Yazarlar

Güvenilir Ve Yaşanabilir Kentler Nasıl Olmalı?

Herkes güvendiği bir şehirde ve güvende hissettiği bir evde yaşamak ister. Kent, sürekli değişen ve kendi içinde bir dinamiğe sahip organizmadır. Bizlerin bu değişimi kabul etmesi ve hızlı ayak uydurması güvende hissetmenin temelini oluşturur. Şehirlerin daha güvenilebilir olması için gerek devlet yetkililerinin gerekse insanların elini taşın altına koyması ve dönüşümü kabul etmesi gerekir. Yaşadığımız felaket sonrası gözler güvenilir konutlar, çevre teknolojileri ve sigorta kavramlarına çevrilmişken bizde dosya konumuzla soru işaretlerinize yanıt aradık…

6dk okuma
Türkiye'de İş Dünyası04.04.2023
Güvenilir Ve Yaşanabilir Kentler Nasıl Olmalı?

Herkes güvendiği bir şehirde ve güvende hissettiği bir evde yaşamak ister. Kent, sürekli değişen ve kendi içinde bir dinamiğe sahip organizmadır. Bizlerin bu değişimi kabul etmesi ve hızlı ayak uydurması güvende hissetmenin temelini oluşturur. Şehirlerin daha güvenilebilir olması için gerek devlet yetkililerinin gerekse insanların elini taşın altına koyması ve dönüşümü kabul etmesi gerekir. Yaşadığımız felaket sonrası gözler güvenilir konutlar, çevre teknolojileri ve sigorta kavramlarına çevrilmişken bizde dosya konumuzla soru işaretlerinize yanıt aradık…

Ülkemiz 6 Şubat tarihinde yaşadığı yıkıcı sarsıntının izlerini silmeye çalışırken, bir yandan da karşı karşıya kalabileceğimiz yeni depremler için çalışmalara başladı. Bu süreçte bir kez daha anladık kiinsan evinde kendini güvende hissetmek ister. Bu sadece fiziki güvenliği değil, aynı zamanda evin sağlamlığını da kapsar. Bu iç güdü ile "dayanıklı ve güvenilir binaların nasıl olması gerektiği" merak edilen soruların başında geldi. Herkes kendi binasının sağlamlığını sorgularken, yüksek riskli illerimizden olan İstanbul’dan göç başladı bile. Bu göçün çözüm olup olmayacağı ise merak konusu… Dayanıklı ve güvenilir binaların yanında deprem sonrası sorgulanan bir diğer konu başlıkları da çevre teknolojilerinin önemi ve herkesi yakından ilgilendiren sigorta konusu oldu. Doğal Afet Sigortaları Kurumu’ndan (DASK) yapılan açıklamada, deprem sonrası yaşanan acı tecrübelerin, sigortalı olma eğilimini etkileyip sigortalılık oranlarında bir artışa neden olduğu belirtildi. Gelinen noktada yaşadığımız depremin ardından Deprem Sigortası’na talep yüzde 200 arttı.

EN YAŞANABİLİR BEŞ KENT

Hazır dosya konumuz "Yaşanabilir Kentlerken" Forbes’in yapmış olduğu Türkiye’nin en yaşanabilir kentler sıralamasında ilk beş şehre bir göz atalım. 94 başlıkta hazırlanan raporda Türkiye’nin yaşamak ve çalışmak için en iyi şehirleri belirlendi. Forbes bu araştırmasında şehirleri yaşanabilirlik, yenilikçi, hizmetlere erişilebilirlik, üretim potansiyeli, ticaret becerisi verilerine göre sıraladı. Birinci sırada hepimizin şu sıralar kaçmak istediği İstanbul var. İstanbul’un genel endeks puanı 68,9 olarak belirlenmiş. İstanbul iş olanağı olarak hala Türkiye’nin diğer bölgelerinden önde fakat, son yıllarda şehre gelen ve sayıları milyonu aşan mültecilerle birlikte hayat pahalılığının artması ve büyük İstanbul depreminin yaklaşmakta olması İstanbul’u yine de ilk sıradan alıkoymamış.

İstanbul'daki 1 milyon 250 bin binanın ne yazık ki yüzde 70'i yorgun ve 2000 yılı öncesi yapılmış (İBB Deprem ve Doğal Afet Komisyonu Başkanı ve mühendis Kadem Ekşi). Bu rakamlar İstanbul açısından büyük bir riski beraberinde getiriyor. İkinci sırada sizin de tahmin ettiğiniz gibi Ankara var. Ankara’nın genel endeks puanı ise 66,13 olarak hesaplanmış. Sanayi, sağlık ve eğitim altyapısının gelişmişliği, suç oranının düşük olması, kişi başına kamu yatırımının ve kişi başına mevduatın yüksek olması gibi faktörler Ankara’nın ikinci sıraya yerleşmesi için karşımıza çıkan en önemli etkenlerden bazıları. Ankara’da büyük bir deprem riski olmamakla beraber şehrin en büyük sorunlarından biri geçtiğimiz yılda gördüğümüz sel felaketi. Şehrin alt yapısı için ciddi çalışmalar gerektiği aşikâr. Üçüncü sırada bizi 62,39 genel endeks puanı ile İzmir karşılıyor. İzmir’in ekonomisini ağırlıklı olarak sanayi, ticaret, ulaştırma-haberleşme ve tarımsal faaliyetler oluşturuyor. Sosyal yaşamı ve kültür sanat etkinlikleriyle ünlü şehirlerimizin başında gelen İzmir, deprem açısından ise riskli şehirlerimizin başında geliyor. Dördüncü sırada ise 61,46 genel endeks puanı ile İstanbulluların deprem riskinin yeniden gün yüzüne çıkmasıyla kaçış kapısı olan Tekirdağ geliyor. Kırklareli, Edirne ve Tekirdağ ticaret odalarının açıkladığı verilere göre, bölgede depremden sonra 53 binin üzerinde işlem gerçekleşti. Bu rakamlara baktığımızda da Tekirdağ’ın artık eskisi kadar ucuz olmadığını söylemek mümkün. Son olarak sırada Türkiye’nin en kalabalık 10’uncu şehri Kocaeli var. Kocaeli 59,98 genel endeks puanı ile listenin beşinci sırasında yer alıyor. Ülkenin en büyük sanayi ve ticaret merkezlerinden biri olan Kocaeli, yabancı sermayeli ve büyük ölçekli işletmelerin tercih ettiği illerin başında geliyor.

