Söyleşi

Gastronomi turizmi tarım olmadan olmaz

Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Türkiye, kültür çeşitliliğinin en önemli olduğu ülkeler arasında yer alıyor. Bu medeniyetlerin bıraktığı izlerin başında ise yemek kültürü geliyor. Son yıllarda atılan adımlarda gastronomi anlamında büyük bir dönüşüm ve gelişim yaşayan ülkemizin gastronomi turizminde hangi noktada olduğunu ve deprem bölgesinin yeniden canlandırılması için ne tür adımlar atılması gerektiğini İstanbul Seyahat Acentaları Tanıtım ve Geliştirme Derneği (İSATAG) Genel Sekreteri ve 24. Dönem TÜRSAB Gastronomi Turizmi İhtisas Başkanı Ömer Kartın’a sorduk…

6dk okuma
Türkiye'de İş Dünyası16.05.2023
Gastronomi turizmi tarım olmadan olmaz

Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Türkiye, kültür çeşitliliğinin en önemli olduğu ülkeler arasında yer alıyor. Bu medeniyetlerin bıraktığı izlerin başında ise yemek kültürü geliyor. Son yıllarda atılan adımlarda gastronomi anlamında büyük bir dönüşüm ve gelişim yaşayan ülkemizin gastronomi turizminde hangi noktada olduğunu ve deprem bölgesinin yeniden canlandırılması için ne tür adımlar atılması gerektiğini İstanbul Seyahat Acentaları Tanıtım ve Geliştirme Derneği (İSATAG) Genel Sekreteri ve 24. Dönem TÜRSAB Gastronomi Turizmi İhtisas Başkanı Ömer Kartın’a sorduk…

Türkiye birçok medeniyetin bıraktığı izler dolayısıyla son derece büyük bir hazinenin üstünde oturuyor. Türk şeflerinin son yıllardaki başarısı ise gastronomi cenneti olan ülkemizin önemini gün geçtikçe artırıyor. Bu durumun Türkiye’nin gastronomi konusunda yükselen bir yıldız olmasını sağladığını söyleyen Ömer Kartın, “Özellikle 2010’dan sonra gastronomi turizmi ciddi manada arttı. Fakat burada bir parantez açmakta fayda var, Türkiye'de gastronomi turizmini bütün yemekleri içine alan bir şekilde düşünmek doğru olmaz. Çünkü turistler ister istemez ülkeye geldikten sonra bir şeyler yemek zorundalar ve bu yemeklerden keyif almak istiyorlar. Ama bu durum onların gastronomi turisti olduğunu ifade etmiyor. Gastronomi turisti denmesi için gelenlerin ana motivasyonunun yemek üzerinden bir kültürü tanıması ve ülkeyi bunun için ziyaret ediyor olması gerekir” diye konuştu.

DÜNYANIN SAYGISINI UYANDIRAN YİYECEKLER

Turizm sektörünün lokomotifi olan gastronomi turizmi hakkında bilgi veren Kartın, “Gastronomiye meraklı olan turistler Türkiye'ye gelenlerin yüzde 3’ünü oluşturuyor. Fakat Türkiye'ye gelen kültür turistlerinin de aşağı yukarı 3’te 1’i gastronomiye çok dikkat ediyor. Yani arkeolojiyi merak eden, müze görmeye gelen ya da kültürel değerleri görmek isteyen turistler de gastronomiye çok değer veriyor. Son dönemlerde Göbeklitepe gibi kültürel değerlerimizle beraber gastronomimizde hatırlanmaya başladı. Türk yemeklerinin başka mutfakların içine entegre olması da oldukça önemli bir başarı. Mesela Avrupa'da Türk döneri, Türk kebabı, baklava bilinen ve dünyanın saygısını uyandıran yiyecekler haline geldi. Bunlarda seyahat için iki ülke arasında kalanlara ciddi bir tercih unsuru oluyor. Dolayısıyla bütün bu pencereleri içine koyduğumuzda, gastronomi Türkiye'deki turizmin en önemli motivasyonlarından bir tanesi” dedi.

ÜÇ ŞEHİR UNESCO LİSTESİNDE

Ülkemizin her bölgesi gastronomi kenti olmaya aday. Bunları yurt dışına tanıtmanın son derece önemli olduğunu ve iş birliklerine ihtiyaç olduğunu aktaran Ömer Kartın, bu kapsamda üzerinde çalıştıkları bir projeyi şöyle anlattı; “Uluslararası pazarlama gastronomi için çok önemli bir konu. Gastronomi kentlerinde UNESCO şemsiyesi içinde üç tane gastronomi kentimiz oldu. Türkiye'nin kapasitesi çok daha fazla tabii ama UNESCO'nun da bir kapasitesi var ve aynı ülkeden çok fazla şehir listeye giremiyor. Bizim kendi hesaplarımıza göre 23-24 kentimiz çok rahat gastronomi kenti belgesi alabilir. Zaten UNESCO bekleme listesi var ve yaklaşık 20 kentimiz bu liste içerisinde.

