Söyleşi

Dört kuşaktır süregelen kalite

Mücevher tutkusu kadınların yüzyıllardır vazgeçemediği bir konu. Özellikle pırlanta yüzükler ve onlara özel tasarlanmış mücevherler kadınlar için her zaman en önemli ve en özel takıların başında geliyor. Ulaşması zor bir takı olan pırlantayı herkese erişilebilir kılan Ariş Pırlanta bu anlamda yıllara dayanan tecrübesiyle büyük bir görevi üstlenerek kadınlara kendilerini özel hissettiriyor.

6dk okuma
Türkiye'de İş Dünyası09.02.2022
Dört kuşaktır süregelen kalite

Mücevher tutkusu kadınların yüzyıllardır vazgeçemediği bir konu. Özellikle pırlanta yüzükler ve onlara özel tasarlanmış mücevherler kadınlar için her zaman en önemli ve en özel takıların başında geliyor. Ulaşması zor bir takı olan pırlantayı herkese erişilebilir kılan Ariş Pırlanta bu anlamda yıllara dayanan tecrübesiyle büyük bir görevi üstlenerek kadınlara kendilerini özel hissettiriyor.

Ulaşması zor bir maden pırlanta. Yerin kilometrelerce altında karbon elementinin yüksek ısı ve basınç ile sıkışması sonucu elmasın işlenmesiyle oluşuyor. Zorlu bir yolculuk ile mücevher sektörüne ulaşan pırlanta, ustalar tarafından hassas işlemler ile takı haline getiriliyor. Ariş Pırlanta bu anlamda aynı ustalıkla yüzyılı aşkın süredir faaliyet gösterdiği mücevher sektörüne getirdiği yenilikler ile sektörün lideri konumun- da. Dört kuşaklık dededen oğula geçen tarihi ve sektörün gelişimine katkı sağlayan yenilikleri ile pırlantayı herkese erişilebilir kılan Ariş Pırlanta, vizyonunu her geçen gün daha da genişletiyor. Çeşitli tasarımlara imza atan ve tüketicinin duygularına tercüman olan asırlık markayı gelin Ariş Yönetim Kurulu Başkanı Kerim Güzeliş’ten dinleyelim.

Ariş Pırlanta’nın dört kuşağa ulaşan derin bir tarihi var. Bize kısaca hikayenizi ve şirketle olan duygusal bağınızı anlatır mısınız?

Dedem bir kuyumcu çırağıydı ve kendine bir iş yeri açmak istiyordu hep. Askere gidip döndükten sonra Mardin'de ana cadde üzerinde güzel bir işyeri açtı. 1906 yılında Mardin’de küçük bir atölyeyle başlamış oldu hikayemiz. İlk kuruluş yıllarından itibaren yaratıcılığa, yenilikçiliğe ve müşteri memnuniyetine sımsıkı sarılarak çalıştık, 1959 yılında merkezimizi ARİŞ adıyla İstanbul’a taşıdık. Ba- bam burada da mesleğini idame ettirdi. Ben ve abim çok küçük yaştan itibaren babama destek vermek için çalıştık. Dededen ve babadan aldığımız bilgiyle hep inovatif düşündük. 1977 yılında altın işinde aşırı bir rekabet oldu. Ben o işten çıkıp pırlantaya yönelmek istedim. Zaten aile kültürümüz de buydu herkesin yaptığı rekabetçi işten ayrılıp kendime yeni bir yol izledim. O zaman pırlantanın iyi bir geleceği olduğunu gördüm ve pırlantaya girmeye karar verdim. O zamanın şartlarında çok zorlandık. Her şey çok gizliydi internet denen bir şey yoktu. Sektöre kazandırdığımız yeniliklerimizle adımızı Türkiye ve dünyada bilinir kıldık.

Şirketle olan duygusal bağıma gelecek olursak ben işimi çok seven biriyim. Hep sahadayım ve işin içinde olmaktan çok mutlu oluyorum. Eğitmeyi ve öğretmeyi çok önemsiyorum. Marmara Üniversitesi’nde kendi arzumla beş yıl boyunca takı tasarım dersi verdim. İnanıyorum ki bilgi aktarılınca daha da gelişir ve büyür.