DOSYADA NELER VAR?

‘Güvenilir ve yaşanabilir kentler nasıl olmalı?’ Ana başlığında incelediğimiz dayanıklı binalar nasıl olmalı?, Sigorta ve çevre teknolojileri ile ilgili merak edilenleri sizler için derledik…

  1. Güvenilir ve yaşanabilir kentlerde dayanıklı binalar nasıl olmalı? Bu soru deprem sonrası herkesi yakından ilgilendiren ve en çok merak edilen soruların başında geldi. Bizlerde bu sorunun yanıtını sektör temsilcilerinden Mir Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Mirmahmutoğulları, Siltaş Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Murat Özdemir, FSM Doğan Yapı Teknolojiler Yönetim Kurulu Başkanı ve Yüksek İnşaat Mühendisi Adnan Doğan ve Kentsel Dönüşüm Uzmanı Mimar Nihat Şen’den aldık…
  2. Güvenilir ve yaşanabilir kentlerde sigorta kavramı… Zorunlu Deprem Sigortası’nın ne denli önemi olduğunu bir kez daha gördük… Ülkemizde şu andaki sigortalılık oranlarını ve deprem sigortasının önemini öğrenmek için sorularımızı DASK Teknik İşleticisi Türk Reasürans Genel Müdürü Selva Eren ve Maher Holding Sigorta Grubu Başkanı Ahmet Yaşar’a yönelttik.
  3. Son olarak güvenilir ve yaşanabilir kentlerde çevre teknolojileri… Temiz, sürdürülebilir üretim, kaynak verimliliği, kirliliği kaynağında önleme, çevre dostu ürün geliştirme kavramları çevre teknolojilerinin ilgilendiği en temel konular arasında geliyor. İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Doğanay Tolunay, TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkan Engin Çörüşlü ve İZAYDAŞ Genel Müdürü Muhammet Saraç’tan bu kapsamdaki çalışmalarını ve atılması gereken adımları dinledik.
İBRAHİM MİRMAHMUTOĞULLARI
MİR HOLDİNG YÖNETİM KURULU BAŞKANI

İNSANI GAM BİNAYI NEM YIKAR

Deprem sonrası konuşulan konuların başında bina yaparken kâr amaçlı kazanç sağlayabilmesi için binada bazı şeyleri eksik yaptığı geliyor. Bunun müteahhitin vicdanı ile alakalı bir durum olduğunu ancak bazı konulara onlarında gücünün yetmediğini söyleyen MİR Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Mirmahmutoğulları, “Müteahhitin yaptığı yanlışlardan öte müteahhitlerin gücünün yetmediği bir rutubet sorunu var. Bu sorun binamız için güvenlik riski doğuruyor. Binaların temeline bohça sererler. Bohçaların ömürleri vardır. En kaliteli bohça firması bile 3 ila 5 yıl garanti verebilir. Binalarımızın ömrü 3-5 yıl değil ki. Bohça yapılırken de zorlukları var. Ama diyelim ki bohça sağlam yapıldı, o bohça yırtıldığında bir noktasından bile delinse binanın tabanından oluşan su kapileri etki ile tırmanmaya başlar. Binanın değer kaybının ana unsurlarından bir tanesi bu. Binanın en önemli yeri temelidir ve bu durum önce temeli sonra bodrum katı daha sonrasında ise zemin katı etkiler” dedi.

“KURU SANILAN TOPRAĞIN İÇİNDE YÜZDE 60 SU VAR”

Rutubetin bina sağlığı için oldukça tehlikeli olduğunu belirten Mirmahmutoğulları, “İnsanı gam binayı nem yıkar. Rutubetin dört tane büyük tehlikesi var.

