Her kaygı psikiyatrik bir sorun mudur?

Dünyanın değişmesi, gelişmesi ve bilgiye daha kolay ulaşır olmamız hayatımıza elbette birçok kolaylık getirdi. Ancak her şeyden bu kadar çok haberdar olmak, zihnimizdeki dünyamızı daha tehlikeli bir hale de dönüştürdü. Yeni hastalıklar öğrenmek, gelecekle ilgili birçok konuda olabilecek sorunlar ilk başta kendi hayatımızı etkilemese bile zihnimizde yer etmeye başlar ve biriktikçe daha çok etkilenmemize, gelecek ihtimallerini düşünürken olumsuz olanlarda takılıp kalmamıza neden olabilir. İlk başta basit ya da herkesin hayatında olabilecek olan stresler yoğunlaştıkça bir psikiyatrik soruna dönüşebilir. Bu sebeple, Türkiye Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Havva Afşaroğlu ile yaşadığımız bu süreçlerde ilk hissettiğimiz duygu olan anksiyete konusunu “Sağlık Köşemizde” detaylı olarak ele aldık.

Öncelikle bize anksiyetenin tanımını yapar mısınız?

Anksiyete diğer bir deyişle ‘kaygı, endişe, bunaltı’ oldukça sık hissettiğimiz bir duygudur, kişinin korku verici veya tehdit edici bir duruma karşı vermiş olduğu ruhsal ve bedensel tepkilerdir. Normal ve genellikle sağlıklı bir duygudur. Belli düzeyde yaşanan kaygı; potansiyel tehlikelere, olumsuz ihtimallere karşı uyum sürecimizi destekler. Bununla birlikte, bir kişi sürekli olarak orantısız düzeyde anksiyete hissettiğinde, günlük işlevselliği etkilendiğinde, tıbbi bir bozukluk haline gelebilir.

 ‘Kanser olur muyum’, ‘kalp krizi geçirir miyim’, ‘işlerim yolunda gitmezse’, ‘çocuğumun başına da kötü bir şey gelirse’ gibi düşünceler zamanla felaket senaryolarına dönüşüp, hayat kalitemizi ciddi oranda bozabilir. Bu sorunlar büyük şehirde yaşayan, yoğun çalışan, insanlarla temas halinde olan, sorumluluğu yüksek olan işlerde daha da sık görülür. Bu süreçte ilk hissettiğimiz duygu anksiyetedir.

Peki anksiyete belirtileri nelerdir?

Sürekli yaşanan kaygı hissi sonucunda duygusal, davranışsal ve fiziksel belirtiler görülür. Sıklıkla gergin, huzursuz, panik halinde, korkulu, keyifsiz hissetme buna bağlı yerinde duramama, acele etme ya da kaçınma davranışları görülür. En sık görülen fiziksel tepkiler; çarpıntı, terleme, titreme, nefes alamama, kas gerginliği, ağız kuruluğu ve uyku sorunlarıdır. Bu süreçte daha gergin ilişkiler, görülür özellikle yakın çevreyle çatışmalar sık sık yaşanır ve sosyal ilişkiler bozulabilir. Bu süreçte bazen kaygının çok yoğun yaşandığı ‘panik atak’ hali görülebilir.

Kaygıyla ilişkili birçok psikiyatrik hastalık görülmektedir. Bunlar yaygın anksiyete bozukluğu, sağlık anksiyetesi bozukluğu,  sosyal anksiyete bozukluğu, panik bozukluk, agorofobi, özgül fobilerilerdir.

KAYGILI DÜŞÜNCELER ZİHNİN İŞLEVSELLİĞİNİ BOZUYOR

Yaygın olarak tabir ettiğiniz anksiyete bozukluğu nedir?

Kişinin hayatında belirgin bir neden yokken, yaşadığı her durumun olumsuz yanlarını düşünmesi ve başına kötü bir şey geleceğini düşünerek sürekli endişeli hissetmesi halidir. Bu kaygılar normalin üstündedir ve kişi bunu bilse de engel olamaz. Genelde yaşanan kaygılar sağlık, aile-ilişki sorunları, maddi sorunlar gibi günlük hayat sorunlarıdır. Kişi günlük zihinsel süreçlerinin çoğunu kaygılı düşüncelerle geçirdiği için işlevselliği bozulur. Yorgunluk, dikkat sorunları, uykusuzluk, kas ağrıları, mide-bağırsak problemleri sıklıkla eşlik eder. Bu, her yaşta ve cinsiyette sık görülen bir bozukluktur.