Ariş’in 100 yılı aşkın bir zamandır mücevher sektöründe olması, onu yalnızca çok iyi bir tasarımcı ve üretici yapmıyor. Bu derin tarih Türkiye’yi, Türk insanının ve alışkanlıklarını da çok iyi bildiği anlamına geliyor aslında... Kesinlikle. Çünkü bende çocukluğumdan beri babamla beraber çalıştım. Çekirdekten yetiştiğim için piyasayı tanıyorum. En büyük bilgi deneyimim de tüketiciyi çok yakından tanımak. 1984 yılında Ariş aile şirketini kurudum. Nişantaşı’nda ilk mağazamızı açtık. O günün şartlarında üç katlı bir işletme yoktu. Yurt dışından özel ürünler yaptırdım bu yüzden hemen tanındım. Dünyada olmayan koleksiyonlarımız var.

AZ KÂRLILIKLA ÇOK İŞ

Mücevher ve özellikle pırlanta herkesin ulaşabileceği şeyler değildi. Siz mücevheri bir noktada erişilebilir kıldınız. Bize bu süreci biraz anlatır mısınız?

Ben ezelden beri az karlılıkla çok iş yapmayı öngören biriydim toptancı zihniyetinden gelmeyim. Dolayısıyla az karlılıkla bu ürünleri ortaya çıkardım. Bunu bir strateji olarak yapmadım. Bana şu kadar kar kâfidir anlayışıyla yaptım. O günün oyuncularından 15-20 büyük oyuncu benim genç yaşıma rağmen oyun dışı kalmak zorunda kaldılar. Aslında bu bir mesajdı. Hem çok temiz yapacaksın, hem çok iyi yapacaksın hem de optimum bir karlılıkla sattığında tüketici, bayiler seni buluyor satış noktaları hemen gelip seni buluyor ve seninle alışveriş yapmaya çalışıyorlar. O zamanlar da beni çok eleştirdiler bu fiyata satılır mı diye. Ama ben aynı kararlılıkla devam ettim ve şirketi bugünlere taşıdım.

Ariş Pırlanta olarak birçok yeniliğe imza attınız. Sektöre kazandırdığınız ilklerinizden bahseder misiniz?

Pırlantada ilk online siteyi biz kurduk Türkiye’de. İnternetten mücevher mi satılır dediler. Siteyi 2003’de fa- aliyete geçirdim ve muazzam bir yol aldı. Burada da yine fiyat stratejisini kullandım. Bana yüzde 25 kar yeter dedim ve bu şekilde ilerledim. Amerika’dan edindiğim gözlemle orada katalog satışları vardı. Bende Türkiye’ye geldiğimde 30-35 sayfalık bir insert çıkarttım. Tüm büyük gazetelerle anlaşma yaparak her seferinde 1.5 milyon eve giriyordum. İlk sertifikasyonu Türkiye’ye biz kazandırdık. Belçika’ya bir adamımızı göndererek orda üç aylık bir eğitim almasına vesile olduk. Orada taşı analiz edebilir eksper yapabilir ve yazabilir sertifikası aldı. Biz sertifikayı ilk günden beri rastgele değil eksperimiz vasıtasıyla verdik. Yine yurt dışı gözlemimden D color pırlantanın en nadir bulunanı ve en beyaz rengi. D color çok pahalıydı ama müşterilerime illa bunu satacağım dedim. ‘D color aklın kalır’ sloganıyla adeta kampanya yaparak yüzde 5, yüzde 10 karlılıkla sattım. Kaliteler çok aşağıdaydı benim D color’u ortaya çıkarmamla piyasadaki kaliteyi de yukarı çekmeye başlamış olduk.

En çok satış hangi dönemde oluyor? Döneme uygun olarak mücevher piyasaya sunuyor musunuz?

Bu bizi de çok düşündürüyor. Sevgililer Günü, Anneler Günü ve de yılbaşı günlerinde satış oranımız fazla oluyor. En çok satış Sevgililer Gününde oluyordu ama son beş yıldır Anneler Günü’nde daha fazla satış yapıyoruz. Dediğim gibi bu üç mevsim bizim için önemli mevsimlerdir. Bana sorarsanız aksesuarlarda dönem çok ta önemli değil. Bahar geldiğinde ametis gibi daha canlı renkler tercih ediliyor. Mesela bir evlilik teklifinde tektaş alınması gerekiyor algısı yerleşti. Alındıktan sonra bir beştaş alyans ya da bir tamtur alınıyor. Bu artık yerleşmiş bir şeydir. Son zamanlarda da baget dediğimiz ürünler öne geçti. Tektaşın yerine geçmedi ama ondan yüksek oranda pay aldı diyebilirim.

"DÖRT KUŞAKLIK DEDEDEN OĞULA GEÇEN TARİHİ VE SEKTÖRÜN GELİŞİMİNE KATKI SAĞLAYAN YENİLİKLERİ İLE PIRLANTAYI HERKESE ERİŞİLEBİLİR KILAN ARİŞ PIRLANTA, VİZYONUNU HER GEÇEN GÜN DAHA DA GENİŞLETİYOR."