Betonu ve demiri korozyona uğratıyor. Diğer üç madde küf, radon gazı ve sıva ile boya dökülmeleri. En önemli madde ise beton ve demiri korozyona uğratması. Su da masum değil. Suyun içinde toplam 14 tane element var. Klor, oksijen ve karbondioksit var. Tırmanan bu suyun içindeki elementler tahrip etme gücünü artırıyor. Betona ulaşıp hamurunu bozuyor. Çeliğe ulaşıp korozyona neden oluyor. Çeliğe ulaşması demek ise halk tabiriyle konuşmak gerekirse çeliği şişiriyor. Şişince betonun pas payını çatlatıyor. Statikçi bunların hesabını yapmaz. Statikçi binanın sağlam bir biçimde durması için hesaplıyor” diye konuştu. Rutubet ve nemi önlemenin mümkün olmadığını söyleyen Mirmahmutoğulları şöyle konuştu; “Nemin olmadığı bir yer yoktur. Kuru sandığımız toprak bile içinde tuzlu su barındırıyor ve bu oran yüzde 60 seviyesinde. Bohça yırtılırsa nem kaçınılmaz. Hatta nem tırmanma özelliği bulunuyor. İki, üç kat yukarı yükselebilir. Bunu önlemek için binayı yukarı kaldırıp altına bohça yapamayacağımıza göre topraktan binaya geçen gizli suyu engelleme şansımız yok. Bunun çözümü var aslında. Bilimsel olarak suyun verdiği tahribatı önlemek mümkün. Ultrasonic bir cihazımız var. Bebek annenin karnında nasıl görülüyorsa, bizde bina içinde duvarlara dokunarak 12 santimetre içindeki rutubetleri görüyoruz. Teknolojiyi bir ana kumanda merkezi ile kontrol ediyoruz. Bu cihazı bodrum kata koyuyoruz. İşimiz bodrum katta gerçekleşiyor. Binlerce bina analizi yaptık rutubetin yürümediğini görmedik. Demek ki bohçaların beş yıl ömrü var. Ses dalgalarıyla binaya çıkan suyu kurutuyoruz. Çok pahalı bir ürün değil. Binayı nemden ve rutubetten kurutuyor. Binanın hayatını önleyen bir cihaz. Küçük bir cihaz ve küçük bir kâr marjıyla satıyoruz. Deprem sonrası daha uygun fiyatlara veriyoruz.”

“BİNALAR FABRİKADA ÜRETİLMELİ”

8 büyüklüğünde ve 11 şiddetinde deprem dayanacak bir sistem geliştirdiklerini ifade eden Mirmahmutoğulları, bu teknoloji ile ilgili şu bilgileri verdi; “Masip betonarme ile kısa sürede gerçekleştiren bir ev ürettik. Finlandiya ve Almanya başta olmak üzere Avrupa’ya satıyoruz. Kısa sürede evi kurabiliyoruz. Fabrikada üretip yerine götürüp koyuyoruz. Evi şantiyede üretmekten vazgeçmemiz lazım. Fabrikada yapılan üretimler mükemmel hassasiyetle yapılıyor.”

MURAT ÖZDEMİR
SİLTAŞ YAPI YÖNETİM KURULU BAŞKAN YARDIMCISI

İNSANI YEŞİL ALANA DAVET EDEN KENTLER İNŞA EDİLMELİ

Deprem kuşağı üzerinde konumlanan bir ülke olarak depreme karşı dayanıklı binalarda oturmak en büyük hakkımız. Bu noktada mevcut yapı stoğumuzun yetersiz olduğunu biliyoruz. Çünkü dayanıklı binalar demek, belli ulusal ve uluslararası yönetmeliklere uygun inşa edilmiş yapılar anlamına geliyor. Binaların dayanıklılık karnesinde öne çıkan maddelerin başında kullanılan teknolojilerin belirleyici bir rol üstlendiğini ifade eden Siltaş Yapı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Murat Özdemir, “Örneğin, darbe emici sistemler istenmeyen sarsıntıları önleme noktasında başarılı sonuçlar sağlıyor. Bu teknoloji, kinetik enerjiyi bir hidrolik sıvı tarafından emilen ısı enerjisine dönüştürerek sarsıntıları minimize ediyor. Darbe emici sistemlerin yanı sıra dünya üzerinde kullanılan çok çeşitli teknolojiler mevcut. Yine örnek vermek gerekirse karadan gelen kuvvetlere karşı taban izolasyon teknolojileri tercih edilebilir. Çelik, kauçuk ve kurşundan yapılmış esnek pedlerin üzerine yapılan binalarda deprem esnasında izolatörler titreşir ve yapının kendisi sabit kalır. Diğer bir öne çıkan teknolojiler arasında titreşimli kontrol cihazları geliyor. Bu yöntemde binaların her seviyesine bir kiriş ve kolon arasına damperler yerleştiriliyor. Deprem oluştuğunda ise binada meydana gelen titreşimler damperle içindeki pistonlara aktarılıyor ve enerji titreşimin gücünü dağıtarak ısıya dönüştürüyor” diye konuştu.

“SOKAKLARA RENK GELMELİ”

Yaşanılabilir ve sürdürülebilir kentler için o kentin bir parçası olan toplumun da katılım sağlayacağı bir strateji belirlenmesi gerektiğini söyleyen Özdemir, “Bu noktada akla ilk ulaşım geliyor. İstanbul başta olmak üzere tüm dünya metropollerinde araç yoğunluğu giderek artıyor. Öncelikle toplumun bu konuda bilinçlendirilmeli gerekiyor. İnsanlar bireysel araçlardan ziyade toplu taşıma sistemlerine yönlendirilmeli. Yaya hareketliliği artırılmalı, bunun içinse araba sürmeyi değil yürümeyi teşvik edecek yaya yolları inşa edilmeli. Bugün kentlilerin en çok ihtiyaç duyduğu şeylerin başında yeşil alanlar geliyor. Açık hava ve alan kullanımını artıracak yeşil alanlar fazlalaştırılmalı. Medeniyetin kıstası sayılan kaldırımların yüksekliği minimum düzeyde tutulmalı, yaşlı, engelli ve çocuklar için kullanılabilir hale getirilmeli, görme engelli bireyler için sarı kabartmalı şeritler tüm hat boyunca devam etmeli. Sokaklarda ve kaldırımlarda gri hakim renk olmamalı, yaşayan şehirler için basit boya ve peyzaj dokunuşlarıyla sokaklara renk gelmeli. Kısaca çevresel, ekonomik, sosyal ve kültürel faktörlerin iyileştirildiği, insanı betona değil açık havaya davet eden, alt yapının kusursuz bir şekilde işlediği modern kentler inşa edilmeli” dedi.

