Yazarlar

Geleceğin otomotivi nasıl olacak?

Otomotiv sektörü dünyada önemli bir değişim ve dönüşümden geçiyor.

6dk okuma
Türkiye'de İş Dünyası13.06.2023
Geleceğin otomotivi nasıl olacak?

Otomotiv ülke ekonomisine katkısı ve teknolojik gelişimleri hızlandıran yenilikleri ortaya çıkarmasıyla öncü sektörlerin başında geliyor. Öyle ki değişen ve dijitalleşen dünyanın dinamiklerine ayak uyduran bu sektörde her geçen gün devrim niteliğinde bir gelişmeyi duymak mümkün… Ancak değişen tüketici istekleri artık yeşil gelecekten yana. Ülkemizde üsleri olan tüm global markaların sıfır karbon salımlı modelleri bir an önce üretmeye başlaması gerektiğine dikkat çeken Vesiile A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Aybar, aksi takdirde yıllık 31 milyar Dolar düzeyine çıkmış otomotiv ihracat gelirimizin ortadan kalkabileceğini söylüyor.

Otomotiv sektörü dünyada önemli bir değişim ve dönüşümden geçiyor. Hemen her gün otomotiv endüstrisi hakkında birçok yenilikçi gelişme gündeme geliyor. Özellikle 2010’lu yıllardan itibaren başlayan büyük dönüşümü yaşanabilir bir dünya için başlatan otomotiv endüstrisi, içinde bulunduğumuz yüzyılda bu büyük dönüşümü tamamlamayı ve karbondan arınmış mobiliteyi, insanlığa armağan etme yolunda emin ve güçlü adımlar atıyor. Otomotiv sektöründe yarım asrı aşkın süredir faaliyet gösteren Vesiile A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Aybar ile sektör dinamiklerini ve devrim niteliğindeki gelişmeleri konuştuk…


“ELEKTRİKLİ TAŞITLARIN PAZAR PAYI YÜZDE 14"

Otomotiv endüstrisinin dünyamız için büyük bir ekonomik güç olduğunu söyleyen İbrahim Aybar, “Yıllık bazda üretimden satışlara baktığımızda 2 trilyon Dolar değerinde bir büyüklük söz konusu. Otomotiv ile gelişen yan sektörleri de kattığımızda ekonomik büyüklük 5 trilyon Dolar düzeyine çıkıyor. Şimdilerde bu büyük ekonomik güç, içten yanmalı motorlu taşıtlardan sıfır karbon salımlı, elektrik enerjisi tüketen taşıtlara hızla dönüşmeye başladı. Yeryüzünde 1,5 milyar adede yaklaşan içten yanmalı motorlu taşıtların elektrik motorlu taşıtlarla yer değiştirmesine şahitlik ediyoruz. 2022 yılında yeni üretilerek satılan toplam 84 milyon motorlu taşıtın 10,2 milyon adedi bataryadan elektrikli (BEV) taşıt oldu ve pazar payı yüzde 14’e ulaştı” diye konuştu. Bu noktada Çinli otomotiv markalarına dikkat çeken Aybar, “En çok satış yapan 10 bataryadan elektrikli (BEV) otomobilin yedi tanesi Çin markalarına ait. Tesla ise, son aylarda Çin menşeli BYD markasına ilk sırayı kaptırsa da yine yıllık bazda en çok BEV satışı yapan marka. İçinde bulunduğumuz 2023 yılında global olarak 88 milyon motorlu taşıtın yeni üretilerek satılacağını LMC Automotiv öngörüyor. Bunların içinde satışı beklenen BEV cinsi taşıt ise 17 milyonu, pazar payı ise yüzde 20’yi bulacak” dedi.

