İşin mi var stresin var

İş yükü, sürekli değişen koşullar, çalışma saatleri, maddi endişeler, iş kaybı korkusu, yüksek performans beklentileri, işte sosyal ilişkiler ve işte yer alan insanlar… Bunların hemen hepsi stres hormonlarını tetikleyen unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. İş dünyası için oldukça önemli bir verimlilik faktörü olan stresi bu sayımızda Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ertan Yetkin ile enine boyuna konuştuk.

Stres, iş dünyasında sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. İş hayatının hızı, yüksek performans beklentileri ve sürekli değişen koşullar, işçiler için stres kaynakları olarak kabul edilir. Stres, işte verimliliği azaltırken, sağlık sorunlarına da neden olabilir. İş dünyasında stresin nedenleri arasında; yüksek miktarda iş yükü, sürekli değişen koşullar, çalışma saatleri, maddi endişeler, iş kaybı korkusu, yüksek performans beklentileri, işte sosyal ilişkiler ve işte yer alan insanlar gibi faktörler yer alır. Stres, kişilerin fiziksel, duygusal ve zihinsel sağlıklarını olumsuz etkileyebilir. İşte stres, çalışanların sağlıklarını tehlikeye atarken, aynı zamanda işletmelerin verimliliğini ve kârlılığını da etkileyebilir. Stres iş dünyası için oldukça önemli bir verimlilik faktörü olduğundan, bu konuyu Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ertan Yetkin ile masaya yatırdık.

Stres nedir?

Stres kişinin fiziksel ya da psikolojik sağlığının tehdit edilmesi durumunda verilen psikolojik ve fizyolojik bir cevaptır. Aslında stres hayatın olmazsa olmazıdır. Stressiz bir hayat düşünülemez. Tehdite karşı stres oluşmasında adrenalin ve adrenalin temelli bir takım hormonlar rol oynar. Dışarıdan gelen bir tehdide karşı bir savaş mekanizmasıdır. Vücut kendini otomatik olarak korumaya alır. Bu süreçte vücutta hem fizyolojik olarak hem de psikolojik olarak bir takım değişiklikler algılamalar ve reaksiyonlar olur.

Tüm bunların sonunda, fizyolojik olarak;

Kan basıncı artar, kalp hızı artar, solunum sayısı artar, kaslarda gerilme olur, vücut sıcaklığı artar, baş ağrısı oluşur, ağız kuruluğu, yutma bozukluğu oluşur.

Psikolojik olarak;

Endişe huzursuzluk gerginlik, sinirlilik kontrolsüz duygular, unutkanlık dalgınlık, üzgünlük kızgınlık baskı altında hissetme duyguları oluşur.

Neler strese neden olabilir?

Kişinin içinde bulunduğu koşullara bağlı olarak pek çok faktör stres kaynağı olabilir. Dolayısıyla bu faktörler kişiye, zamana, mekâna ve ortama göre değişebilir. Ev hayatı, aile içi sorunlar, işle ilgili sorunlar ve zorluklar, öğrencilikle ilgili sorunlar sınavlar, dersler, hocalar, öğretmenler, sağlık problemleri, ekonomik problemler, trafik gibi unsurların hepsi birer stres kaynağıdır.

Ani gelişen bir olay karşısında stresimizi nasıl kontrol edebiliriz?

Ani gelişen bir olay sonucu vücudumuzda oluşan stres kaynaklı değişiklikler aslında bizi koruyucu amaçla ortaya çıkmaktadır ve faydalıdır. Ama akut stresle baş edemediğimizde bu süreç kronikleşirse işte o zaman iflas ediyoruz demektir ve stresin sebep olduğu yıkıcı güçler devreye girer. Örneğin akut gelişen ani bir olay karşısında reaksiyon vermeden önce kendimizin yapabileceği şeyler vardır ve bunlar aslında herkesin bildiği ama pratik hayatta uygulayamadığımız şeylerdir.
Örnek verecek olursak; Reaksiyon vermeden önce 10’a kadar saymak, bir kaç defa derin nefes alıp rahatlamaya çalışmak, yürüyüşe çıkmak, müzik dinlemek, spor yapmak, doğaya çıkmak, bisiklete binmek, arkadaşlarla buluşup sohbet etmek, pozitif düşünmek; “Bunu yapamam” yerine “yapabileceğimin en iyisini yapacağım”, “Her şeyi berbat ettim çuvalladım” yerine “ben de insanım hata yapabilirim ve düzelteceğim”,“Kendimi çaresiz ve yalnız hissediyorum” yerine “kimlere ulaşacağımı ve nasıl yardım alacağımı biliyorum” gibi pozitif telkinler kullanabiliriz

Bir stres faktörü her insanda aynı etkiyi mi yaratır?

Hayır, herhangi bir stres kaynağı olay, bir kişide hiç bir etki oluşturmazken; başka bir kişide yoğun strese sebep olabilir. Burada pek çok faktör etkilidir. Kişinin yaşı, cinsiyeti yaşadığı çevre, çalıştığı çevre, sosyal konum, sosyal statü, beklentileri, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel pozisyonu şeklinde çoğaltabiliriz.

