Söyleşi

Dönüşüm 'sosyolojik' olarak ele alınmalı

Bizler 2022’yi veri çağı olarak adlandırıyoruz. Muhteşem bir dijitalleşme süreci içerisindeyiz. Veri kavramı artık çok kritik. Bunu şöyle ifade edebiliriz; işletmelerin veri bilimini kullanarak öne geçeceği değil, aslında kullanmasının zorunlu olduğu bir dönemdeyiz. Bu çağda işletmeler artık geleneksel pazarlama yöntemlerinden çıkıp, bilimsel pazarlama yöntemlerine geçmeli. Hatta daha analitik pazarlama departmanlarının oluşması gereken bir çağdayız diyebiliriz.

6dk okuma
Türkiye'de İş Dünyası01.02.2022
Dönüşüm 'sosyolojik' olarak ele alınmalı

Bizler 2022’yi veri çağı olarak adlandırıyoruz. Muhteşem bir dijitalleşme süreci içerisindeyiz. Veri kavramı artık çok kritik. Bunu şöyle ifade edebiliriz; işletmelerin veri bilimini kullanarak öne geçeceği değil, aslında kullanmasının zorunlu olduğu bir dönemdeyiz. Bu çağda işletmeler artık geleneksel pazarlama yöntemlerinden çıkıp, bilimsel pazarlama yöntemlerine geçmeli. Hatta daha analitik pazarlama departmanlarının oluşması gereken bir çağdayız diyebiliriz.

Dijital dönüşüm diye üstünde konuştuğumuz süreç, sadece teknolojik değişim olarak algılanmamalı. Çünkü dönüşüm dediğiniz şey sosyolojik olur. Sadece teknolojiye yatırım yaparak çağı yakalayamazsınız. Tabi ki insana yatırım yapılmalı ancak, 4’üncü endüstriyel devrimden ötürü sosyolojik yapımız da değişiyor. Bunu hiçbir marka aklından çıkarmamalı. Artık şöyle bir zamandayız; fiziksel ve dijital kavramlarının yok olacağı, bizim bunları dijisel ya da fijital olarak adlandırdığımız, yani ikisinin birlikte yürüyeceği bir süreçteyiz. Türk toplumu, Akdeniz toplumudur ve bu sebeple sosyal dokusu da sağlam bir toplumdur. Mesela herkes fiziksel mağazaların biteceğini konuşuyor ancak öyle olmayacak. Şu an markaların yapması gereken, özellikle perakende ve teknoloji sektörlerinden fiziksel ve dijital mağazalarını birbirine kusursuz bir şekilde bağlayıp, omnichannel dediğimiz kavramı kusursuz şekilde ilerletmesi gerektiği. Sosyal dokuya da bu yüzden değiniyoruz aslında. Çünkü markalar teknolojiye tabi ki yatırım yapmalı ama önceliğinde müşterisini kusursuz şekilde tanımalı. Değişimin farkına varmalı ve yapay zeka teknolojilerini tüm süreçlerine entegre etmeli. Yapay zekayla öne geçme devri bitti, kullanmanın zorunlu olduğu bir dönem başladı.

Kuantum Araştırma Kurucusu
Volkan Kılıç

Sosyolojik dönüşüme değinecek olursak da; ölçümlerimize göre, 2019’dan 2020’ye geçtiğimiz ve pandeminin sıcak olduğu dönemlerde ev içi ürünlerde çok ciddi bir artış oldu. 2020’den sonra kademeli normalleşme sürecinde insanlarımız normale döndü ancak evin içerisinde vakit geçirme alışkanlığını değiştirmedi. Yerleşti artık o hayatımıza. 2020’den 2021’e geçtiğimiz döneme baktığımızda da bu artışın devam ettiğini görüyoruz. Ev temizlik ürünleri kategorisinde, atıştırmalık ürünler, taze gıda (sebze-meyve-et-tavuk), bakliyat, kahvaltılık ürünler kategorilerinde artış devam ediyor. Pandemiyle birlikte evleri otel olarak kullanmaktan vazgeçen ve yaşam alanına çeviren bir sosyal yapıya dönüştük. Yani evlerimiz artık sosyal bir alan. Pandemiye kadar Türk toplumunda evler sosyal alanlarımız değildi. Dolayısıyla bu da sosyal dokuda bir değişiklik sayılabilir. Bu da nihai tüketici için, B2C pazarından bir örnek. B2B pazara baktığımızda ise inanılmaz bir değişimin olduğunu, özellikle küçük ölçekli işletmelerin kabuk değiştirdiğini görüyoruz. Yani dijitalleşme aldı başını gitti. İşletmelerin pandemiden önce dijitalden alışveriş yapma oranı yüzde 38’di, şu an yüzde 76. Pandemi döneminde bu oran yüzde 89’a vurdu. Biz bu rakamın şişmiş olabileceğini ön gördük herkes evde diye. Ama şu anda da yüzde 76’larda. Kalıcı hale geldi yani aslında. Neden kalıcı hale geldi dersek; özellikle mikro ve makro ölçekli işletmelerden dolayı kalıcı hale geldi. Orta ölçekli işletmeler dijitale en yakın işletmeler olarak tanımlanıyordu zaten. Ancak mikro ölçekli işletmeler hep yan çevreden alışveriş yapan ve makro ölçekli işletmeler ise çok yüklü alım yaptıklarından ötürü tedarikçi ve tedarik zincirleriyle çalışan yapıdalardı. Yeni çalışma düzeniyle birlikte makro ölçekli işletmeler, kağıt üzerinde makro olmasına rağmen fiziksel olarak orta ölçekli işletmelere dönüştü. Çünkü uzaktan çalışma modeli artık ha- yatımıza girdi. Hatta araştırmalarımıza göre; uzaktan çalışma düzeni yüzde 30’ların altına da düşmeyecek. Makro ölçekli işletme orta ölçekli işletme oluyor ve online pazara yöneliyor. Mikro ölçekli işletmeler de yine aynı süreçte dijitalle tanıştı ve etkisi de çok ciddi bir oranda kalıcı hale geldi. Bu da haliyle B2B pazarında yüzde 100 büyüme seyrini gösterdi.

