Söyleşi

Katlanabilir ahşap tuğla'nın 'türetkenist' mimarı: Adem Arıbaş

Tüketim kültürünün içerisinde kaybolup giden insanoğlu, artık birçok kavramın değerini yitirmiş, üretkenlikten vazgeçmiş ve sürdürülebilir sistemden uzaklaşmış bir hale geldi. Yeni bir şeyler söylemek, yeni bir şeyler üretmek artık üşengeçlikle birleşen kanaatkar tavırla imkansız hale geliyor. Ancak tabii ki dünyamızın dönmesi için de hala üreten, düşünen ve olmayanı ortaya çıkarmak adına çalışan önemli isimler de yok değil. Adem Arıbaş da bu isimlerden. Tıp eğitimini 6’ncı sınıfta bırakan ve insanlığa faydalı bir buluşun altında imzasının olması için hareket eden bir isim. Buluşla ödül kazanan Brick-B’nin mucidi. Dergimizin “Sıra Dışı” röportajları serisinde katlanabilir ahşap tuğlayı ortaya çıkaran Arıbaş’ı konuk ettik…

6dk okuma
Türkiye'de İş Dünyası17.03.2022
Katlanabilir ahşap tuğla'nın 'türetkenist' mimarı: Adem Arıbaş

Tüketim kültürünün içerisinde kaybolup giden insanoğlu, artık birçok kavramın değerini yitirmiş, üretkenlikten vazgeçmiş ve sürdürülebilir sistemden uzaklaşmış bir hale geldi. Yeni bir şeyler söylemek, yeni bir şeyler üretmek artık üşengeçlikle birleşen kanaatkar tavırla imkansız hale geliyor. Ancak tabii ki dünyamızın dönmesi için de hala üreten, düşünen ve olmayanı ortaya çıkarmak adına çalışan önemli isimler de yok değil. Adem Arıbaş da bu isimlerden. Tıp eğitimini 6’ncı sınıfta bırakan ve insanlığa faydalı bir buluşun altında imzasının olması için hareket eden bir isim. Buluşla ödül kazanan Brick-B’nin mucidi. Dergimizin “Sıra Dışı” röportajları serisinde katlanabilir ahşap tuğlayı ortaya çıkaran Arıbaş’ı konuk ettik…

Ankara’da tıp okurken bir anda yaşantınıza başka bir yön verdiniz ve yeni bir hikâye yazdınız. Bu sebeple sizi tanımak isteriz. Adem Arıbaş kimdir, neler yaptı, neler yapıyor?

Evet, okulumu yarım bıraktım ve kendi ürünümü geliştirdim aslında. Ancak şöyle anlatayım; tıp okurken aynı zamanda bir dergi grubunda da reklam müdürüydüm. Aklıma doktorlara yönelik bir kredi kartı çıkartmak gibi bir fikir geldi ve o fikri bir bankayla yürütmeye başladık. Böylece pazarlamanın da içerisine dahil oldum. Ürün geliştirme ne demek o zaman anladım. Çünkü bir fikrim vardı ve fikrimin peşinden gittim, olmayan bir şeyler üretmek en büyük hayalimdi. Zaten doktor olmuş olsaydım da kanser enstitüsü gibi bir yerde çalışmak istiyordum. Var olanı tekrar yapmak yerine, olmayan bir şeyi yapmaya daha fazla ilgim vardı hep. Ben de o dönem önemli bir fikrin hayata geçmesi için neler gerekiyor diye pazarlama tarafında iş yaparak öğreniyordum. Bir pazar araştırması, tüketici araştırması ne demek, ürün araştırması ne demek… Bunlarla ilgili kavramlara ilk o zaman denk geldim. O zaman ister istemez bir müşteri analizi yaptım. Bizim müşterimiz neydi, doktorlardı. Doktorlarla ilgili bir veriye ulaştım. O veride doktorların mesleki tatminsizlik oranının yüzde 80 olduğunu görmüştüm. O zaman dedim ki ben bu yüzde 80’in içinde olmak istemiyorum. Doktorluğu o dönem kafamda aslında tamamen silmiştim. Bir insan, yani bir doktor nasıl olur da işini sevmez? Ya da işini sevmeyen bir insanın başarılı olmasını nasıl umabiliriz ki? Binlerce yıldan beri, herkesin ağzına pelesenk olmuştur. Herkes herkese akıl verir, öğüt verir ‘sevdiğin işi yap’ diye. Ama bakıyorsun insanlar mutsuz… Bu paradoks, bu çelişki bence çok garip… İnsan bunun üzerine düşünmeli.

Bu düşünceye sahip olduktan sonra nasıl bir yol izlediniz peki? Brick-B fikri nasıl ortaya çıktı?

