Savunma sanayii globalde de rüştünü ispatladı

Dünyada söz sahibi olmak ve özgürlüğünü korumak isteyen ülkelerin savunma sanayisine yaptığı yatırımlar diğer ülkelerden ayrışmanın ve bir adım öne çıkmanın temelini oluşturur. Ülkemiz de bu anlamda son yıllarda oldukça başarılı işlere imza attı ve hatta bu alanda ihracatlar yaparak rüştünü ispat eder bir noktaya ulaştı. Yabancı basında da yankı uyandıran sektör artık Türkiye’nin en başarılı alanlarından biri haline geldi. Savunma sanayii denildiğinde akla ilk gelen devlerden olan BMC CEO’su Prof. Dr. Murat Yalçıntaş ile sektörün perspektifini çizerek BMC’nin faaliyetlerini konuştuk.

6dk okuma
Türkiye'de İş Dünyası10.01.2024
Savunma sanayii globalde de rüştünü ispatladı

Savunma sanayii bir ülkenin özgür olmasının birinci koşuludur” diyor BMC CEO’su Prof. Dr. Murat Yalçıntaş ve ekliyor; “Savunma sanayii aslında ülkedeki tüm sektörlerin temeli ve anasıdır. İnternetinden tutun da kullandığımız GPS’lerden röntgenine kadar birçok teknolojinin temeli savunma sanayisidir. Savunma sanayisinin gücü Türkiye’ye önce hür olma şansı verir. Eğer iyi bir savunma sistemine sahip olmak istiyorsanız kendi savunma sanayinizi kendiniz yapmak, kendi silahınızı ve kendi savunma araçlarınızı kendiniz geliştirmek zorundasınız. Bugün BMC olarak savunma alanında kara araçları ihracatında Türkiye birincisiyiz. Tüm Türkiye’nin kara araçları ihracatının yüzde 45’ini geçen sene biz ürettik." Savunma sanayisinde sürekli ürün geliştirilmesi gerektiğini söyleyen Prof. Yalçıntaş, “Savunma sanayii öyle bir sanayi ki her an için yeni ihtiyaçlar ortaya çıkıyor ve bu yeni ihtiyaçlar çerçevesinde de yeni ürünler geliştirmeniz lazım. En son yapılan savaşlarda, özellikle Karabağ Savaşı’nda şu görüldü; teknolojiler, elektronik teknolojiler ve İHA gibi insansız hava araçları orduların en temel gücü olan topçuya karşı çok ciddi bir tehdit oluşturmaya başladı” diye konuştu.

“BİR ARACI TSK KULLANIYORSA O ARAÇ HARİKADIR”

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ürünlerin ihraç edilmesi ile ilgili doğrudan bir payı olduğuna vurgu yapan Murat Yalçıntaş, şu ifadeleri kullandı; “Yabancı askeri yetkililerle veya Savunma Bakanlığı ile bir toplantıya girdiğimizde ve ürünlerimizi gösterdiğimizde bize gelen ilk soru şu oluyor; ‘Türk Silahlı Kuvvetleri bu ürünü kullanıyor mu?’ Eğer cevabımız ‘evet’ ise karşımızdaki kişi bu ürünleri almaya razı oluyor. Bir kere merak ettim ve sordum ‘Bizim ürünümüzün TSK tarafından kullanılıp kullanılmaması sizin için neden bu kadar önemli?’ Cevap aynen şu oldu; ‘Türk Silahlı Kuvvetleri dünyadaki en iyi ordulardan biri. TSK, düzenli olarak harekat yapan bir ordu olduğu için sizin ürünlerinizde düzenli olarak söz konusu alanlarda kullanılıyor. Dolayısıyla eksiği nedir, nasıl iyileştirilir devamlı kontrol altında oluyor ve bunları size bildiriyor. Siz de bu anlamda aracınızı daha da geliştiriyorsunuz. Dolayısıyla eğer bir aracı TSK kullanıyorsa o araç zaten harikadır.’ Bir Türk olarak böyle bir yorum gelmesi bizi de çok gururlandırdı.” Bir ordunun en önemli gücünün top ve topçu gücü olduğunun altını çizen Prof. Dr. Murat Yalçıntaş, son zamanlarda özellikle SİHA'larla ve elektronik harple beraber harp sanatının da çok değişmeye başladığını söyledi.