Tüm bunların yanı sıra B2B ve B2C pazarlarında yepyeni segmentler ortaya çıkıyor. Bizim beyaz yakanın patronlaşması diye adlandırdığımız, özellikle direktör, genel müdür yardımcısı, genel müdür gibi görevlerde olan isimlerin işlerinden istifa edip, kendi profesyonel yetkinliklerini markalarla şahıs firması kurarak buluşturduğunu gözlemliyoruz. Bu oran çok yüksek. Araştırmalarımızda pandeminin de etkisiyle kapanan çok fazla işletmenin olduğunu gözlemliyoruz, ancak açılmalar da çok fazla, bu bahsettiğimiz beyaz yakaların yaptığı işlerden kaynaklı. Şöyle de bir konu var, bu açılan işletmeler mikro ölçekli olarak açılıyor. Ancak burada beyaz yakalı kişiler, beyaz yakayken aldıkları kültürü firmalarında uygulamaya koyuyor. Markalar normalde mikro işletmeleri öz malcı olarak tanımlarlar. Arabayı mesela satın alırlardı önceden, ancak şimdi kiralıyorlar. Ofislerine aldıkları ilk alet kahve makinesi. Mikro ölçekli işletmeler kabuk değiştiriyor yani artık. Bu yeni bir kitle işte. Markalar bunu tanımazsa, 2022’de bu işletmeye hizmet etme şansı yok.

Bir de mavi yakanın patronlaşması var. Getir, Yemek Sepeti gibi uygulamalarda kuryeler iş başvurusuna gittiğinde firma iki seçenek sunabiliyor. Örnek vermek gerekirse, 'ben sana şu kadar maaş vereyim benim çalışanım ol ya da sen firma kur sana biraz daha fazla maaş vereyim, hem kendine bir motor al hem de iş sahibi ol' diyor. Bunları daha fazla incelemeye başladıkça da şunu görüyoruz, işe önce kendisi başlıyor, sonra da arkadaşlarını işe alıyor. Patron oluyor istihdam yaratıyor diyebiliriz.

Şimdi burada iki tane patronlaşmadan bahsettik. Bunun sosyal dokuda ortaya çıkaracağı dönüşümü okuyabilmeli işlet- meler. B2C’ye baktığınız zaman da bugüne kadar hiç dijitalle tanışmamış segmentler var. Yeni dijitalci diye adlandırdığımız bir kitle var, sabahları online mağazaları ilk onlar açıyorlar ve gece de en son onlar kapatıyorlar. Bu sebeple de markalar, teknolojiye yatırım yapmalı ve müşteri kitlesini de iyi analiz etmeli. Dönüşen sosyal dokunun iyi analiz edilip bu segmentler bazında iletişim yapabilmeli.

Pandemiden sonra B2B pazarda duygu ortaya çıkmaya başladı. Nihai tüketicinin markalardan beklentisi artık çok yüksek. Toplum için fayda, sürdürülebilirlik, kadın hakları, işçicisine saygı istiyorlar. Bu duygu B2B pazarda bu kadar fazla yoktu ancak şimdilerde söz edebiliyoruz. İşletmeler markalardan kendisini bilinçlendirmesini, bilgilendirmesini istiyor. Dönüşen dünyada markayı yanında görmek istiyor. Markaların sorumluluğu bu sebeple çok kritik. Markalar bunu topluma gösterebilmek için 2022’de daha çok dernek ve STK’larla iş birliği içinde yer alacak. Sadece kendi markalarının bünyesinde değil, maddi hikayeden de arınmak için, o alandaki STK’larla hareket edecek. Tüketicinin buradaki davranışını ölçtüğümüzde kendisinin hala doğayı kirlettiğini gözlemleyebiliyoruz ancak o, kullandığı markanın doğayı korumasını, hatta temizlemesini bekliyor. Eğer markadan bu beklentilere yanıt alamazsa da o markayı tercih etmeyi bırakacaktır. 2022’de bu dönüşümü detaylı bir şekilde okuyabilen markaların başarılı olabileceğini ön görüyoruz.

Big data kavramının çok büyük önem kazandığı dönem bu dönem. Big datayı sadece markalar demografik segmentasyon olarak okumamalılar, sosyal segmentasyon, davranışsal segmentasyon olarak okumalılar. Çünkü yepyeni bir dünya düzeni var. Üreticiden tüketiciye döneminin başladığını söyleyebiliriz. Örneğin; kozmetik üreticilerinden bir marka, pandemiyle birlikte ara kanalları ortadan kaldırarak e-ticaretle tüketicisiyle buluştu. Dolayısıyla üreticiler artık dijitalle tanıştığı için tüketicisiyle doğrudan buluşabilecek, buna da hazırlıklı olması gerekecek. Diğer bir konu da şu, tedarik zincirleri çok sağlam bir şekilde kurulmalı. Alternatif tedarik zincirleri bulunmalı. Bu tedarik planlamasını krizleri ön görerek yapmalı. Tedarikçilerini de birer paydaşı gibi görmeli. Çünkü paydaş eko sistemin de önem kazandığı bir süreçteyiz.

Bu saydığımız kriterlere dikkat eden ve döngüyü de düzenli bir şekilde kuran işletmeler 2022’de başarılı olacaktır. Aksi takdirde yok olup gideceklerdir.

Söyleşi
Yorum Yaz