Türkiye'de Gündem

Tuncay Özilhan: Orta gelir tuzağından kurtulmak zorundayız

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı 8 Aralık tarihinde Ankara’da düzenlendi. Toplantıda TÜSİAD tarafından yıl boyunca düzenlenen “Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılına Girerken” ana temalı çalıştay dizisinin çıktıları sunuldu.

6dk okuma
Türkiye'de İş Dünyası08.12.2023
Tuncay Özilhan: Orta gelir tuzağından kurtulmak zorundayız

TÜSİAD, Cumhuriyetimizin 100. yılındaki son Yüksek İstişare Konseyi toplantısını 8 Aralık 2023, Cuma günü Ankara’da Sheraton Oteli’nde gerçekleştirdi. Toplantıda TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan’ın açılış konuşmalarının ardından, TÜSİAD tarafından yıl boyunca düzenlenen “Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına Girerken” ana temalı çalıştay dizisinin çıktılarının sunulduğu bir panel yer aldı.

“EKONOMİNİN TEMEL ÖNCELİĞİ BÜYÜMEK DEĞİL, İNSANLARIN MUTLULUĞU OLMALI”

Toplantının açılışında konuşan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, “Artık ekonomimizin temel önceliği ne pahasına olursa olsun yüksek büyüme sağlamak olmamalı. Hedefimiz insanlarımızın mutluluğu, özgürlüğü, refah içinde, özgüveni yüksek biçimde yaşaması olmalı. Bu ise kısa vadeli ekonomik kazanımlara değil uzun vadeli olarak bilimde, teknolojide, kültürde, sanatta ve sporda ilerlemeye, sürdürülebilirliğe, kapsayıcılığa, iyi yaşam koşulları sağlayacak istihdam olanaklarını geliştirmeye bağlı” dedi.

Güçlü bir piyasa ekonomisinin temel özelliğinin güçlü bir kurumsal yapı ve sağlam bir hukuk sistemi olduğuna dikkat çeken Özilhan; demokratik toplumların tecrübelerinden yola çıkarak şu ifadeleri kullandı; “Modern bir hukuk devletinde herkesin can ve mal güvenliği garanti altındadır. Sözleşmeler hukuk sistemi içinde uygulanır. Yargılama adildir; herkes adalet önünde eşittir. Yasalar açık ve nettir; herkese eşit uygulanır. Mahkeme kararlarında çelişki olmaz ve herkes için bağlayıcıdır. Uluslararası normlara ve sözleşmelere riayet edilir. Mevzuat değişikliğinde en iyi uygulamalara bakılır; ilgili tarafların görüşü alınır; etki analizi yapılır. Güçlü piyasa ekonomilerinde yönetim sisteminde ve kararlarda öngörülebilirlik esastır. Şeffaflık ve hesapverebilirlik güvence altındadır. Güçler ayrılığı ve denge ve denetleme mekanizmaları etkin çalışır.  Çoğunlukçuluğa değil çoğulculuğa önem verilir. Düzenleyici kurumlar özerktir. Atamalarda sadece liyakat etkili olur. Böyle bir ortamda girişimler ekonomik kararlarını alırken geleceğe güven içinde bakarlar. Güçlü piyasa ekonomilerinde ekonomik kararlarda kliantalizme yer olmaz, sadece ekonomik değişkenlere göre karar alınır. Bu koşulların sağlanamadığı durumda ülkenin risk primi yükselir; yatırımların maliyeti artar; yolsuzluklar ve haksız uygulamalar yaygınlaşır. Modern bir hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla etkin işlemediği bir ülkeye yabancı yatırımcılar ilgi duymaz. Yabancı yatırımlar doğrudan sermaye yatırımları yerine sıcak para biçimini alır” diye konuştu. 

Gelişmenin koşullarından birisinin de makroekonomik istikrarın korunmasına verilen önem olduğunu dile getiren Tuncay Özilhan, sözlerini şöyle sürdürdü, “Makroekonomik istikrarı sağlamak için genel kabul gören para ve maliye politikaları izlenir. Makroekonomik istikrar ve hukukun üstünlüğü, uzun vadede öngörülebilirlik sağlayarak yatırım kararlarının alınmasını kolaylaştırır. Bu da bilime ve eğitime verilen önemle birleştiğinde teknolojik ilerlemenin önünü açar. Teknolojik ilerleme, verimlilik ve toplumsal refah artışının esas kaynağıdır. Teknolojik ilerlemeye dayanmayan büyüme süreçleri cılızdır, dengesizdir ve devamlı değildir.”