SU GİBİ BİR HAFIZA

Tektaş kavramının bu noktalara geleceğini öngörmüş müydünüz?

Sektöre girdiğimde tektaş, beştaş ve tamtur oturmuş bir değerdi. Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada oturmuştu. Artık teklifler bir şekilde onunla özdeşleşti. Ben hep şunu düşünürüm erkekler taşa para verilmez diye düşünüyor. Palto gibi tekstil eşyası gibi alınca para uçup gidecek diye düşünüyorlar. Ama tektaşı alır kullanırsınız hem bir yatırım aracıdır hem de size bir statü kazandırıyor ve kendinizi mutlu hissettiriyor.

Siz insanları hem mutlu eden hem de yatırım aracı olan bir üründen bahsediyorsunuz. Bunu bize biraz açıklar mısınız?

Elmas çok nadir bulunan bir madendir. Dünyada oluşması için 1 milyar yıl geçmesi gerekiyor. Pırlantanın bir özelliği var ışığı çok iyi yansıtır. Su gibi hafızası vardır. Doğal olarak dünyada ne yaşandıysa içinde gizlidir. İnsanlık inşallah belli bir yere geldiğinde eğer onu okutup bir frekansla yansıtabilirse bütün kainatta ne olmuş onu görebilecek. Bu kadar yaşlı olması ve çok şey yaşamış olması itibari ile ben canlı bir varlıktır diyorum. İnsan üzerinde çok olumlu bir etkisi vardır, aynı zamanda bir yatırım aracıdır. Bunu şöyle bir örnekle açıklayayım; çok samimi bir arkadaşıma bir taş tavsiye etmiştim. 35 bin dolarlık bir taş verdim. Aradan 30 sene kadar geçtikten sonra taşı satmaya geldiklerinde 115 bin dolara sattılar. Yaklaşık 30 sene kullandılar sonrasında da dolar bazında satmaya kalktıklarında üç misli bir gelir elde ettiler. Elmas gittikçe daha da değerlenecek, nadir ve daha zor bulunabilir bir hale gelecek. Şunu da ifade edeyim bütün dünyada çıkmış ve çıkacak olan bütün pırlantaları bir araya getirirseniz 2 TIR kadardır daha fazla değil.

"HEP SAHADAYIM VE İŞİN İÇİNDE OLMAKTAN ÇOK MUTLU OLUYORUM. EĞİTMEYİ VE ÖĞRETMEYİ ÇOK ÖNEMSİYORUM. MARMARA ÜNİVERSİTESİ’NDE KENDİ ARZUMLA BEŞ YIL BOYUNCA TAKI TASARIM DERSİ VERDİM. İNANIYORUM Kİ BİLGİ AKTARILINCA DAHA DA GELİŞİR VE BÜYÜR."

TÜRKİYE’YE ÇOK ŞEY KAZANDIRDIK

Dünya Türkiye’yi nasıl görüyor mücevher sektöründe?

1995 yılında İtalya fuarına katıldık. Orada çok samimi bir arkadaşım fuara bu ürünlerle mi katılacaksın diyerek güldü. Doğrusunu isterseniz o dönemde kalitemiz o kadar iyi değildi. Ben bu anıyı hiç unutmuyorum. Aşağı yukarı 20 sene geçti ama bu benim içimde bir uhde olarak kaldı. Bu bana kamçı oldu ve ben bu işin en iyisi olacağım dedim Şu anda ise pırlantanın kasası dediğimiz montürde dünyanın bir numarasıyız. Ne kadar ürün varsa hepsini güzelleştirdik ve daha kaliteli hale getirdik. Mücevher sektöründe Türkiye’ye çok şey kazandırdık.

Sektöre ve bu ürünleri almak isteyen kullanıcılara ne mesajlar vermek istersiniz?

Tüm meslektaşlarıma söylüyorum biz kuyumcular çok güvenilir insanlardık. Bugün kuyumcu denilince insanlar o kadarda güvenmiyor. Bu nedenle olmayacak, yerine getirilemeyecek beyanlarda bulunmayalım. Pırlantada yüksek oranda yapılan indirimlerin hiçbiri doğru değil. Yalan beyanların olmamasını ve eski güvenilirliğimizi kazanmak istiyoruz. Sertifikasyonda beyan edilen şeylerin doğru olmasını arzu ediyorum.

Söyleşi
Yorum Yaz