 BİR ÜRÜN DÜŞÜNÜN Kİ…

Yalçıntaş, TSK’nın talebi doğrultusunda geliştirdikleri ürün ile ilgili şu bilgileri paylaştı; “Siz topçu gücü olarak herhangi bir yerde mevzilenip ateş etmeye karar verdiğiniz, elektroniğinizi açtığınız ve ateş edip termal iz bıraktığınız zaman düşman sizi anında tespit ediyor ve dolayısıyla havadan veya yerden size müdahalede bulunuyor. Dolayısıyla öyle bir ürün geliştirmek gerekti ki, çok kısa zaman içerisinde konuşlanabilsin. Elektroniklerini açtığı zaman atış faaliyetini gerçekleştirebilsin ve daha sonra da bulunduğu yeri hemen terk etsin ki bir düşme ateşi gelirse zarar görmesin. Böyle bir talep gelince Asfat ASELSAN, MKE ve birkaç yerli üreticiyle beraber dünyanın 4 veya 5 ordusunda bulunan 8X8 Kamyon Üzerine Monteli Panter Obüs'ü geliştirdik. Bu öyle bir kara aracı ki gittiği yerde atışa hazır hâle gelmesi bir dakika sürüyor. Sonraki bir buçuk dakika içerisinde altı defa atış yapabiliyor. Sonraki 50 saniye içerisinde ise toparlanıyor ve yerini terk ediyor. Aracı iki sene içerisinde geliştirdik ve şu anda test atışları bitti.”

 TÜRKİYE’DE SAVUNMA SANAYİİ GELİŞİM SÜRECİ

 Ülkemizin savunma sanayii alanındaki gelişim sürecini mercek altına alan Yalçıntaş, şu bilgileri paylaştı; “15. yüzyılla 17. yüzyıl arası Osmanlı’nın savunma sanayisinde teknoloji transfer devri oldu. Osmanlı sultanları arasında savunma sanayinin önemini en fazla kavrayan ve de bu anlamda en fazla gayret gösteren Fatih Sultan Mehmet Han’dır. Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul'u fetheder fethetmez üç tane önemli kurum kuruyor. Bunlar Tophane-i Amire, Baruthane-i Amire ve Tershane-i Amire. Zaten isimlerinden de anlaşılacağı üzere bunlardan biri top yapmak, biri barut yapmak ve sonuncusu da gemi yapmak için kurulmuş. 17. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı düzenli olarak hem Avrupa'daki tüm askeri gelişmeleri takip ediyor hem de kendisine işler yapıyor. 17. yüzyılda bu iş yavaş yavaş durmaya başlıyor. Yapmamaya başlıyorlar ki zaten süreç Osmanlı’nın yıkılışı ile sonlanıyor. 17. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar doğrudan doğruya bağımlılık dönemi başlıyor. Osmanlı Devleti hiçbir şey geliştirmiyor ve ürün yapmıyor. Ardından Almanya ve İngiltere'den silah almaya başlıyor” dedi. Yalçıntaş sözlerini şu şekilde sürdürdü; “Cumhuriyetle beraber Türkiye'de milli üretim hamlesi başlıyor ve burada inanılmaz şeyler yapılıyor. Bunlardan bazıları; Şakir Zümre Bomba Fabrikası, Kayseri Uçak Fabrikası, Nuri Demirağ Uçak Fabrikası ve Kırıkkale Mühimmat Fabrikası. Ancak 1950'li yıllardaki Marshall Yardımı Türkiye'nin kendi kendine yetebilen bir ülke olmasını engelleyerek tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi savunma sanayisi ile ilgili her şeyi dışarıdan temin etmesine sebep oluyor. O dönemde şöyle bir düşünce hakimdi; ‘NATO üyesiyiz ve stratejik dostlarımız var dostlarımız bize zaten her şeyi veriyor. Bizim korunmamamıza yardımcı olacaklardır. Biz niye üretelim ki.’ Bu düşünce 1974 yılına kadar sürüyor. Ne zaman ki Kıbrıs Barış Harekatı’nda Batılı devletler Türkiye’ye olan tüm silah desteğini kesiyor. İşte o zaman savunma sanayisinde dostlukmuş, stratejik ortaklıkmış olmadığı anlaşılıyor. Her ülkenin stratejik anlamda kendi kendine yeterli olması lazım. Eğer kendi kendine yeterli olmazsa işte böyle kritik anda sizi yüz üstü bırakıverirler. 1974 yılından sonra Türkiye artık kendi savunma sanayisine yatırım yapmaya başlıyor. TUSAŞ, ASELSAN, SSB gibi önemli kurumlar kuruluyor.” 2000’li yıllardan sonra yerlilik, millilik ve otonominin ön plana çıktığını söyleyen Murat Yalçıntaş, bunları şu şekilde açıkladı; “2000’li yıllardan sonra üç önemli konu gündeme geldi. Bunlardan birincisi yerlilik. Bu şu demek; stratejik parçaların mümkün olduğu kadar Türkiye’de üretilmesi. Bu kolay bir iş değil tabii ki, her şeyi üretmek de mümkün değil elbet ama Türkiye bugün ciddi anlamda yol kat etti ve daha da ilerleyecek. İkinci önemli konu ise millilik. Buradaki kasıt ise tasarımın bize ait olması. Bir ürünün tasarımının bize ait olması demek fikri mülkiyet haklarının da bize ait olması demek. Üçüncü konu ise otonomi. SİHA’larda, deniz ve kara araçlarında ciddi bir otonomi çalışması var.”

