Ülkelerin dış borç sorununa sigorta fonları ile net çözüm

Hepimizin iki temel değeri var, mal ve can… Elde ettiğimiz birikimleri korumanın günümüz dünyasındaki en kolay ve hızlı yolu sigortadan geçtiği halde ne yazık ki bu kavramı yalnızca başımıza kötü bir olay geldiğinde hatırlıyoruz. Biz de Türkiye’de İş Dünyası dergisi olarak bu farkındalığı artırmak ve sigortanın ülke ekonomisine sunmuş olduğu katkıyı konuşmak için sektörün ana karakterlerinden olan ÖzserNEO Sigorta Reasürans Brokerliği Genel Müdürü Ramazan Ülger ile konuştuk…

6dk okuma
Türkiye'de İş Dünyası25.11.2023
Ülkelerin dış borç sorununa sigorta fonları ile net çözüm

Deprem gerçeği sigortanın önemini bir kez daha yüzümüze vurdu. Can sağlığı her şeyden değerli elbet ama unutmamak gerekir ki mal da canın yongası. Yıllarca çalışıp her karışında emeğimiz ve alın terimiz olan varlıklarımızı tek bir kötü olayda tamamen kaybetmek hepimiz için can sıkıcı bir durum. Bu sebeple de sigorta yılların emeğini çöpe atmamak için en önemli enstrüman olarak çıkıyor karşımıza. Sigortanın önemli bir yanı da ülke ekonomisine sağladığı katkı. Sigortanın devlet yönetimi açısından uzun vadeli bir fon biriktirme aracı olduğunu söyleyen ÖzserNEO Sigorta Reasürans Brokerliği Genel Müdürü Ramazan Ülger şunları söyledi; “Bugün depremde de gördüğümüz gibi, bir malınız varsa ve bir afetten, bir olaydan, bir kazadan etkileniyorsa bunu korumanız gerekiyor.

Kaybolan değeri de yerine koymanın tek yolu sigorta. Büyük resme toplumsal açıdan veya devlet yönetimi açısından baktığınız zaman, sigorta aslında bir fon biriktirme aracı. Hem de uzun vadeli bir fon biriktirme aracı. Türdeş riski taşıyan kişiler, kurumlar veya bireyler başına bir iş geldiği zaman faydalanmak için bir prim öder. Aslında bu sayede bir fon biriktirilir. Bunun herkesin bildiği anlamı BES’tir.  Buna emeklilikte birikim olsun diye devlet teşviki de var. Bu fonlar ne kadar büyürse bir başka deyişle ülkede sigorta penetrasyonu ne kadar büyürse ve sigorta çeşitliliği ne kadar artarsa, hayat ve hayat dışı sigortalar için uzun vadeli bir fon oluşturulmuş olur. Fonu büyüyen ülkelerin dış borç sorunu yoktur. Çünkü içeride o kadar birikmiş bir kaynak vardır ki finansal sistem kendi kendine döner. Bundan dolayı sigortayı hem bireyler veya kişiler olarak ele almak hem de toplumsal yapı olarak ele almak lazım. Modern dünyada yaşıyorsanız, artık şehirleşmişseniz, dünyaya entegre olmuşsanız bundan kaçamazsınız.”

ZORUNLU DEPREM SİGORTASINDA NEREDEYİZ?

Günümüzde zorunlu deprem sigortalarında bile henüz istenilen seviyeye ulaşamadığımızın altını çizen Ülger, “Deprem kuşağında olmamıza rağmen sigortalılık oranı yüzde 60. Konutlardaki sigortalılık oranı ise yüzde 30. Bunların yüzde 80, 90 ve hatta 100’lere çıkması lazım ki sigorta penetrasyonu büyüsün. Buradaki esas olan deprem veya doğal afet sigortası gibi konulardır. Bunlar kadastrofik risklerdir ve çok büyük rakamlar tutar. Yeri geldiğinde prim desteği verilmeli, yeri geldiğinde hasar fazlası desteği verilmeli. Dolayısıyla bugünkü DASK sistemini de eleştiriyorum. Bu anlamda daha iyi hale getirilebilir, iyileştirilebilir. Bu işe bütüncül açıdan bakmak lazım. Sigortayı bu ülkenin finansal sistemine katkı sağlayan önemli bir enstrüman olarak görmemiz gerek” dedi.

Zorunlu olan deprem sigortalarını yaptırmayan kişilerin rahatlıkla tespit edilebileceğini belirten Ramazan Ülger, “DASK zorunlu bir proje değil mi? Peki niye zorunlu olduğu halde herkes sigortalı değil? O zaman burada gerçekten zorunlu olan bir uygulamaya geçmek lazım. Bunun yolu ne diye soracak olursanız, artık günümüz teknolojisinde ulaşılamayan bir yer yok. Ulusal adres veri tabanından bütün konutların nokta yeri belli. Sistemi DASK sistemiyle entegre edersiniz, kimin sigortası var kimin yok ortaya çıkar. Bunun için bazı yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Örneğin, yine yapılan eleştirdiğim konulardan bir tanesi bana göre hatalı olan, DASK poliçesi bireysel poliçe olarak yapılamaz. Çünkü bir apartman düşünün 15 dairesi var veya bir site düşünün 150 tane bloğu var. Tek yönetim merkezi mevcut. Bunun içerisinde 20 tanesinin sigortası var 30 tanesinin yok. Hasar oldu yıkıldı. 20 tanesi para aldı, 30 tanesi para almadı. Nasıl geri gelip kaybedilen evi tekrar yapacaklar? Hatta daha da ileriye gidiyorum, o bölge yıkıldıysa imara açılıp açılmayacağına şu anda kamu karar veriyor. Diyor ki, burayı artık imara açmıyoruz. Yeni bir alan verdiği zaman o toplu bir para alınacağı için onun sayesinde orada imarı hızla yapılacak.

