA BİLİNÇLİ
Çok önemli bir sohbet başlığı altında meslektaşlarıyla bir araya geldiğini dile getiren Walther Kranz Ajans Başkanı Bilal Boğa, “Markalar, deprem sürecinden ve pandemiden önce kurumsal sosyal sorumluluğa daha farklı yaklaşıyorlardı. Ama artık pozitif anlamda daha bilinçli yaklaştıklarını düşünüyorum” dedi.
Deprem ve pandeminin, insanlara toplumsal bilinci oturtmanın ne kadar önemli olduğunu gösterdiğini söyleyen Bilal Boğa, “Gerçekten toplumsal bilinci oturtmadan, kurumların topluma dokunacak projeleri samimi ve içtenlikle yürütmeden bu süreçlerin maddi kazanımlar desteği dışına çıkamadığını gördük. Bu da bize, bir kurum sadece maddi değerle ya da yaptığı bağışlarla değil, bir kriz anında orada fiziksel olarak yer almak adına değil mümkün olduğunca sektörü, dünyayı, toplumu inşa etmek ve pozitif katkı sağlamak adına önemli bir dönüşüm geçirdiğini gösterdi. Bu aslında kurumlara pandeminin ve deprem sürecinin kazandırdığı bir durumdu. Biz iletişimciler olarak markaları mümkün mertebe kurumsal sosyal sorumluluğa entegre etmeye çalışıyoruz. Fakat markaların geçmişteki beklentileriyle bugünkü beklentilerinin çok farklılaştığını görüyoruz” şeklinde konuştu.
“BİZLERE BÜYÜK GÖREVLER DÜŞÜYOR”
Sosyal sorumluluk projelerini çok fazla önemsediğini söyleyen Doret Habib İletişim Danışmanlığı Ajans Başkanı Doret Habib, “Birleşmiş Milletler’de sosyal sorumluluk konusunda iletişim uzmanı olarak kayıtlıyım. Bu anlamda birçok sosyal sorumluluk projesine imza attım. Özellikle gençleri çok önemsiyorum. Genç girişimcileri iş hayatına dahil etmek ve iletişim konusundaki aksaklıklarını çözerek yol haritası çıkarsınlar diye bir kitap yazdım” dedi.
Şirketlerin sosyal sorumluluklara bakışının çok kıymetli olduğunu vurgulayan Habib, “Biz iletişimcilerin sosyal sorumluluk konusunda payımızın çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Çünkü şirketler yaptıkları projeleri kurum içi kültürüne içselleştirdikleri zaman sosyal sorumlulukları vazgeçilmez oluyor. Zaten kurumlar sosyal sorumluluğu önemsemek zorundalar. Ama içselleştiriyorlar mı bu ayrı bir konu. ‘Mış’ gibi yapanlar da var, gerçekten sahip çıkanlarda var. Burada önemli olan içselleştirebilmek. Hatta benim en fazla önemsediğim şey; kurum kültüründe dışarıda değil mesai saatleri içinde kurumların buna zaman ayırıyor olması. Bütün markalarıma da bunu yaptırıyorum. Yani mesainin bir kısmını gönüllülüğe ayırıyoruz. Sadece kurumun bağış yaparak değil de kurum içindeki insanların da aktif olması çok kıymetli. Zaten böyle olunca içselleşiyor. Son zamanlarda deprem bölgesindeki çalışmalar gündemde. Bunun dışında sürdürülebilirlik, yeşil enerji, hayvan hakları ve kadınlara verilen destekler şu an çok kıymetli ve önde gidiyor. Artık kurumların sosyal sorumluluk bilinci olmadan bu zamanda ileri gitme şansları yok” şeklinde konuştu.
Lorbi PR İletişim Ajans Başkanı Mustafa Kaya sosyal sorumluluk konusunun tarihine değinerek, “Sosyal sorumluluk konusu; Sanayi Devrimi öncesi, kapitalizm ardından liberalizm ve ondan sonraki süreçle alakalı genel bir kavram. Sanayi Devrimi öncesinde insanların üretim süreçleri farklıydı, sermayenin biriktiği alan farklıydı. Sanayi toplumu ardından dijitalleşmeyle birlikte sermaye çok farklı bir şekilde değişti. Daha sivrildi diyebiliriz. Toplumun çok büyük bir kısmı orta ve alt gelir grubuna dönüştü. Bilginin, görgünün, yaşam biçiminin sosyal sınıfa göre dizayn olmasıyla eş anlamlı oldu ve olağanüstü sayıda dezavantajlı bir grup oluştu. Bu konuya iki açıdan bakabiliriz. Birincisi; gerçekten sermaye sahiplerinin merhamet duygusu üzerine çalıştığını düşünebiliriz. İkincisi sermaye sahiplerinin sermayelerini gelecekte de var edebilmek için halk arasında bir ayaklanma olmaması adına onların teskin edilmesi, onların belirli anlamda tatmin edilmesi üzerine kurulacak bir yaklaşım diyebiliriz. Sosyal sorumluluk projelerinin başlangıç noktasının bu olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu.
Şirketlerin sosyal sorumluluk konusunda giderek bilinçlendiğini belirten Kaya: “Günümüzde, şirketlerin bir şekilde dezavantajlı gruplara yönelik sosyal sorumluluk çalışması yapması her ne sebeple olursa olsun çok değerli. Artık ülkemizdeki pek çok önemli şirkette toplumdan, doğadan aldığını, tekrar topluma ve doğaya vermesi bir bilincin oluştuğunu görüyoruz. Artık şirketler kız çocuklarına sosyal sorumluluk anlamında destek verdiğinde satışların ne kadar artacağı sorusunu sormuyor. Hatta keşke sosyal sorumluluk adına kanunlar çıksa da tüm şirketler bunu yapmak zorunda kalsa” dedi.
Türkiye’deki şirketlerin sosyal sorumluluk konusuna bakış açılarının değiştiğini söyleyen Baruthane İletişim Ajansı Başkanı Canan Özpınar, “Günümüzde, şirketlerin kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) projelerine bakışı, geçmiş yıllara kıyasla önemli ölçüde değişmiştir. Eskiden KSS projeleri, daha çok imaj iyileştirme ve toplum nezdinde iyi bir izlenim bırakma aracı olarak görülürdü. Şirketler, genellikle ekonomik kazanç sağlama amacıyla sosyal sorumluluk projelerine yatırım yaparken, bu projelerin gerçek etkisini ve sürdürülebilirliğini göz ardı edebiliyordu. Ancak, modern dünyada tüketicilerin artan bilinç düzeyi ve sosyal medya aracılığıyla anında bilgi paylaşımı, şirketleri daha şeffaf ve etkili sosyal sorumluluk politikaları benimsemeye zorladı” şeklinde konuştu.
Canan Özpınar konuşmasına söyle devam etti: “Bugün ise KSS projeleri, şirketlerin uzun vadeli stratejilerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Şirketler, toplumsal sorunlara kalıcı çözümler sunma ve çevresel sürdürülebilirliği sağlama konularına daha fazla odaklanmaktadır. İklim değişikliği, cinsiyet eşitliği, eğitimde fırsat eşitliği ve sağlık gibi konular, KSS projelerinin merkezine yerleşmiştir. Şirketler, bu alanlarda fark oluşturmak için daha proaktif ve yenilikçi yaklaşımlar benimsemekte ve topluma gerçek anlamda katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Bu değişim, sadece topluma fayda sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda şirketlerin marka değerini ve çalışan bağlılığını da artırıyor.”
GÜNDEM KORİDORU
22 Kasım 2024