ORTALAMA ÜCRET İLE ASGARİ ÜCRET ARASINDAKİ MAKAS GİDEREK KAPANIYOR

“Bir süredir hapsolduğumuz orta gelir tuzağından kurtulmak ve artık yüksek gelirli ülkeler arasında yer almak zorundayız” diyen Özilhan, bugün daha umutlu bir noktada olduğumuza dikkat çekerek, “Yeni ekonomi yönetimiyle birlikte, piyasaların ekonomi politikalarına güveninin yükseldiği bir döneme girdik. Ekonomi politikalarında son 10 yılda öngörülebilirliğin azaldığı ve oynaklığın yüksek olduğu bir dönemin ardından Mayıs ayından bu yana, geleneksel politikalara dönüldü. Teoride ve uygulamada performansını iyi değerlendirebildiğimiz bu politikalar yatırımcılar için yatırım ufkunun uzamasını sağlıyor. Seçimlerin öncesinde 900 baz puana dayanmış olan Ülke Risk Priminin 350 baz puana kadar gerilemesi uzun vadeli yatırımların finansman imkanlarını genişletiyor. Ekonomimizdeki bu gelişmeler geçen hafta açıklanmış olan büyüme verileri ışığında daha da dikkat çekiyor. Yüksek enflasyon geçmiş dönemde büyümenin yapısını bozmuştu. Ekonomimiz, ihracat ve yatırıma değil yüksek tüketime dayalı bir patikaya oturmuştu. Şimdi bir dengelenme sürecinin başladığı dikkati çekiyor.  Aşırı tüketime dayanan bir büyüme modelinin sürdürülebilir olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu nedenle geçmiş dönemin ekonomik sorunlarının arkasındaki neden olan enflasyonla mücadelede mutlaka başarılı olmamız gerekiyor. Merkez Bankamızın para politikasında sıkılaşma yönünde doğru adımlar atmaya başlaması enflasyon sorununun çözüleceğine duyduğumuz umudu pekiştiriyor. Kademeli şekilde ilerleyen bu süreçle birlikte önümüzdeki yıl fiyat istikrarının sağlanmasında önemli bir aşamaya geleceğimizi umuyoruz” açıklamalarında bulundu.  

Ortalama ücret ile asgari ücret arasındaki makasın giderek kapandığını belirten Özilhan ayrıca, "Güçlü piyasa ekonomilerinde gelir dağılımı adaletsizliklerini hafifletmek ve kapsayıcılığı artırmak üzere sosyal güvenlik ve sosyal refah programlarının güçlü olduğu da dikkati çeker" dedi.

HER TOPLANTIDA EŞİTLİK, ADALET, DEMOKRASİ VE KADIN KAVRAMLARI ÖNE ÇIKTI

İkinci yüzyıla girerken ülkemizin önündeki temel ikilemleri dört temel soru altında ele alan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, şunları söyledi; “İkinci yüzyılımıza girerken, ‘Cumhuriyeti ve demokrasiyi birlikte nasıl güçlendireceğiz’, ‘Küresel dönüşümlerde ulusal stratejimizi nasıl konumlandıracağız’, ‘Refahı artırırken adil bölüşümü nasıl yapacağız’, ‘Kalkınmayı sağlarken çevreyi nasıl koruyacağız’. Türkiye'nin yeni dönemde bu ikilemleri birbiriyle nasıl uyumlaştıracağı üzerine farklı kesimlerin beraber düşünmesi için bir zemin oluşturduk. Farklı çalıştaylarda ele alsak da aslında konuların birbirinden çok da ayrılamadığını gördük. Ekolojik krizin demokrasi krizinden, ekonomik krizin toplumsal krizden bağımsız düşünülemeyeceği berrak şekilde ortaya çıktı. Sorunların çözümünün kural bazlı ve veriye dayalı yönetim sisteminden, katılımcılıktan, karar süreçlerine yerinden katılımın öneminden, kurumlar arasında iş birliği ve koordinasyonun güçlendirilmesinden geçtiğini gördük. Farklı boyutlarıyla da olsa, her bir toplantıda eşitlik, adalet, demokrasi ve kadın kavramlarının öne çıktığını, ele alınan tüm meselelerle ilişkilendirildiğini duyduk. Zaten bildiğimiz bir noktayı, bir kez daha hatırlayarak gururlandık. Her alanda, her düşünce yapısından, çok tecrübeli ve kıymetli, en önemlisi, bilgisini iyi bir ortak gelecek için seferber etmeye hazır insanımız var. 2’nci yüzyılımız için ihtiyaç duyacağımız politikaları en iyi şekilde tasarlayabiliriz. Bu konuda içimiz rahat olabilir.”

“BAKIŞ AÇIMIZDA RADİKAL DEĞİŞİM ŞART”

Turan, sözlerini şöyle sürdürdü; “Konuşmak gereken çok fazla konu, her konunun çok fazla ayrıntısı, her ayrıntının çok fazla tarafı var. Üstelik hepsi birbirini ilgilendiriyor. Yani işimiz çok zor ve çetrefilli. Bakış açımızda radikal değişim şart. Bakış açışımızı değiştirdiğimizde göreceğiz ki, zor sorunlar kolaylaşacak. Çünkü birinin çözümü, diğerlerini de çözüme yaklaştıracak. Biz biliyoruz ki, sorunları çözmek için ihtiyaç duyduğumuz akla, bilgiye ve tecrübeye sahibiz. Tecrübeliyiz. Yüz yılın birikimine dayanıyoruz. Bilgeyiz. Kimlik farklılıkları bizi ayrıştırmaz. Farklılıklarımız ortak gelecek hayalimizi zenginleştirir. Ferasetimiz var. Kazanımlarımızı olduğu kadar eksikliklerimizi de biliriz. Coğrafyamız bir ateş çemberine dönmüşken, dünyada çok çeşitli savrulmalar yaşanıyorken, bir yüz yıl önce yazmıştık, yine destan yazabiliriz. Biz ülkemizin potansiyelinin, çok yüksek olduğuna inanıyoruz. Bu potansiyeli harekete geçirmek için azimliyiz, kararlıyız. Bu noktada iktidarıyla, muhalefetiyle, tüm siyasi aktörlere bir çağrı yapmak istiyorum. Bütün kazanımlarımızı üst üste koyalım, kilitleri açalım, çözüm için yeni yollar bulalım. Bunun için gereken tartışma ve uzlaşma zeminini sağlama sorumluluğu siyaset kurumuna düşüyor. Gelin, 2’nci yüzyılımızda ihtiyaç duyduğumuz sıçrama için, demokratik tartışma ve toplumsal diyalog kapılarını açalım.”



Türkiye'de Gündem
Yorum Yaz