Bu kadar büyük bir riskli sigorta fonları veya rezonans koruması yetmiyorsa da hasar fazlası desteği verir. Bu sayede toplumsal olarak devletin yükü de azalacak. Gelişmiş ülkeler bunu çözmüş. Bunun gibi sigortanın büyüyeceği alanlar o kadar çok ki. Aynı şekilde KOBİ’lerde de sigortalılık oranı yüzde 30. Türkiye’nin ticaretinin, sanayisinin, büyük çoğunluğu oluşturan KOBİ’ler için bu oran çok düşük” dedi.

Sigortalılık oranlarının artması için bir yönlendirmeye ihtiyaç olduğunu ifade eden Ramazan Ülger, “Kamu otoritesi bunu teşvik etmeli. Kamu otoritesi yapmalı demiyorum. Sistemini kurmalı. Sistemini doğru kurmalı ve denetlemeli. Örneğin günümüzde en önemli konulardan birisi de bireylerin sağlığı. Artık büyük çoğunluk özel hastanelere gidiyor. Burada bir katkı payı var. Tamamlayıcı sağlık sigortası diye bir poliçe var. Bu oranı ne kadar artırırsak sağlık hizmetinden de o kadar kaliteli hizmet alınır."

 “TÜRKİYE SİGORTACILIKTAN ÇOK KÂR EDEMİYOR”

Türkiye’nin sigorta sektöründe çok kârlı bir ülke olmadığına dikkat çeken Ülger; “Türkiye sigortacılık alanında çok karlı bir ülke, çok kar eden bir sektör değil. Çünkü öngörülemeyen hızlı maliyet artışları çıktığı zaman buna yetecek sermaye kalmıyor veya fiyat baskılanıyor. Şimdi siz örneğin arabaya Kasko yapıyorsunuz, bütün araçlar kasko yapmıyor. Riski en yüksek olanlar yapıyor. Bu da fiyatı yükseltiyor” şeklinde konuştu.

Ülkemizin sürdürülebilirliğine en çok katkı sunan sektör şüphesiz ki tarım. Bu alandaki sigortalılık oranlarına da değinen Ülger, “Tarımda da sigortalılık oranı ne yazık ki istenilen seviyede değil. Yüzde 60 civarlarında seyrediyor ama orada şöyle mesafe aldık, herkesin ulaşabileceği ve yaptırılabilecek prim var çünkü primin yüzde 50’sine devlet desteği var. Oranın çok işlevsel bir yapısı var. Eskiden tarımdan, doğal afetlerden veya tarım ürünleri zarar gördüğü zaman devlet desteği geliyordu, kurullar kuruluyordu, hasar tespiti yapılıyordu. Şimdi bu yasayla tarım sigortası kapsama alanına alınan hiçbir işletme veya ürüne devlet desteği verilmiyor. Onun yerine sigorta primini karşılıyor. Bir ürüne devlet destek olmak istiyorsa priminin yüzde 100’üne kadar karşılayabiliyor. Bunu da her yıl bütçeliyor. Sigorta matematik işidir ve her şeyi ölçebilirsiniz. Bu sayede çok iyi işleyen bir sistem var. Her yıl sürekli sigortalılık oranı artıyor. Zamana ihtiyaç vardı ancak o zaman geçti. Artık ülkemizde doluya, dona teminat veriliyor hatta kuraklığa bile teminat veriliyor. Bu çok önemli bir gelişme. Tarım sigortası o kadar kabul gördü ki bu en alt gelir grubuna hitap eden bir sigorta olmasına rağmen kabul gördü” açıklamalarında bulundu.

“DİJİTALLEŞME ZAMAN VE MEKÂNDAN TASARRUF SAĞLADI”

Her sektör olduğu gibi sigorta sektörü de dijitalleşme sürecine adapte olmaya başladı. Dijital anlamda sektörün gidişatını değerlendiren Ramazan Ülger, şunları söyledi; “Dijitalleşmeyi ikiye bölmek lazım. Bir tüketici ne kadar dijitalleşti, iki bunun ne kadarı satışa dönüyor? Tüketicilerin, bireysel poliçeler alan, paket poliçe alan trafik sigortası kasko tamamlayıcı konut, DASK gibi poliçe alan müşterilerin yüzde 80’i dijitalleşti. Günlük olarak bizim platformumuza giren yüz binlerce kişi var. Bunların girme sebebi, yapacağı ürünün içeriğine bakıyor, satış fiyatına bakıyor, şartlarına bakıyor ve karar alıyor. Dijitalleşme mekânı ve mesafeyi ortadan kaldırdı. Telefona ve sisteme ihtiyacınızı azalttı.”

GENÇLERİN SİGORTAYA BAKIŞI NASIL?

Gençlerin sigortaya bakışı açısı hakkında da bilgiler paylaşan Ülger şunları söyledi; “Yeni kuşak duygusal değil daha sonuç odaklı. Böyle uzun uzun meselelerin felsefesini yapmaya değil ne koyarım ne alır ne veririm diye düşünüyor. Çok daha net onun için belki de iletişim kurmakta zorlanıyoruz. Biz biraz millet olarak görerek bakarak öğrenen insanlarız. Eski sigorta şirketinde bir proje yapmıştık. Çiftçilere hayat sigortası. Herkes bu olmaz dedi. Biz de bir bekleyin her köyde bir kişi ölsün, eninde sonunda bir kaza yapsın o insanların borcunun silindiğini yardım edildiğini gördükten sonra o olur. Mesela şu anda o kurumda hayat sigortası veya kaza sigortası olmayan çiftçi kalmadı.”

Yorum Yaz