YENİ EVİM PROJESİNE İKİ DESTEK

Son dönemlerde en çok araştırılan projelerin başında gelen Yeni Evim projesine iki büyük proje ile destek verdiklerini aktaran Özdemir, şunları söyledi; “Bu projelerimizden ilki Siltaş Comfort… Siltaş Comfort da her projemizde olduğu gibi Siltaş Yapı çizgisini, kalitesini ve tasarım anlayışını yansıtıyor. Projemiz; sıra dışı mimarisi, yatırım değeri, seçkin yaşam tarzı, her beğeniye uygun farklı daire tipleri ve alışılmışın dışındaki sosyal olanakları ile fark yaratıyor. Anadolu Yakası’nın oksijen deposu Aydos Ormanı’na birkaç dakika mesafede, İstanbul’un en hızlı değer kazanan bölgelerinden Sancaktepe’de konumlanıyor. İstanbul’un en sağlam zeminli bölgelerinden birinde, yüksek deprem standartları ve deprem yönetmeliğine uygun olarak, radye temel ve betonarme karkas sistemi ile inşa ediliyor. Bir diğer projemiz ise Siltaş Panorama… Adını, önü hiç kapanmayacak panoramik deniz manzarasından alan Siltaş Panorama projemizi de yoğun şehir rutininde hep istenen ama ikinci plana atılan o yaşamı sunmak için tasarladık.”

MAHMUT DERELİ
Torkam Holding İcra Kurulu Başkanı

26 GÜNDE 276 ANAHTAR TESLİMİ

Kahramanmaraş merkezli iki yıkıcı deprem, bölgede yaşamayan bizleri bile derinden etkilerken, bölgede yaşayanlara deyim yerindeyse kıyameti yaşattı. Gıda hayati bir ihtiyaç ancak bölgede mevsim şartlarının soğuk ve sert olması barınma ihtiyacını da zorunlu kıldı. Bu ihtiyaca hızla yanıt vermek için çalışmalar yapılsa da herkes için çözüme ulaşılamadı. Ancak bir firma var ki yalnızca 26 günde tam 276 aileyi eve kavuşturdu. Dile kolay tam 276 depremzede aile, Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı tarafından yaptırılan evlerle buluştu.Torkam, şimdi de Hatay’ın Antakya ilçesindeki depremzedelere yardım için kolları sıvadı.

KONUT REKORU

Gaziantep’in İslahiye ilçesinde 26 günde yaptığı 276 konutun detaylarını anlatan Torkam Holding İcra Kurulu Başkanı Mahmut Dereli, “Depremzede vatandaşlarımız için gece gündüz demeden üç vardiya çalışmak suretiyle çelik ve yığma duvar olarak; çevre düzenlemesi, altyapısı ve oyun alanlarıyla beraber Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’nın da büyük desteği ile bu evleri inşa ettik. Depremle birlikte malzemeye erişimde çok ciddi sıkıntılar yaşandı. Olağanüstü hal kapsamında deprem bölgesi için üretim yapanlara öncelik verildiği için ürünlere ulaşımda çok sıkıntı yaşamadık. Geriye yalnızca işçilik kalmıştı… Bizde mevcut şantiyelerimizdeki vasıflı ve kaliteli elemanlarımızın hepsini bölgeye toplayarak gece gündüz çalışarak bunu başardık. Şu anda birde Hatay için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Buranın da bitmesiyle tam 44 günde 900 adet 1+1 prefabrik ev ile depremzede vatandaşlarımızı buluşturacağız. Geri kalan işçiliği de kendi içimizde seferberlik ilan ederek mevcut şantiyelerimizdeki vasıflı ve kaliteli elemanlarımızı hepsini oraya topladık. Gece gündüz çalışarak bu konutların hızla tamamlanmasını sağladık” dedi.