Sosyal anksiyete bozukluğu söz konusu olduğunda birey nasıl bir durumla karşı karşıya kalıyor?

Bu durumda herhangi bir sosyal ortamda yoğun endişe ya da korku hali vardır. Başkasının bizi değerlendireceği durumlarda bir hata yapacağı, eleştirileceği, alay edileceği ya da küçük düşeceği yönünde düşünceleri yoğundur. Özellikle yeni bir ortama girerken, yeni birisiyle tanışırken, bir topluluk önünde konuşurken, önemli toplantılara katılırken yaşanır. O anlarda çarpıntı, terleme, titreme, kızarma, ağız kuruluğu gibi yakınmalar eşlik edebilir. Kişi bu süreçte aslında katılmak isterken yoğun kaygıları nedeniyle birçok sosyal ortamdan kaçınır ve günlük hayatı etkilenir.

Kişide ansızın kendini gösteren, ara ara tekrarlayabilen, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleri olarak tabir edilen panik ataktan da biraz bahseder misiniz?

İlk atak bazen stresli bir uyaran sonucunda başlayabilir ama süreçte herhangi bir tehlike olmamasına rağmen kişi kendini çok zor bir durumda hisseder ve korku dolu tepkiler verebilir. Bu sırada genelde göğüs ağrısı, çarpıntı, terleme, nefes darlığı ya da boğulur gibi hissetme, sersemlik hissi, bayılacak gibi olma, uyuşma ya da karıncalanma, bulantı, karın ağrısı ve titreme gibi fiziksel belirtilerin birkaçı eşlik eder ve o an ‘ölecekmiş’ ‘kalp krizi geçiriyormuş’ gibi hisseder. Genelde aniden başlar, giderek şiddetlenir ve genelde 10 ila 30 dakika sonrasında sonlanır. Birçok kişi hayatında bir kez bu atağı yaşayabilir.  Tekrarlayan panik ataklar ve ataklar arasında bunun tekrar yaşanacağı ile ilgili yoğun kaygı duyma ise ‘panik bozukluk’ hastalığıdır. Ataklar ve onlarla ilgili olabilecek kötü sonuçları engellemek için işe gitmeme, spor yapmama, bazı yerlerden, yiyeceklerden kaçınma, yanında ilaç, su taşıma, uçağa asansöre binememe gibi bazı davranış değişiklikleri görülebilmektedir.

Tedavide neler yapılır?

Kaygı bozukluklarında birçok fiziksel belirti görüldüğü için tanı sürecinde öncelikle ayrıntılı fiziksel muayene, gerekirse tiroit fonksiyon testleri ve kardiyolojik değerlendirmelerin yapılması önemlidir. Ayrıntılı psikiyatrik değerlendirmede ise tanıya ve durumun şiddetine göre tedavi belirlenir. Günümüzde bu bozukluklar için etkinliği bilimsel olarak kanıtlanmış iki tedavi yöntemi vardır. Bunlar; ilaç tedavisi ve psikoterapidir.

İlaç Tedavisi: Birçok farklı ilaç grubu kullanılmaktadır. Bu ilaçlar hastalık nedeniyle bozulan beyin sinir hücrelerindeki döngüyü tekrar düzenlemektedir. Kişinin semptomlarına göre uygun ilaçlar seçilir ve uygun sürede kullanılmalıdır. Ortalama tedavi süresi bir yıldır ancak genelde semptomları gerileyen hastalar kendi kendilerine ilaçları bırakmakta ve kişilerde sık hastalık tekrarları görülmektedir. Bu yüzden tüm tedavi sürecinde hastaların düzenli psikiyatrik takiplerinin yapılması, tedavinin uygun zamanda bir psikiyatri uzmanı tarafından sonlandırılması önemlidir.

Psikoterapi: Birçok farklı terapi ekolü bu hastalıklar için kullanılabilmektedir ancak en etkin görüleni ‘bilişsel davranışçı terapi’dir. Bu terapi kişinin kaygıyla ve ataklarla ilgili yanlış bilgi ve inanışlarının düzenlenmesinde, başa çıkma yollarının güçlendirilmesinde ve kaçınma belirtilerinin düzeltilmesinde etkin rol oynar.

Ayrıca kaygıyla baş etmek için kişinin kendisinin de yapacağı bazı uygulamalar vardır. Bunlar; stresi azaltmak için yürüyüş, spor gibi düzenli fiziksel egzersizler, nefes-gevşeme egzersizlerini öğrenip uygulamak, atakları artırabileceği için şekerli yiyecek, kafein ve sigaradan kaçınmaktır.

Yorum Yaz