Biz bu durumu farklı bir yapı içinde Türkiye'de de tescil etmeye çalışıyoruz. Yani gastronomi kentlerini tescil edeceğiz. Tescil ederken de belli kurallar arıyoruz. Geçmişten gelen bir birikimi olması, bunun yayınlanıp festivaller ve projelerle duyuruluyor olması, bunun üzerine programlar yapılıyor olması, bu konuda yetişmiş şeflerin olması, yemeklerin sunulabiliyor olması, ulaşılabilir olması bütün bunlar kriterlerimizin içinde. Dolayısıyla gastronomi kenti UNESCO'nun şemsiyesinin biraz daha basitleştirilmiş ama daha anlaşılır hali. Bunu tüm kentlerimize sunmak istiyoruz.”

“ETKİLEŞİMİ ARTIRMAK İSTİYORUZ”

Neredeyse tüm sektörlerin kendine özgü fuarları var. Gastronomi sektörü son dönemlerde fuarların önemini fark ederek birçok başarılı çalışmaya imza attı. Fuarların gastronomi sektörüne etkilerinden bahseden Kartın, “Fuarlar ve festivaller her sektörde olduğu gibi gastronomi sektöründe de oldukça önemli bir yerde duruyor. Ancak fuarları yaparken bir sorunumuz var. Birçok festivalimiz üst üste geliyor, hal böyle olunca fayda da bölünmüş oluyor. Ayrı zamanlarda düzenleneceği bir takvim oluşturmak gerektiğine inanıyorum. Dolayısıyla organizasyonların birbirleriyle çatışmaması için erkenden organize olmak gerekiyor. Fuarların önemine dönecek olursak, turizmcilerin, gastronomi ile alakalı şeflerin, restoran işletmecilerinin, yatırımcıların birbirleriyle buluştuğu ve ilham aldığı buluşmalar olan fuarlar bu bakımdan çok kıymetli. 'Gastronomi Turizmi Platformu' diye bir yapıyı yakın zamanda çıkaracağız. Bu yapıyla platform üzerinden tüm paydaşları bir araya getirip fuar olsun, diğer etkinlikler olsun iletişimi ve etkileşimi artırmak istiyoruz” şeklinde konuştu

DEPREM BÖLGESİ İÇİN EYLEM PLANI HAZIR

Ülkemiz 6 Şubat tarihinde asrın felaketi olarak adlandırılan iki büyük deprem yaşadı. Gastronomi turizminin en etkili olduğu bölgede yaşanan bu depremde ne yazık ki 50 bine yakın can kaybı yaşandı. Birçok kültürel mirasın da yıkıntılar arasında kaldığı bu bölge Türkiye’nin gastronomi turizmi alanında yüzde 80’ini içinde barındırıyordu. Bu şehirlerimizi tekrar kalkındırmak adına acil eylem planı yapılması gerektiğinin altını çizen Ömer Kartın, şunları söyledi; “Deprem bölgelerimiz için acil bir eylem plan hazırladık. Dört aylık bir plan. Planın birinci ayında bir an önce hasar tespitimizi yapmak durumundayız. Hasar tespitinden kastımız aslında kimler ne vaziyette, hangi turist rehberleri bölgede kalarak çalışmaya devam ediyor, hangi tur acenteleri çalışıyor, hangi minibüsçüler, hangi otobüsçüler, hangi restoranlar açık bunların tespitini yapmak durumundayız. Çünkü bu bölgelerde Antakya, Malatya gibi şehirlerimiz ise daha ciddi hasarlar aldılar. Dolayısıyla önce daha az hasar alan bölgelerimizden başlamalıyız.

İkinci ayda bürokrasiyle ve devletle ilgili organizasyonumuzu yapmalıyız. Turizm komisyonlarımızı kurmalıyız ki her il bazında şehrin yeniden yapılanması sırasında turizm ve gastronomi açısından neler yapılacağında da bir ışık göstersin. Acele yapılan işlerde bazen turizm unutuluyor. Bu sebeple bizim de içinde olmamız gereken işler bunlar. Üçüncü ayda ise çiftçiye ve tarıma maddi destek yapılması gerek. Çünkü gastronomi turizmi tarım olmadan olmaz. Tarıma alım garantisi yapmak gerek. Biz tüm Türkiye’de konaklama vergisinin yüzde 5’inin bölgedeki projelere tahsis edilmesini öneriyoruz. Dördüncü aydan itibaren de turizmi geliştirme planları yapmalıyız. İlk planımızda konteyner otel gibi güvenli, geçici oteller olmalı. Sağlamlık endişesi taşıyan turistler için güvenlik sertifikası alan dört dörtlük oteller ya da geçici konteynerler kullanılmalı. Kısa bir süre sonra evlerine geçen insanlardan kalan konteynerleri otel gibi faaliyetlerde kullanalım istiyoruz.”

Son olarak şehirlerin tam anlamıyla kendine gelmesi için maksimum iki yıla ihtiyaç olduğunu belirten Kartın, “Doğanın bir dengesi var. Jeologlardan aldığımız bilgi bir yıl kadar sürebileceği yönünde. Psikolojinin yerine gelebilmesinin ise yaklaşık iki yıl kadar sürebileceğini düşünüyorum. Özellikle Antakya'nın yeniden yapılanmasının birkaç yıl süreceğini tahmin ediyoruz. Ama ne kadar hızlı olursa o kadar iyi. Her şeyin eskiye dönmesi maalesef çok yakında olmayacak. En az bir yıl kaybetmeye kesin gözüyle bakıyoruz” dedi

Söyleşi
Yorum Yaz