“YARDIMLAR SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMALI”

İslahiye projesinde yaşamın başladığını aktaran Mahmut Dereli, “Vatandaşlarımız şu anda yapılan konutlarda oturmaya başladı. Devletimiz ile birlikte seferber olarak konutların bu kadar kısa sürede yapılabileceğini kanıtladık. Oradaki durum gerçekten çok üzücü. Bu sebeple tüm şirketler, holdingler, sivil toplum kuruluşları, siyasiler tamamen bu bölgelere odaklanmalı. Bazı yardımların yavaşladığını görüyoruz. Buradan el çekilmemeli. Çünkü asıl zamanı şimdi. O ilk anda bir duygusallıkla koordinasyonu tıkayacak şekilde yardımlar yapıldı. Bu yardımların koordineli, sürdürülebilir ve planlı bir şekle dönüştürülmesi gerekiyor” diye konuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı 0,69 oran ve 15 yıl vadeli konut kredisine ulaşmada yer yer sıkıntılar çekildiğinden bahseden Dereli, şöyle konuştu; “Özel bankaların bunlara pek uymadığını görüyoruz. Devlet Kamu Bankaları’nın tabii piyasa yapıcı rolünden dolayı daha kolay hareket edebiliyorlar. Ama özel bankalarda ise bir isteksizlik hali söz konusu. 2’nin üzerinde faiz oranları varken 0,69 oranı özel bankalara cazip gelmiyor olabilir. Ancak bu ülkemiz ve sektör için önemli bir gelişme. Fiyatların yükseldiği ve kendine bir yol arayarak stabile oturmaya çalıştığı bir dönemde böyle bir açıklama olması oldukça kıymetli.” Son olarak gayrimenkuldeki yükselişe değinen Mahmut Dereli, “Konut fiyatlarında düşüş yaşanacağını düşünmüyorum. Gayrimenkul ve konut fiyatlarındaki en önemli etkenlerden biri arsa… Siz 2 milyon TL’ye bir konut alırsanız bunun 1 milyon TL’si arsa bedeli. Dolayısıyla fiyatların inşaat malzemelerinin geri gelmeyeceğini her zaman söyleyebiliriz. Çünkü emtia ve ham madde Türkiye yüzde 40’a yakın dışarıya bağımlı. Ama inşaat malzemesinin ham madde girdikten sonraki yerlilik oranları yüzde seksenlere çıkmış vaziyette. Bu da önemli bir kriter. Yerlilik oranı arttıkça malzemeye bağlı, inşaat maliyetlerine bağlı fiyat artışları durabilir. Ama arsa artışları tamamıyla arsa sahipleri ve piyasa arsa stoklarının olmamasıyla alakalı bir durum. Buradan baktığımız zaman da konut fiyatlarının gerilemeyeceğini söylemek yanlış olmaz” diye konuştu.

ADNAN DOĞAN
FSM Doğan Yapı Teknolojileri Yönetim Kurulu
Başkanı ve Yüksek İnşaat Mühendisi

DEPREM ETKİSİNE YERLİ ÇÖZÜM

6 Şubat tarihinde yaşadığımız büyük depremler bizlere binalarımızı bir kez daha sorgulattı. Kentsel dönüşüme hız verilirken, bu binalarda kullanılmak üzere izolatörler araştırılmaya başlandı. Bizde depremin etkisinin yüzde 99 daha hafif hissedilmesini sağlayan ve yüzde 100 yerli üretim olan “Deprem Fatihi”ni sormak için FSM Doğan Yapı Teknolojileri Yönetim Kurulu Başkanı ve Yüksek İnşaat Mühendisi Adnan Doğan ile konuştuk.

YÜZDE 100 YERLİ ÜRETİM

Deprem ile mücadeleden hiç vazgeçmediğini söyleyen Doğan, “Binaları depreme karşı koruyan teknolojiler üzerine uzun süre araştırma yaptım. Adını çoğumuzun yeni duyduğu izolatör sistemlerini yerli teknoloji ile üretmeye odaklandım. “Yapı Deprem Hareketleri” ve “Yalıtım Sistemleri” üzerine akademik ve İTÜ ARI Teknokent bünyesinde yeni tip deprem yalıtım sistemi üzerine bilimsel çalışmalar yürüttüm. 20 yıllık Ar-Ge ve dört yıldan fazla patent alma süreçlerinden sonra yüzde 100 yerli üretim olan Deprem Fatihi Sismik İzolatörü hayata geçirdim” diye konuştu. Deprem Fatihi’nin çalışma prensibini anlatan Doğan şunları söyledi; “Deprem yüklerinin yalıtımında yeni bir yaklaşım getiren sismik izolasyon cihazı Deprem Fatihi ise düşük sürtünme, yüksek sönümleme kapasitesi ile sismik hareket esnasında temel ile yapı arasındaki yatay bağlantıyı keserek, yapıya aktarılan enerjiyi geleneksel yöntemlere göre daha yüksek şekilde kısıtlar. Yer hareketlerini, yer enerjisini yapıya yansıtmayarak baypas eden Deprem Fatihi, yükü temele eşit şekilde yaydığı için binanın üstünü koruduğu kadar, binanın altını yani temeli de korur.” Çelik esaslı ürettilen Deprem Fatihi’nin, depremin yapılara yaptığı kuvveti yüzde 99’un üzerine varan oranlarda azalttığını ve mevcut yapılarda da kullanılabildiğini belirten Doğan, bu teknolojinin iki katlı binalarda da, 100 katlı binalarda da kullanıldığını ve herhangi bir kat sınırlaması olmadığının altını çizdi. Deprem Fatihi'nin mevcut yapılara da uygulanabildiğini aktaran Adnan Doğan, “Burada şöyle bir kriter var; izolatörün uygulanacağı mevcut yapının bitişik nizam olmaması gerekir. Eğer varsa da her iki yapıyı kapsayarak uygulama yapılabilir” dedi.

