Yazarlar

Bir serginin düşündürdükleri

Mimarlık, hayatın her anını desteklemek için toplumsal dönüşümün nabzını aktif olarak dinlediğinde, biz de yaşam alanlarımız için ihtiyaç duyulan ürünleri geliştirebiliyoruz. Çünkü tüketicilere yönelik ürünleri, toplumsal dönüşüme göre yaşam alanlarının nasıl olacağını kurgulayan “mimarlık” alanının çıktılarına göre belirliyoruz.

6dk okuma
Türkiye'de İş Dünyası12.02.2022
Bir serginin düşündürdükleri

Mimarlık, hayatın her anını desteklemek için toplumsal dönüşümün nabzını aktif olarak dinlediğinde, biz de yaşam alanlarımız için ihtiyaç duyulan ürünleri geliştirebiliyoruz. Çünkü tüketicilere yönelik ürünleri, toplumsal dönüşüme göre yaşam alanlarının nasıl olacağını kurgulayan “mimarlık” alanının çıktılarına göre belirliyoruz.

Özellikle yurt dışına yaptığım seyahatlerde müze gezmeyi, yeni sergiler görmeyi tercih ediyorum. Bir süre önce, eğitim için Kanada’da bulunan çocuklarımın yanına gittiğimde hem hasret giderdik hem de birlikte sergi gezmenin heyecanını yaşadık. Kanada Montreal’deki Kanada Mimarlık Merkezi adlı müzedeki sergilerin bendeki yansımalarını da burada sizinle paylaşmaya çalışacağım.Çünkü A Section of Now: Social Norms and Rituals as Sites for Architectural Intervention, (Şimdinin Bir Kesiti: Mimari Müdahale Mekanları Olarak Sosyal Normlar ve Ritüeller), The Design of Carpets That Design Us, (Bizi Tasarlayan Halıların Tasarımı) ve Middleground: Siting Dispossession (Orta Alan: Mülksüzleştirmeyi Konumlandırma) isimli sergiler, mimari hayatımızın bir aynası olduğu için tüm yaşamımızla ilgili çarpıcı noktalara işaret ediyor.

Sergide dikkat çekilen noktalara gelince... Toplumsal değişim, 1980’li ve 90’lı yıllarda belirgin bir hızda arttı. İnternetin yükselişi, video oyunlarının yaygınlaşması, tüp bebek yoluyla dünyaya gelen ilk bebekler, “laissez-faire” ile kapitalizmin “Bırakınız yapsınlar” felsefesinin etkinliği gibi değişimleri; iletişim kurma, çalışma, nüfus artışı ve yaşlanma süreçlerini değiştiren teknolojik gelişmeler izledi. Bir zamanlar toplumun aynası olarak görülen mimarinin bu değişimlere ayak uydurmak için her zamankinden daha fazla mücadele vermesi gerekti. Ancak kimilerine göre mimari, çevremizdeki eşitsizliklerin pekiştirilmesinin de aracı oldu. Mimarlığın, yaşamla senkronize olmak için farkındalığını genişletmesi ve şu soruyu sorması isteniyor sergide: “İnsanlar gerçekten nasıl yaşıyor?”

Mimarlık, hayatın her anını desteklemek için toplumsal dönüşümün nabzını aktif olarak dinlediğinde, biz de yaşam alanlarımız için gerçekten ihtiyaç duyulan ürünleri geliştirebiliyoruz. Çünkü tüketicilere yönelik ürünleri, toplumsal dönüşüme göre yaşam alanlarının nasıl olacağını kurgulayan “mimarlık” alanının çıktılarına göre belirliyoruz. Örneğin, dik ve şarjlı süpürgeler, metrekaresi fiyatı çok pahalı hale gelen yaşam yerlerinde, küçülen mekânlarda kullanılmak üzere geliştirildi. Bir başka örnek ise pandemi sırasında iş yaşamının da eve taşınmasıyla kendi kendine iş gören robot süpürgelerde hem arz hem de talep artışında yaşanan ivme.

Ancak bazen yeni yaşam alanları tasarlanırken “eski”yi kaybetme tehlikesi ile de karşı karşıya olduğumuzu hissediyorum. Geleneğimize, kültürümüze, zengin desenlerimize ve renklerimize sahip çıkarak yeni kurgular üzerinde çalışma yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bir de aklıma takılan şu sorular var:

İklim krizini çokça konuştuğumuz bugünlerde aklımıza gelen her ürünü üretecek miyiz? Geliştirdiğimiz ürünün, gelecekte yaşamımızı ne derecede kolaylaştıracağına ya da kritik bir probleme çözüm olup olmadığına bakabilecek miyiz? Yoksa “Bırakınız yapsınlar” felsefesine devam mı edeceğiz?

Mimaride olduğu gibi sanayide de dönüşüme ayak uydururken, hatta dönüşüme yön verirken tüm dünyayı ve geleceği de düşünerek hareket etmenin sorumluluğunu hissetmek gerekiyor çünkü..

Yazarlar
Yorum Yaz