 TÜM BU ÇALIŞMALARDA BMC NEREDE KONUMLANIYOR?

 BMC’nin faaliyetlerinden ve ürünlerinden bahseden Prof. Dr. Murat Yalçıntaş, “BMC yerli ve milli bir marka. BMC’de geliştirdiğimiz tüm araçlar milli, tümünün tasarımı bize ait. Dışarıdan aldığımız bir lisans durumu yok, dolayısıyla araçları istediğimiz gibi değiştirip geliştirebiliyoruz. İstediğimiz sistemleri araca dahil edip, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin müsaade ettiği her ülkeye de satabiliyoruz. Yerliliği de mümkün olduğunca geliştirmeye çalışıyoruz. Bu bize şu anda maddi olarak eksi dönse de uzun vadede biliyoruz ki artı olarak dönecek. İzmir, Sakarya ve İstanbul’da olmak üzere üç ayrı coğrafyada faaliyet gösteriyoruz. Yakın zamanda Ankara’da 800 dönümlük arsa satın aldık, buradaki inşaatımız devam ediyor. Altay tankının üretimini şu anda biz yapıyoruz. İlk iki prototipini TSK’ya teslim ettik. Onlar da 2 yıl kadar test ettikten sonra seri üretime başlayacağız. Şu anda tamamen milli tasarımla yaptığımız Fırtına II var. Altuğ 8x8 ise hem zırhlı personel taşıyıcısı hem de zırhlı muharebe aracı. Onun altında zırhlı araçlarımız olan meşhur Kirpiler var. TSK şu anda Güneydoğu’da bu araçları kullanıyor. Aynı zamanda Ukrayna’nın da bu araçları kullandığını ve beğendiğini çekilen videolar ve paylaşımlarından görebiliyoruz” ifadelerini kullandı.

BU BİR BAYRAK YARIŞI…

 Son olarak hayatına dokunan yazarların bazı sözlerinin kendine yol gösterici olduğunu aktaran Murat Yalçıntaş, sözlerini şu şekilde sonlandırdı; “Yaptığımız ürünlerde hep iki söz bana yol gösterici oldu. Bir tanesi Lübnanlı bir yazar olan Halil Cibran’ın, The Prophet kitabındaki bir sözü. Cibran bu kitapta diyor ki; ‘Dokuduğunuz bir kumaş parçasını sevgiliniz giyecekmiş gibi yüreğinizden çektiğiniz iplerle dokuyun. Yükselttiğiniz binayı sanki içinde sevgiliniz oturacakmış gibi ruhunuzun hızıyla yükseltin. Tohumları şefkatle dikmezseniz ekini severek toplayamazsınız.’ Bütün kalbimle inanarak söylüyorum ki, eğer seve seve çalışmıyor da üzüle üzüle çalışıyorsanız o işi bırakın. İnsanın hakikaten yaptığı işi sevmesi lazım. Biz BMC’de yaptığımız işi çok seviyoruz ve bu yaptığımız işin hem Türk milletine hizmet olduğunu biliyoruz hem de aynı zamanda dünyadaki başka mazlum milletlere de hizmet olduğunu biliyoruz. Diğer bir söz ise Nuri Pakdil’in bir sözü. Bu sözde de şöyle söylüyor Pakdil; ‘En güç durumlarda bile, kendi özünde saklı bir kuvveti, insan, kendisiyle birlikte yine taşımaktadır.’ Doğrulup kalkamıyor musunuz? Direneceksiniz. Herkes düştüğü yerden kalkar. BMC de 1964’ten bu yana çok düşmüş, çok sille yemiş ama her seferinde yeniden ayağa kalkmış. Çünkü biz doğru işi yaptığımıza inanıyoruz. Eninde sonunda belki bir şeyleri yarım bırakacağız ama bizden sonrakiler gelip tamamlayacak, hatta daha da ileri götürecektir. Bu bir bayrak yarışı… Buradaki bütün mesele bayrak yere düşmesin.”

Yorum Yaz