“SEKTÖR STOKSUZ ÇALIŞMANIN CEZASINI ÇEKTİ”


2020 yılından başlayarak 2022 yılının sonlarına kadar tüm dünyayı derinden etkileyen Covid-19 salgını sosyoekonomik faaliyete de ciddi darbe vurdu. Bu darbeyi derinden hisseden sektörlerden birinin de global otomotiv sektörü olduğuna dikkat çeken İbrahim Aybar, yarı iletken çipdarlığının bu süreçte yaşanan en çarpıcı örnek olduğunu ifade etti. Aybar, “Otomotiv endüstrisi, çip gibi komponent tedariğinde ağırlıklı olarak uzak doğu ülkelerine bağımlı olmanın ve stoksuz çalışmanın cezasını çektiler. Artık yeni eğilim off-shore değil, on-shore veya near-shore tedarik politikaları oluyor. Yani, otomotiv endüstrisi kuruluşları bulundukları ülkede veya hemen ona komşu ülkelerde tedarikçi yatırımı yapıyorlar. Ülke yönetimlerinden tam destek almış durumdalar. Otomotiv endüstrisi için ikinci darbe ise 2022 yılının Şubat sonlarında başlayan Rusya – Ukrayna savaşı oldu. Avrupa ülkelerinin çoğunlukla Rusya’dan temin ettiği enerji başta olmak üzere otomotiv ham madde tedariği ambargo nedeniyle kesildi. Tedarik edilebilenlerde ise maliyet çok yükseldi” şeklinde konuştu.


“ÜLKEMİZ ELEKTRİKLİ ARAÇLARA TEMKİNLİ YAKLAŞIYOR”

Yeşil dönüşümün dönüm noktasının, 7 Haziran 2015 tarihinde G7 ülkeleri liderlerinin Almanya’da yaptıkları toplantı sonrası aldıkları karar olduğunun altını çizen Aybar, “O gün liderler, 2100 yılına kadar ülkelerinde karbon salımını tamamen sıfırlayacaklarını açıkladılar. Bu karar tüm dünyada büyük etki yaptı. Eşik yıllar olarak 2030, 2050 ve 2070 yılları ortaya çıktı. Gelişmelere bakarsak örneğin AB, Yeşil Mutabakat ile 2035 ten itibaren içten yanmalı motor üretim ve satışını yasakladı. Biden hükümeti ABD’de 2030 yılında otomotiv satışlarının en az yüzde 50’sinin karbon salımı yapmayan taşıtlar olacağı sözünü verdi. 2050 yılı ise karbon nötr ortamına ulaşma yılı olarak birçok ülkede kabul edildi. Türkiye olarak biz 2053 yılında karbon nötr taahhüdü verdik” dedi. İbrahim Aybar sözlerine şu şekilde devam etti; “Ülke olarak ilk kez 2011 yılında bataryadan elektrik tüketen sıfır karbon salımlı Renault Fluence otomobili yerli üretmeye ve satışa başlayarak öncülük ettik. Bende bizzat bu projenin yönetimindeydim. Ama satış ve ihracat başarılı olamayınca 2013 yılında üretim sona erdi. Daha sonraki yıllarda bildiğiniz yerli ve milli TOGG proje sürecimiz tamamlandı ve bu yıl üretim ile satışı başladı. Ford Otosan da bu yıl bataryadan elektrikli E-Transit ticari taşıtı üretmeye ve satmaya başladı.

Öte yandan halen 30’u aşkın bataryadan elektrikli farklı marka ve model otomobil ülkemizde satış yapıyor. Satışların ülkemizde sürekli arttığını görüyoruz. Geçen yıl 7 bin 733 bataryadan elektrikli otomobil satışı oldu. Bu yılın ilk dört ayında ise şimdiden 7 bin 500 adedi geçti ve pazar payı yüzde 3’ü buldu. Yıl sonunda Togg etkisiyle satışların 40 bini geçmesini bekliyoruz. Ancak henüz insanımız bataryadan elektrikli otomobillere temkinli yaklaşıyor. Bunun birinci nedeni menzil. Ortalama 300 kilometre sürüşten sonra şarj etmek gerekiyor. Şarj etmek için en az yarım saat durmak ve şarj fiyatının akaryakıta göre ucuz olması da gerekiyor. Bu noktada ortaya çıkan bir diğer sorun ise durulacak yerde şarj ünitesinin olup olmaması. Ne yazık ki henüz ülkemizde yeterli şarj ünitesi kurulamadığı gibi, apartmanlarda şarj ünitesi kurmak için altyapı sorunlu olabiliyor.