DEPREM FATİHİ İLE YÜZDE 40 TASARRUF SAĞLANIYOR

Son olarak Deprem Fatihi’nin her projeye uygun olarak farklı tasarlanıp üretildiğinden bahseden Doğan, “Kat yüksekliği, bina ağırlığı, öngörülen deplasman mesafesi gibi farklı parametreler Deprem Fatihi’nin maliyetini değiştirebilir. Yeni inşa edilen projelerde Deprem Fatihi kullanıldığında, inşaatta kullanılan demir, beton, kalıp elemanlarından yaklaşık olarak yüzde 40 civarında tasarruf sağlanır. Örneğin: 9-10 katlı bir binada, 100 metrekare daireler olduğunu varsayarsak, metrekare başına düşen Deprem Fatihi maliyeti yaklaşık olarak bin 200 - bin 300 lira civarında olacaktır. Fakat inşaatta yapılacak tasarrufla birlikte metrekare başına reel maliyet 600-800 lira civarında gerçekleşecektir” diye konuştu.

AHMET YAŞAR
Maher Holding Sigorta Grubu Başkanı

GÜVENLİ KENTLERDE YAŞAMAK İÇİN DASK OLMAZSA OLMAZ

Yaşadığımız büyük felaket sonrası konuştuğumuz en önemli konuların başında sigorta geldi. Öyle ki deprem sonrasında zorunlu deprem sigortası yaptırma oranı yüzde 200’lere ulaştı. Ancak buna rağmen rakamlar hala istenilen seviyede değil. Bu rakamları artırmak için neler yapılması gerektiğini ve depremle olan mücadelemizde sigortanın önemini Maher Holding Sigorta Grubu Başkanı Ahmet Yaşar’a sorduk…

Ülkemizde neredeyse her yıl birçok deprem meydana geliyor. Bu sebeple de afet öncesi ve sonrası hazırlıklar oldukça önem arz ediyor. 17 Ağustos 1999 Gölcük depremi sonrasında konuşulmaya başlanan deprem gerçeği, vatandaşların deprem konusunda bilinçlendirilmesini gerekli kıldı. Devlet kurumları ve STK’lar tarafından vatandaşlara yönelik bilgilendirme çalışmaları başlatıldı. Ardından depremin konut statüsündeki binalarda neden olduğu hasarlara karşı poliçede belirtilen limitler dahilinde maddi güvence sağlamak amacıyla 27 Eylül 2000 tarihinde Zorunlu Deprem Sigortası (DASK) uygulamaya alındı. Tüm yaşanılan bu depremlere rağmen DASK'ın kayıtlarına göre, zorunlu deprem sigortasının güncel sigortalılık oranı yüzde 55,90 olup, sigortalılık oranımız hala beklentilerin çok altında. Şubat 2023 itibarıyla yürürlükteki poliçe sayısı 11,1 milyon olarak kaydedildi, yani ülkemizdeki evlerin 11,1 milyonu deprem sigortalı. Depremle olan mücadelemizde daha da güçlenmek adına neler yapılması gerektiğini Maher Holding Sigorta Grubu Başkanı Ahmet Yaşar ile konuştuk.

“ANADOLU DEPREM FELAKETİYLE KARŞI KARŞIYA”

Yaşadığımız depremlerle sigorta konusuna ayrı bir önem vermemiz gerektiğini bir kez daha anladık. 1999 Gölcük depremiyle hayatımıza giren DASK’ı anlatır mısınız biraz?

Sigorta hayatımızın en önemli unsurlarından biri. İhtiyaç olmadığında varlığını çoğu zaman hissetmiyoruz ama sigorta olmadığında hayatın ne kadar zorlaştığını da görüyoruz. Deprem, yangın, sel gibi felaketlerde akla ilk olarak sigorta geliyor. Gölcük depreminde bir farkındalık doğmuştu ve çok önemli yasal düzenlemeler yapılmıştı. Deprem sigortası da biliyorsunuz doğal afet sigortaları kurumu o dönemde kurulmuştu. Gölcük depremi sonrası yönetmelikler yenilenerek deprem sigortasına ilişkin hatta yapı denetim sigorTasına ilişkin birtakım düzenlemeler yapılmıştı. Önce kanun hükmünde bir kararnameyle düzenlemeler yapıldı, hemen arkasından da afet sigortaları kanunuyla kalıcı hale getirildi. Bu farkındalıkları konuşuyoruz ancak bir süre geçince bunlar tekrar unutuluyor ve normal hayatımıza dönüyoruz. Bugün Türkiye’ye baktığımız zaman toplam konutların yüzde 50 – 55 civarı zorunlu deprem sigortasına tabii. Zorunlu olmasına rağmen Maher Holdig CEO’su Levent Uluçeçen’in güzel bir sözü var şöyle söyler; ‘Biz Türkiye’de zorunlu sigortayı bile zorla satıyoruz’. Bu güzel Anadolu’muz maalesef ki deprem felaketiyle karşı karşıya. Dolayısıyla bizim bu tür alanlarda varlıklarımızı korumamız gerek. Çünkü bunlar senin benim değil hepimizin, ülkemizin varlıkları.

Büyük depremden sonra yıkılan binalarda DASK’ı olanlarla olmayanların arasındaki fark nedir?