Tüm bunların dışında kişinin kendinden kaynaklı bir sebep veya eğilim var mıdır?

Şu ana kadar aslında hep çevresel faktörlerden hayatın içinden, güncel sorunlardan kaynaklı stresten bahsettik. Aslında tüm bunların merkezinde kişinin içsel duygulanımı, düşünceleri, ruhsal yapısı, öğretileri, kaliteleri ve kavramlar yer alır. Örnek verecek olursak;
Teslimiyet Duygusu: İçimizde teslimiyet duygusu yerleşmemişse yani her şeyi ben kontrol edeceğim ben yapacağım düşüncesiyle; bir şeyleri yapsak yerine getirsek dahi hala endişe ve kaygı duyarız, aceleci oluruz. Her şeyin kendi kontrolümüzde olmasını isteriz. Böyle bir kişiliğe sahip olmak nerede olursak olalım sürekli kronik strese maruz kalacağımızın işaretidir ve sorun aslında kendimizdedir. Aslında yeri geldiğinde kendi kendimize “hayırlısı olsun” diyebilmemiz gereklidir.
Sevgi: Dünyadaki en büyük güçlerden biri sevginin gücüdür. Ne olursa olsun bir şeyleri sevmek çok güzel bir eylemdir. Bu insan olabilir, hayvan olabilir, doğa olabilir, eşya olabilir yani her şey olabilir. Yeter ki sevebilelim. Severken de bir şeye dikkat etmemiz gerekir. Bu sevgi karşılığında bir şey beklememiz ve sevdiğimiz şeyi kaybetmekten korkmamamız gerekir. İşte o zaman bu sevgi bize daha fazla neşe verir. Genellikle insanoğlu olarak bir şeyleri çok seviyoruz ve hemen peşine onu kaybetme korkusunu ekliyoruz veya o sevgiden karşılık bekliyoruz, sonunda üzülüyor, acı çekiyor, strese giriyor ve zarar görüyoruz. Hâlbuki kaybetmekten korkmasak ve karşılık beklemeden sevsek daha mutlu, neşeli ve stressiz olacağız.
Kin-Nefret ve Affetmek: Bize içsel dünyamızda en fazla zarar veren şeylerden biri de kin ve nefrettir. Herhangi bir kişiye bir yaşanmışlıktan dolayı sürekli kin nefret ve kızgınlık duymak içimizden kendi kendimize verdiğimiz en büyük zararlardan biridir ve bizim içimizde çürümüşlüğe neden olmuş gibi kronik zarar verir. Belki bizim nefret ettiğimiz kişinin bizim nefret boyutumuzdan haberi bile yoktur. Biz kendi kendimize o nefret ve stres yükünü sürekli içimizde yaşıyoruz ve kendimize zarar veriyoruz. Peki, ne yapacağız? Zor gibi gözükse de aslında yapmamız gerek şey çok basit: Affetmek. “Gönülden kalpten affediyorum” diyebilirsek o içimizde taşıdığımız negatif enerjiyi kronik stresi kendimizden uzaklaştırarak büyük rahatlama sağlarız.
Ego: Kendi kendimize verdiğimiz zararların, gereksiz stresin diğer bir kaynağı da egomuzdur.

Egolu veya bencil insanlar kendisini diğer insanlardan üstün görür, daima kendisini kanıtlamaya çalışır yanlışlarını kabul etmez, her şeyi en iyi kendisinin başardığını düşünür ve her başarıyı kendisi üstlenmek ister; kırıcı, aşağılayıcı, saldırgan ve sinirli olur. Hem etrafına hem kendisine zarar verir. Kısacası, egoist insan kendisini konuşmalarıyla belli edebilir. Maalesef egolu birinin kendi egosunu fark etmesi de zordur. Bu ancak dışarıdan destek ve iç gözlemle olabilir. Kendi kendimize oluşturduğumuz stresi azaltmak ve dışarıdaki streslerden daha az etkilenmemize sebep olan diğer kavramlar da; masumiyet, tatminkârlık, hoşgörü, merhamet, alçak gönüllü olmayı sayabiliriz. İçimizde hep pozitif kaliteler yerleştirmeye çalışarak, iç gözlem yaparak dış dünyada da stresle başa çıkma yöntemlerini kullanarak, kendimizi kronik stresten ve onun sebep olduğu hastalıklardan koruyabiliriz. Bu hastalıklar çok kabaca, vücudumuzun tüm organlarında dokularında oluşan hastalıkları kapsar. Örnek verecek olursak: ülser, gastrit, bağırsak bozuklukları, yüksek tansiyon, ritim bozuklukları, koroner kalp hastalığı, cilt hastalıkları, otoimmün hastalıklar, bağışıklık sistemi ile ilgili hastalıklar nörolojik hastalıklar ve pek çok kanser türü sayılabilir.

Yorum Yaz