“PAZARIN YÜZDE 15’İ OTONOM ARAÇLARDAN OLUŞACAK”

Yapay zeka, artırılmış gerçeklik ve bağlantılı taşıtlarla otomotiv dünyasında hayatımıza giren nesnelerin interneti gibi gelişmeler artık otomotiv endüstrisinin yönünü çok net gösteriyor. “Yönümüz otonom, yani sürücüsüz taşıtlara doğru gidiyor” diyerek teknolojinin önemine değinen Aybar, otomotiv şirketlerinin öngörülerine göre 2030’lu yılların başında pazarın yüzde 15’ine yakınının otonom taşıtlardan oluşacağını söyledi. Otonom araçların yaygınlaşmasıyla iki önemli kazanıma dikkat çeken İbrahim Aybar bunları şu şekilde anlattı; “Bu kazanımlardan ilki; direksiyondaki insanların şehir içlerindeki yoğun trafik nedeniyle günün minimum iki saatini işleriyle ilgilenmeden yollarda ve trafiğe dikkat ederek geçirmek zorunda olmaları. Günde sekiz saat işiyle meşgul olan, üreten insanların iki saatini trafikte verimsiz harcamayıp ekonomiye katmaları mümkün olsa muazzam bir ekonomik büyüme gerçekleşebilir. İkinci kazanım ise trafik güvenliği. Birbirleriyle ve yollardaki sensörlerle sürekli haberleşen taşıtlar trafik güvenliğini mutlak sağladıkça yılda 1,2 milyon insanın canı kurtulacağı gibi en az 2 trilyon Dolar üzerinde büyük bir maddi kayıp önlenecek.”

“YENİ HÜKÜMETLE İNOVASYON POLİTİKASININ TAM ZAMANI”

“İnovasyon konusunda karnemiz henüz iyi değil” diyerek 2022 sonunda Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü tarafından yayınlanan Küresel İnovasyon Endeksi’ne göre Türkiye’nin 41’inci sıradan 37’nci sıraya yükseldiğini ancak G20 üyesi olarak bu sıralamanın bize yetmediğini aktaran Aybar, “Bu alanda ne kadar iyi olursak, ürettiklerimizin katma değeri o kadar yüksek olacak ve ekonomik zenginliğimiz artacak. İhraç ettiğimiz ürünlerde kilogram başına hala 2 Dolar altında gelir elde ederken ithalatta kilogram başına 4 Dolar’a yakın ödeme yapıyoruz. İhraç ürünlerimizin değerini artırmanın yolu ise; ürünlerin içine fikri mülkiyet koymak ve patent sayımızı artırmaktan geçiyor. Bunun için teknoparklarda, kuluçka merkezlerinde çalışan genç girişimcilerimizi daha çok desteklemeliyiz. Bu alanda önemli bütçeler ayıran kurum ve kuruluşları devlet olarak daha çok teşvik etmeliyiz. Bana göre yeni hükümetle birlikte bu yıl yeni bir Ar-Ge ve inovasyon politikasının tam zamanı. Yoksa, giderek daha da dijitalleşen dünya ile yaptığımız ticaretteki açığı kapayabilmemiz mümkün olmaz” dedi.

ÇİP KRİZİ ÖNÜMÜZDEKİ İKİ YIL İÇİNDE BİTECEK

2023 yılının ilk çeyreği tamamlandı. Ülkemizdeki satışlar ODMD verilerine göre geçen yılın yüzde 50 üzerinde seyre diyor. ACEA verileri de Avrupa pazarında satışların geçen yıla göre yüzde 11 in üzerinde arttığını söylüyor. LMC ise global satışların bu yıl 88 milyon adedi bulacağını öngörüyor. Bu da yüzde 5 artış demek. Peki, dünyada devam eden yüksek enflasyon ve yüksek kredi faizleri gerçeğine rağmen bu artış neden oluyor dersiniz? İbrahim Aybar bu sorunun cevabını şu şekilde veriyor;