Bir kere çok büyük bir afet. Yani rakamlarla konuşmak bu tür afetlerde insanı gerçekten çok zorluyor. Hepimizin yüreği kanıyor ama bir yandan da her şey geliyor geçiyor ve hayat devam ediyor. Dolayısıyla ülkemizin refahını sürdürülebilir kılmak için kaynaklarımızı doğru kullanmamız gerekiyor. Sigorta sadece tazmin eden bir unsur değil sigorta aynı zamanda akredite eden, riski en baştan önlemeye çalışan bir unsur. Bazı teftişlerde doğru yapılmayan ve önlem alınmayan yerleri söylediğimizde biz bunu zorluk çıkarmak için yapmıyoruz. Bizim bunları yaparken ki tek amacımız işlerin doğru yapılması ve sonunda bu varlıkların kaybedilmemesi.

Şu anda zorunlu deprem sigortası yaptırma oranları ne durumda? Ayrıca DASK bu hasarlı binaların tespitini ve ödemesini nasıl yapıyor?

Çevre Şehircilik Bakanlığımız, AFAD, yıkılmış, acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı binaların raporlarını hazırladığı anda DASK kurumumuz sigorta bedelini anında ödüyor. Oraya eksper göndermeye bile gerek kalmıyor. 28 bin yıkılmış hasar dosyasından 25 bini ödendi. Şu ana kadar da 6,5 milyar TL rakamı ödemiş durumda ve bu rakam her geçen gün artış gösteriyor. Bizim bölgede 2 milyon 150 bin tane konutumuz var. Bunların yüzde 50’sinde yani 1 milyon 143 bin tanesinde DASK mevcut. Şu ana kadar DASK’a 416 bin civarında ihbar gelmiş durumda. DASK sadece ihbar beklemiyor. "15 gün içerisinde ihbar vermezseniz DASK hakkınızı kaybedersiniz" deniliyor ancak, Genel şartlarda böyle madde olsa bile bu uygulanmıyor. DASK bunu her depremde açıklıyor. Ödemelere gelince DASK 50 bin TL'nin altını ve başka banka rehni olmayan tüm ödemeleri Vakıflar Bankasına T.C. kimlik numarasına gönderiyor. Poliçenizde rehin şerhi yoksa sms bile gelmese VakıfBank'a sorabilirsiniz. Şu an bir çok ödeme yapılmış ama alınmamış durumda. Burada kişisel verilere ulaşmada yaşanan sorunlarda gideriliyor. E devlet üzerinden de bilgilendirme yapılmak üzere. Hafif hasarlı dosyalara ekspertize gerek olmadan Sigorta bedelinin yüzde 15'i ödeniyor. Şu anda bütün eksperlerimiz neredeyse bölgeye yığılmış durumda. Tüm sigorta sektörü DASK ile koordine halinde işleri geciktirmeden hep birlikte hasarları halletmeye çalışıyoruz. Mayıs ayında konut hasarlarını bitirmeyi planlıyoruz.

“SİGORTANIZ VARSA ENDİŞENİZ OLMASIN”

Biraz İstanbul’u konuşmak istiyorum. Mesela sigortası olmayan DASK’ın dışında ihtiyari sigorta diyorsunuz siz buna. Ya da konut sigortası. Onların sigorta yaptırması gündeme gelebilir mi?

Bizim hızlıca bu sigortalılık oranını yüzde 100’lere doğru yaklaştırmamız lazım. Bir kere zorunlu deprem sigortasının kesinlikle yüzde 100 olması gerek. Aynı şekilde konut, iş yeri sigortasında da bu limitlerin artıyor olması lazım. Bölge için konuşacak olursak kaskoda yüzde 17’lik bir sigorta oranı var. İş yerlerinde bu oran yüzde 9’lara kadar düşebiliyor. Toplamda bölgede beklediğimiz hasar özel sigortalılar için 76 milyar TL civarında. Buna DASK’ı koyduğumuz zaman 100 milyar TL civarında bir hasar ödeyeceğimizi ön görüyoruz. Bu önemli bir miktar ama diyoruz ki keşke sigortalılık oranı yüzde 100 olsaydı da 100 değil 500 milyar TL ödeseydik. Teknik olarak bunu ödeme kapasitemiz var. Sigorta şirketlerinin şu anda ödeyeceği rakamların üç katı kadar kapasite var. Sigortalık oranı daha fazla olsaydı biz zaten o kapasiteyi artıracaktık. 500 olsaydı teminat biz 1,5 kapasite tutacaktık ama yine de hala kapasitemiz geniş. Zaman zaman dedikodular çıkıyor "bu depremde ödendi arkadan başka deprem olursa ne olacak" diye. Sigorta şirketleri bütün bu hesaplamaları yaparak iş yapıyorlar. Sigortanız varsa endişeniz olmasın.

Sigortanın devreye girmesiyle birlikte binaların iş yerleri de dahil daha güvenilir olması da gündeme geliyor. Sigorta şirketleri bir binayı yapım aşamasında da teftiş ediyor mu?

Sigorta her aşamada var. Bir inşaatın sigortası yapılırken sigorta şirketleri orada teftiş ve proje incelemeleri yapıyor, işin kendisine bakıyorlar. Şu anda kontroller için bazı belediyelerimiz bunları ücretsiz yapıyor ama özellikle ticari iş yerleri için bunlar ciddi ücretler tutuyor. Bu denetim faaliyetlerini biz en başa alsak ve bina tamamlama sigortasını sistemin içerisine dahil etsek maliyetlerimizi de kontrol edebilecek hale geleceğiz. Yaşamımız daha nitelikli bir hale gelecek.