Reklamcılık yaptığım dönemlerde de Türkiye’nin en büyük sorunlarından bir tanesinin özgün ürün fikri üretememek olduğunu fark ettim. Reklamcılık yapmak kolay, ama bir ürün üretmek, o ürünü markalaştırmak dünyanın en zor şeyi. Geçtiğimiz günlerde açıklandı Apple’ın değeri. Tam 3 trilyon dolar. Türkiye dâhil birçok ülkenin gayrisafi millî hasılasından yukarıda bir rakam. O sırada ben marka ve marka kimliği oluşturma konusunda kendimi uzmanlaştırmıştım, ajansımı da öyle geliştirmiştim. Çok büyük bir inşaat firmasıyla da özel işlere imza atmıştım. Hatta marka ‘Super Brands’e seçilmişti. Firma, Super Brands’e giren tek inşaat firmasıydı. Ancak daha sonra reklamcılığı bırakmaya karar verdim ve tam da o dönemlerde katlanır tuğlayı gerçekleştirmeye karar verdim. Amacım zaten dünyada olmayan bir şeyi hayata geçirmek ve dünyanın en büyük sorunlarından bir tanesi olan, lojistik, sürdürülebilirlik, tekrar tekrar kullanım, malzeme yetersizliği gibi konulara bir çözüm bulmaktı. Çalışmalarıma da böyle başladım. Katlanır tuğlayı yaptıktan sonra da yaptığım başka enteresan, benzeri olmayan ürünler de var. Bu sebeple ben kendime şu anda artık “türetkenist” diyorum, tasarımcı demiyorum. Türetilebilir ürünler üreten tasarımcıyım. Tamamen üretilebilir ürünler. Bir ürünün sürdürülebilir olması demek onun uzun süre kullanılabilir olması demek değil. İnsanoğlu ne istiyor; değişim istiyor, yenilik istiyor. Eğer yaptığınız ürün o yeniliğe adapte olamıyorsa, o ürününüzün sürdürülebilirliğinden de bahsedemezsiniz.

USTAYA GEREK KALMADAN DEĞİŞİM MÜMKÜN

Tam da burada zaten karşımıza “Brick-B” çıkıyor, katlanabilir ahşap tuğla. Cenevre’de de bununla buluş ödülü kazandınız. Bunun çıkış hikâyesinden ve tam olarak nasıl tanımlanması gerektiğinden bahsedebilir misiniz bize?

Brick-B tam olarak şu; dünyanın ilk ve tek tersinir, başkalaşabilir ve katlanabilir yapı sistemi. Artık Brick-B bir yapı sistemi hâline geldi. Sistem dediğiniz şey biliyorsunuz bütün parçalarıyla uyum hâlinde olması gereken bir toplamı, bir bütünü ifade ediyor. Dolayısıyla artık Brick-B bir yapı elemanı olmaktan öte, bir yapı sistemi hâline geldi şu anda. Brick-B ile dört ana sektör üzerinde kullanıma uygun yapılar inşa edilebiliyor; fuar sektörü, housing yani ev yapımı, tiny house dâhil buna, bölücü duvarlar ve play house dediğimiz oyun evleri yapımı.

Ahşap tuğlanın inşaat sektörü için sunduğu avantajlar neler? Yaşantımıza daha fazla dâhil olduğunda bize ne gibi faydalar sağlayacak?

Az önce konuştuğumuz gibi. Yenilik, yenilenme ihtiyacı, değişim ihtiyacı hayatımızda hep var olacak. Geçenlerde Avrupa Yakası adlı dizinin bir bölüme denk geldim, tesadüf bu ya. Evin babası diyor ki; “nişanı da burada, evde yapalım, mutfağı değiştirelim.” Kadın, evin annesi, “Aman olmaz! Ben öyle toz toprak, kırdılı-döktülü, boyalı, pisli işler istemem kalsın” diyor. Brick-B’nin en büyük avantajı, en ufacık bir pislik, toz ve moloz çıkarmaması. Bunu da hatta sıfır atıklı şekilde halledebiliyorsunuz. Bu bağlamda dünyadaki gerçekten sıfır atıklı tek ürün diyebilirim. Molozu yok bir kere. Ürün tekrar tekrar kullanılabiliyor. Bir evde kullanılmaya başlandığı zaman, sonuçta bir ev dediğiniz şey odalardan oluşuyor. İnsanlar istediği zaman bu odaları kimseye muhtaç kalmadan, bir ustaya bile ihtiyaç duymadan, biraz ürünle haşır neşir olduktan sonra kendileri de saatler içerisinde çok rahatlıkla istediği değişimi yapabilir. Yapamazsa da bizim servis ekibimizden bedeli karşılığında hizmet isteyebilir. Dilediği değişikliği masrafsız külfetsiz ve kolaylıklar sağlayabilir.

Ahşabı konuşurken akla direkt sürdürülebilirlik, çevre, doğa, ağacı kesme vs. konuları geliyor. Burada Brick-B çevre bilinciyle ürün kullanımı konusunda ne durumda? O konudaki sürdürülebilirlik altyapısında neler var?