“Geçen iki yıl boyunca motorlu taşıt almayı bekleyenlerde büyük bir talep birikmesi olmuştu. Üretim ve tedarik şartları normale döndükçe satışlarda artış görmeye başladık. Özellikle yarı iletken çip tedarik merkezlerinde belirgin bir iyileşme bu artışa öncülük ediyor. KPMG tarafından 151 yarı iletken çip üreticisi şirketlerin tepe yöneticileri arasında henüz yeni yapılan bir araştırma, otomotiv endüstrisinin bu yıl yarı iletken çip üreticilerinin gelirlerini artıran en önemli müşteri kitlesi olacağını gösteriyor. Böylece, 18 yıldan bu yana en büyük alıcı konumundaki kablosuz iletişim cihazları grubu ikinci sıraya itilmiş durumda. Üçüncü sırada nesnelerin interneti, dördüncü sırada bulut teknolojileri ve beşinci sırada ise yapay zekâ grubu bulunuyor.


KPMG‘ye göre otomotiv sektöründe kullanılacak çiplerden elde edilecek gelir, 2030 yılları ortasında 200 milyar Dolar’ı aşacak ve 2040 yılında 250 milyar Dolar olacak. Halen bu gelirin 50 milyar Dolar olduğunu hatırlarsak yılda yüzde 8 büyüme olacak demektir. Günümüzün motorlu taşıtlarının her birinde binin üzerinde çip ihtiyacı varken sürücüsüz yani otonom taşıtlar bunun en az iki katına ihtiyaç duyuyor. Öyle ki artık çipler bir taşıt için stratejik öncelik taşır hale gelmiş durumda. Özetle, içinde bulunduğumuz 2023 yılı içinde çip darlığı ortadan kalkmaya başlayacak. Tamamen bitmesi ise önümüzdeki iki yıl içinde söz konusu olacak.”


“TEHLİKE BÜYÜK; OTOMOTİV İHRACAT GELİRİMİZ ORTADAN KALKABİLİR”

Ülkemizin otomotiv üretimi ve ihracatında dünyada söz sahibi olabilmesi için ne tür adımlar atmamız gerektiği ile ilgili bilgiler veren İbrahim Aybar şöyle konuştu; “Yıllarca içten yanmalı motora sahip otomotiv ürünlerini üretmek üzere yoğun yatırımlar yaptık. Geçen yıla kadar AB ülkelerine en fazla ihracat yapan ülke olarak öne çıktık. Ama geçen yıl Çin, üretmeye başladığı yüzlerce model bataryadan elektrikli modellerle Avrupa pazarını istila etmeye başladı ve bizim yıllık 7 milyar Dolar ihracat gelirimizi 15 milyar Dolar ile iki katı geçmiş oldu. Çünkü biz artık Avrupa ülkelerinin tercih ettiği bataryadan elektrikli taşıt üretimini çeşitlendiremiyoruz. Halen seri üretebildiğimiz Togg otomobili ve Ford E-Transit modeli. Togg’un Avrupa pazarlarına 2025 yılında ihraç edileceğini düşünürsek işimiz zor. Ülkemizde üreterek yoğun ihracat yapan Renault, Fiat, Hyundai, Toyota gibi global markaların ülkemizde bataryadan elektrikli yeni modellerini artık üretmeye başlamaları gerekiyor. Son günlerde sadece Tofaş Bursa tesislerinde, Fiat markasını bünyesinde barındıran Stellantis grubunun bir yeni elektrikli model üretim hazırlığına önümüzdeki Temmuz ayında başlayacağını duyduk, o kadar” dedi. Ülke olarak geç kaldığımızın altını çizen Aybar, ülkemizde üsleri olan tüm global markaların sıfır karbon salımlı modelleri bir an önce üretmeye başlaması gerektiğine dikkat çekerek şunları söyledi; “Üstelik ürettiklerimizi mümkün mertebe karbon salımı olmayan proseslerle üretmek de gerekiyor. Kullanılan enerji yenilenebilir olmalı, tedarik edilen komponentler karbon içermemeli gibi… Aksi halde 2026’dan itibaren AB ülkelerine ihraç ederken sınırda karbon vergisi ödemeye başlarsak rekabetçi de olamayız. Tehlike büyük. Yoksa 31 milyar Dolar/yıl düzeyine çıkmış otomotiv ihracat gelirimiz ortadan kalkabilir.”

Otomotiv
Yorum Yaz