SELVA EREN
DASK Teknik İşleticisi Türk Reasürans
Genel Müdürü

ZORUNLU DEPREM SİGORTASI BULUNAN KONUT SAYISI 11 MİLYON

2000 yılında kurulmuş olan DASK, Türkiye gibi deprem kuşağı ülkeleri için hayati önem taşıyor. Eğer zorunlu deprem sigortanız varsa, konutunuzun yıkılması ya da hasar görmesi halinde size ödeme yapıyor. Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından DASK’ın önemi bir kez daha anlaşıldı. Zorunlu deprem sigortası olanlar bu ağır yıkımın altından yeni bir yaşam kuracak desteği DASK’tan alabildi. Peki ya zorunlu deprem sigortası olmayanlar? İşte bu noktada, DASK Teknik İşleticisi Türk Reasürans Genel Müdürü Selva Eren “En temel amacımız, bölgedeki tüm sigortalılarımıza en hızlı şekilde fayda sağlamak” diyor.

Deprem öncesi ve sonrası çalışmalarınızdan kısaca bahseder misiniz?

Türk Reasürans olarak, DASK’ın Teknik İşleticiliğini devraldığımız 8 Ağustos 2020 tarihinden bu yana DASK’a fayda ve değer yaratacak birçok çalışma yürüttük ve yürütmeye devam ediyoruz. Bu kapsamda, çalışmalarımızın odağına her zaman deprem sonrası hazırlık planlarımızı koyarak hareket ettik. Bu anlamda da geçtiğimiz süre içinde DASK için oldukça önemli adımlar attık. 22 Kasım 2022’de Ankara’da DASK Olağanüstü Yönetim Merkezi’mizi açtık. Deprem anında faaliyetlerin sürekliliğini temînen DASK’ın teknolojik altyapısının yeniledik. Coğrafyamızda meydana gelebilecek olası büyük bir depremi göz önüne alarak ödeme kapasitemizi 117 milyar TL seviyesine çıkardık. İhbar sistemlerinin, günün koşullarına cevap verebilecek hıza ulaşmasını sağladık. 25 Kasım 2022 tarihi itibarıyla, sigortalılarımıza daha güçlü bir finansal güvence sunmak amacıyla 320 bin TL olan azami teminat tutarımızı 640 bin TL’ye yükselttik. Attığımız bu adımlar sayesinde; Depremin ardından hızla çalışmalarımıza başladık ve depremin üzerinden henüz 24 saat geçmeden de ilk hasar ödememizi gerçekleştirdik. Ankara Olağanüstü Yönetim Merkezi’mizdeki ekiplerimize, İstanbul ekiplerimizin de katılımıyla tam kadro çalışmalarımızı başlattık. Çalışmalarımız merkezimizde yoğun şekilde devam ediyor. Yenilenen teknolojik altyapımız, beklediğimiz performansta, sorunsuz ve kusursuz hizmet sunmamıza imkân sağlıyor. Alo DASK 125, e-devlet ve web sitemiz aracılığı ile kesintisiz şekilde hasar ihbarı alabiliyoruz. Son olarak ödeme kapasitemiz sayesinde bu ve benzeri birçok depremde sigortalarımızın hasarlarını tazmin edecek finansal güce sahibiz.

Kahramanmaraş Depremleri sonrasında hasar ödemelerini hızla gerçekleştirmek adına çalışmalar yürüttüğünüzü biliyoruz. Bu çalışmalardan bahseder misiniz?

Her zaman söylediğimiz gibi bu süreçte en temel amacımız bölgedeki tüm sigortalılarımıza en hızlı şekilde fayda sağlamak. Yıkık ve acil yıkılacak binalara öncelik vererek yürüttüğümüz ödeme süreçlerimizde, ağır ve orta hasarlı binalarda açılmış hasar dosyaları için sigortalılarımız DASK’tan avans ödeme talebinde bulunabiliyor. Bu kapsamda yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı binalar için sigorta bedelinin yüzde 20’si, orta hasarlı binalar için ise sigorta bedelinin yüzde 10’u sigortalılarımıza avans olarak ödeniyor. Amacımız hasar ihbarından hasar inceleme sürecinin tamamlanmasına kadar olan süreçte vatandaşlarımıza maddi güvence sağlayarak yaralarını sarmaya ilk andan itibaren destek olmak.

Bunun yanında, tarafımıza gelen hasar ihbarlarının yaklaşık yüzde 80’ini oluşturan hafif hasarlı konutlar için 13 Mart tarihi itibarıyla yeni bir süreç başlattık. Konutunun az hasarlı olduğunu gösteren Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı raporunu, kimlik belgesini ve güncel tapu belgesini bizlere web sitemiz ve e-Devlet üzerinden ileten sigortalılarımızın, tazminat ödemelerini 72 saat içinde gerçekleştiriyoruz.

Zorunlu deprem sigortasına sahip Türkiye’de ve Kahramanmaraş merkezli deprem bölgesi özelinde kaç sigortalı konut bulunuyor? Şu ana kadar yapılan ödeme tutarları ile ilgili bilgi verebilir misiniz?

Şu anda ülkemizde Zorunlu Deprem Sigortası bulunan konut sayısı 11 milyonu aşmış durumda. Ülke genelindeki sigortalılık oranı ise yüzde 58’dir. Bölgede ortalama sigortalılık oranı ise yüzde 50 seviyesindedir.

Dosya Haberi
Analiz
Yorum Yaz