Yine çok iddialı konuşacağım. Bu bağlamda benzersiz bir ürün. Neden benzersiz? Ahşap dünyada kendini yenileyebilen tek malzeme. Bir beton kendisini yenileyemez. Bir betonu da dönüştürmek mümkün ama şu anda dünya ortalaması, gelişmiş ülkelerde yüzde 30’a bile çıkamıyor. İçindeki kumu ayrıştıracaksın falan filan… Hem uzun hem de bayağı da masraflı bir iş. Ek olarak, günümüzde ahşap endüstriyel bir ürün hâline geldi. Birçok Avrupa ülkesinde, endüstriyel ahşap üretimi artık sanayinin temel kollarından biri hâline geldi. Bizde henüz yeni başladık. Sertifikalı, sürdürülebilir ağaçlar üretmeye çalışıyoruz fakat henüz daha yolun çok başındayız. Zaten ahşap kendi bünyesinde karbon barındırdığı, karbon tuttuğu için en basitinden bir betona karşı bile yaklaşık 2-3 kat daha avantajlı. Dünyadaki sera gazının yaklaşık yüzde 50’sinden inşaat sektörü tek başına sorumlu. Bunun yanı sıra, ahşabın doğaya dönmesinin hiçbir zararı yok. Bir betonun, hele o sadece keşke betondan olsa, komple o molozun çevreye verdiği zararın gerçek boyutları hesap edilemiyor bile! Dünyanın en büyük çevre sorunlarından bir tanesi bu atık sorunu aslında.

ÜRÜN ABD’DE PATENT ALDI

Kendi makinenizi de kendiniz tasarladınız diye biliyorum ilk Brick-B’yi yaparken. Oradaki o mühendislik bilgisini nasıl oluşturdunuz? Oradaki fikir nasıl ortaya çıktı veya Brick-B neden özel bir makineye ihtiyaç duyuyor?

Mühendislik bilgisi bende değildi tam olarak, çünkü bu konuda uzman arkadaşlarla çalıştık. Biz ne istediğimizi söyledik onlara, onlar da buna göre bir makine tasarladılar. Biz bu makinenin doğru olup olmadığını kontrol eden, test eden taraf olduk. Çünkü ürünü eşsiz kılan o aradaki bağlantı özel bir teknikti ve özel bir makineyle çalışılması gerekiyordu. Bunu da şöyle anlatayım; ürünümüz ABD’de patent aldı. ABD’de patent almak öyle kolay bir şey değil. Her yıl on binlerce patent tasarımı yapılıp arasından bizim ürünümüzün patent aldığını düşünürsek gerçekten özel bir şey yaptığımız anlaşılacaktır.

Ürünün böylesine önemli nitelikleri olmasına rağmen biraz görmesi gerektiği değeri görmemiş, gerekli tepkiyi alamamış gibi. Sebebi neydi bunun?

Şu anda dünyada bu ürüne karşı tepkisizlik yok aslında. Dünya sadece şunu bekliyor; benim daha çok prototip yapmamı. Daha çok üretim yapmamı, üretim sistemimi kurmamı bekliyorlar. Bunu böyle ifade etmek en doğrusu olacak. Tabi bu kadar ötelenmesinin sebepleri arasında benim de iki seneye yakın ürünle hiç ilgilenmemem de yatıyor. Belli bir dönem ürünle ilgili yatırım yapmaya ara vermiştim. Şimdi tekrar çalışmalara hız kazandırdım ve artık ürünü Avrupa’ya çıkartmaya çalışıyorum. Aslında benim ürünümün zamanı tam şimdi. Ben de artık Avrupa’ya, dünyaya çıkmaya hazırlanıyorum.

Peki, bunların ışığında Adem Arıbaş’ın gelecek vizyonunda neler var? Brick-B ile dünya markası olmak mı hedef?

Ürünü kesinlikle dünya markası haline getirmek istiyoruz. Şu anda birkaç iş modeli üzerine de kafa yoruyorum. Bu iş modellerinden bir tanesi beni en çok cezbedeni “open source” hâline getirmeyi düşünüyorum. Çünkü dünyanın sürdürülebilir ürünlere ihtiyacı var. Bu sebeple de benim tek başıma devasa bir fabrika kurup, bu ürünü üretmem yerine, var olan imalat- hanelerle bilgimi, teknik bilgiyi paylaşıp onlarla ortak hareket etmeyi planlıyorum. Onlarla beraber kolektif bir networkle çalışmayı hedefliyorum. Benim kimseye rakip olmadığım, onların bana rakip olmadığı, herkesin birbirine ortak olduğu bir model beni daha çok cezbediyor. Önümüzdeki günlerin neyi getireceğini bilmemekle birlikte fuar sektöründeki çalışmalarıma ağırlık vereceğim. Bu anlamda da özellikle o sektörde hizmet veren temsilcilerle çalışabilirim, bayilik verebilirim v.s. Onla ilgili çalışmalarım var.

Söyleşi
Yorum Yaz